Kasko Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan Maddi Tazminat İstemi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 2017/2247
Karar No : 2020/692
Karar Tarihi : 2020-09-29





1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Marmaris 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 17.08.2012 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin işleteni olduğu ve davalı şirkete kasko sigortası ile sigortalanan aracın 06.06.2012 tarihinde müvekkilinin eşi Başak Ayar’ın sevk ve idaresinde iken hasarlanarak pert olduğunu, kaza anında müvekkilinin de araç içinde yolcu olarak bulunduğunu, kaza tutanağını polisin tuttuğunu, öncesinde hastanelik bir durumunun olup olmadığının ve sürücülerin alkol alıp almadığının kontrol edildiğini ve bu tutanağın kazaya karışan her iki tarafça imzalandığını, tutanakta da müvekkilinin aracı kullanmadığı, aracın idaresinin eşinde olduğunun görüldüğünü, davalı ... şirketince yapılan ekspertiz incelemesi sonucunda hasar talebinin ödenmesinin somut bir gerekçe sunulmadan reddedildiğini ileri sürerek 32.000,00TL alacağın 06.06.2012 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 08.10.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde; kaza tespit tutanağında belirtilenin aksine kazanın iddia edildiği şekilde gerçekleşmediğini, araç sürücüsünün Başak Ayar olmadığını ve hasarın teminat dışı kaldığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Marmaris 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.09.2013 tarihli ve 2012/329 E., 2013/545 K. sayılı kararı ile; resmi görevlilerce düzenlenen bir tutanağın bulunmayıp kazanın taraflarınca tutanak tanzim edildiği, dava sırasında dinlenilen diğer araç sürücüsü tanık ...’in, sürücünün Başak Ayar olmadığını, olay yerine sonradan geldiğini, panik hâlinde tutanağı sürücü değişikliği yapılmış hâli ile imzaladığını bildirdiği, sürücü değişikliği yapıldığının, ispat yükü kendisinde olan davalı ... şirketince ispat edildiği, davalı tarafından rizikonun gerçekleşme şeklinin kasten ve iyi niyet kurallarına aykırı olarak bildirildiğinin soyut iddialar dışında somut delillerle ortaya konulduğu, gerek kazanın oluş şekli, gerekse saati karşısında davacının alkollü olması nedeniyle böyle bir kazanın oluşma ve bu nedenle sürücü değişikliğine gitme olasılığının yüksek olduğu, davacının sürücü değişikliğine gitme sebebinin bu oluş şekli itibarıyla Kasko Sigortası Genel Şartları’nın A.5.5 maddesinde sayılan teminat dışında kalan hâllerden olduğu, ispat yükü kendisine geçen davacının kanunen muteber delillerle alkolsüz olduğunu ve kazanın oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartları’nın A.5. maddesinde sayılan ve teminat dışında kalan hâllerden olmadığını ispatlayamadığı, sürücüye ilişkin alkol ölçümü de bulunmadığı, trafik polisi tanık anlatımına göre Başak Ayar’ın olay yerine geldikten sonra intikal ettiği, sürücü olarak Başak Ayar gösterildiğinden polis memurlarının ... yönünden bir değerlendirme yapmamalarının normal olduğu, görevli olan polislerin olayı dâhi hatırlayamadıkları ve genel uygulamalarından yola çıkarak bir kısım açıklamalarda bulundukları, tutanak tanığı ve kazaya karışan diğer araç sürücüsü açıkça davacının sürücü değişikliğine gittiği, aracı kullananın Başak Ayar olmadığını mahkeme huzurunda ikrar ettiği, sürücü değişikliğine gidilmesinin zararın teminat dışında kalan hâller nedeniyle sigorta şirketi tarafından ödenmemesi kaygısı dışında başka bir nedenden kaynaklanamayacağı, davacının talebinin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Marmaris 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 25.03.2014 tarihli ve 2014/2914 E., 2014/4341 K. sayılı kararı ile; “…Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.

Mal sigortası türünden olan kasko sigorta sözleşmeleri gerek kuruluşlarında gerek devamı sırasında ve gerekse rizikonun gerçekleşmesi aşamasındaki ihbar yükümlülükleri bakımından iyi niyet esasına dayalı sözleşme türlerindedir.

Kasko Sigortası Genel Şartlarının A/1 maddesine göre gerek hareket gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketle bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile 3. kişilerin kötü niyet ve muziplikle yaptıkları hareketler aracın yanması çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminatı kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan TTK.nun 1282. maddesi uyarınca sigortacı geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Yasanın 1281. maddesi hükmüne göre kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir.

Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5 maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir.

İlkeler yukarıda açıklanan şekilde olmakla birlikte, sigortalı, Kasko Poliçesi Genel Şartlarının B.1.5 maddesi ve TTK.nun 1292/3 maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyi niyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle kanıtlanırsa ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer.

Öte yandan, Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5.5 maddesinin dayanağını teşkil eden KTK'nun 48. maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin 2. fıkrasındaki yönetmelik düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde, yukarıda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve müteakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.

O hâlde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, sürücünün alkollü olması tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK'nun 1281. maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.

Uyuşmazlık, sürücü değişikliği yapılıp yapılmadığı, yapıldıysa rizikonun teminat dışında kalıp kalmadığı hususların da toplanmaktadır.

Somut olaya bakıldığında, davacının aracı ile çarpışan diğer araç sürücüsü gerek sigorta eksperlerince gerekse mahkemece alınan ifadesinde, davacıya ait aracın davacı tarafından kullanıldığı, sonradan olay yerine davacının eşi Başak Sayar'ın geldiğini ve tutanağa Başak Sayar'ın yazılmasını önerdiğini kaza nedeni ile şoka girdiği için bu teklifi kabul ettiğini, 5 dakika sonrada, polislerin geldiğini ve polislerin söylediği şekilde tutanağın yazıldığını, beyan etmiştir. Mahkemece dinlenen polisler ise, dava konusu olayla ilgili tutanağın kendileri tarafından tutulmadığını, olayla ilgili bilgilerinin olmadığını ancak kazada sürücünün alkollü olduğu yolunda şüphe duyulması halinde, tutanağın onlar tarafından tutulmasına izin vermediklerini ve gerekli işlemi yapacaklarını belirtmişlerdir.

Buna göre, kaza sırasında sigortalı aracın davacı tarafından değil eşi tarafından kullanıldığı sabittir. Ancak tek başına sürücü değişikliği yapılması teminat dışı kalmayı gerektirir hallerden olmadığından, kazanın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK'nun 1281. maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir. Davalı ... şirketi, olayın alkolün etkisi ile yapıldığını ileri sürdüğüne göre, kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kazayı yapmış olduğunu davalı ispatlamalıdır.

Dava konusu olayda, kaza anında aracı kullandığı anlaşılan davacının alkollü olduğu yolunda tek bir somut bulgu olmayıp, sadece varsayımlardan hareket edildiği davalı ... şirketinin olayın salt alkolün etkisi ile meydana geldiğini ispatlayamadığı anlaşılmaktadır.

Bu maddi ve hukuki olgular dikkate alındığında, sürücü değişikliğinin tek başına teminat dışı kalmayı gerektirir bir durum olmadığı, davalı ... şirketinin de kazanın teminat dışı kalan hallerden biri ile oluştuğunu ispatlayamadığından, davacının aracındaki hasar ve pert durumu araştıralarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, aksi düşünce ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.

Direnme Kararı:

9. Marmaris 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.04.2015 tarihli ve 2015/40 E., 2015/57 K. sayılı kararı ile; davacı tarafça sürücü değişikliğine gidilerek ve gerçeği yansıtmayan tutanak düzenleyerek kazanın oluş şeklinin tazminat hakkını kaybetmemek adına gizlendiği ve iyi niyet kurallarına aykırı hareket edildiği, hayatın olağan akışı varsayım olarak kabul edilirse, hayatın olağan akışına hiç uygun olmayan savunma ve beyanların da kararlarda mantık süzgecinden geçirilmeden kabulünün gerekeceği, bu durum da ortaya gerçek hayatla kopuk ve kendi içinde çelişkili kararlar ortaya çıkacağı, kazanın diğer tarafı olan dava dışı üçüncü kişinin mahkemece kabul gören hususları duruşma sırasında alınan beyanında ve daha öncesinde sigorta ekspertizleri tarafından yapılan inceleme sırasında aynen beyan ettiği, kazanın oluş şekli itibariyle ve kazanın diğer tarafı olan dava dışı üçüncü kişinin anlatımına göre, davacının tali yoldan çıkarak ana yoldan giden davalının aracına çarptığı ve sonra da karşı tarafı yönlendirerek bir tutanak tanzim etmiş olduğu, tazminat hakkının kaybolmayacağı bir durum içinde olan bir kişinin zaten bu yola tevessül de etmeyeceği, ediyor ise de sigorta şirketinden davalının danışıklı hareketi öncesindeki koşulların ispatının beklenmemesi gerektiği, bu nedenlerle de davalının davacının alkollü olmadığını ispat yükünün bulunmadığı, bu durumda davacının kazanın alkolün etkisiyle meydana gelmediğini somut olarak kanıtlaması gerektiği, bozma ilamında kazanın alkolün etkisi ile meydana gelmediğinin sigorta şirketince ispatlanamadığı yönünde bir kabul bulunmakla birlikte, Dairenin bu yöndeki uygulamasına göre de bu hususun bilirkişilerce tespit edilebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda sürücü değişikliği yapılıp yapılmadığı, yapıldığının kabulü hâlinde teminat dışında kalmayı gerektirip gerektirmediği hususlarında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; davanın Kasko Sigorta Sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olduğu, emniyetten gönderilen yazıya ve poliçe üzerindeki bilgiye göre araç üzerinde rehin hakkı bulunduğu anlaşılmakla rehin alacaklısının rehin hakkının devam edip etmediği ve tazminatın sigortalıya ödenmesine muvafakat edip etmediğinin tespitinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olup olmadığı tartışılmıştır.

IV. GEREKÇE

13. Dava, Kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.

14. Sigorta sözleşmesi, sigortacının belli bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi durumunda bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği sözleşmedir (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 1401).

15. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’da (TTK) ayrıca düzenlenmemiş olan Kara Taşıt Araçları Kasko Sigortası niteliği itibari ile zarar/ mal sigortası kapsamı içinde yer almaktadır.

16. Mal sigortalarında menfaatin kapsamı ise 6102 sayılı TTK’nın 1453. maddesinde açıklanmış ve birinci fıkra ile rizikonun gerçekleşmemesinde menfaati bulunanların, bu menfaatlerini mal sigortası ile teminat altına alabileceği belirtilmiştir. Sigortalanan menfaat üzerinde sınırla ayni hak ile sınırlandırıldığı takdirde izlenecek yol ise TTK’nın 1456. maddesinin ilk üç fıkrasında; “ (1) Sınırlı ayni hak ile takyit edilmiş bir mal üzerindeki, malike ait menfaat sigortalandığı takdirde, kanunda aksi öngörülmemişse, sınırlı ayni hak sahibinin hakkı sigorta tazminatı üzerinde de devam eder.

(2) Sigortacıya, mal üzerinde sınırlı ayni hak bulunduğu bildirildiği takdirde, ayni hak sahiplerinin izni bulunmadıkça, sigortacı sigorta tazminatını sigortalıya ödeyemez. Ayni hakkın sicille alenileştiği veya sigortacının bunu bildiği durumlarda bildirime gerek yoktur. Sigortalı menfaate konu malın tamiri veya eski haline getirilmesi amacıyla ve teminat gösterilmesi şartıyla, tazminat sigortalıya ödenebilir.

(3) İkinci fıkra hükmüne aykırı hareket eden sigortacı, sınırlı ayni hak sahipleri ödemeye sonradan yazılı onay verdikleri takdirde, bunlara karşı sorumluluktan kurtulur…” şeklinde açıklanmıştır.

17. Kural olarak tazminat ödemesi sigortalıya yapılır. Sınırlı ayni hak ile takyit edilmiş bir mal üzerindeki, malike ait menfaat sigortalandığında, kanunda aksi öngörülmemişse, sınırlı ayni hak sahibinin hakkı sigorta tazminatı üzerinde de devam edecektir. Bu nedenle poliçede dain-i mürtehin sıfatıyla başka biri gösterilmişse, tazminat artık bu kişiye ödenir. Çünkü, dain-i mürtehin olarak gösterilen bu kişi, sigorta tazminatı açısından öncelikli olarak lehtar konumundadır. Bu husus 6102 sayılı Kanun’un 1456. maddesinin ikinci fıkrasıyla emredici biçimde düzenlenmiştir. Sigortacıya mal üzerinde sınırlı ayni hak bulunduğu bildirildiğinde ayni hak sahibinin izni olmadıkça sigorta tazminatı sigortalıya ödenemez. Bu maddeye aykırı olarak ödeme yapan sigortacı ancak sınırlı hak sahiplerinin sonradan yazılı onay vermesiyle sorumluluktan kurtulabilir. Muaccel olan bir sigorta tazminatı, sigortalıya ancak tüm rehinli alacaklıların rızasıyla ödenebilir. Rehin hakkı sahibinin bu rızası ise kayıtsız ve şartsız olmalıdır (Ulaş, I: Uygulamalı Zarar Sigortaları Hukuku, Ankara, 2012 s. 169 vd.; Yavaşi, M.: Kara Taşıtları Sigortaları, Ankara, 2019, s. 136 vd).

18. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu tazminat alacağının dayanağını oluşturan sigorta poliçesinde Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. rehinli alacaklı olarak belirtilmiştir. Sigortadan tazminat talep etme hakkı öncelikli olarak rehin alacaklısına ait olduğundan kural olarak asıl dava talep hakkı da rehin alacaklısına aittir. Davacının sigorta poliçesine dayalı olarak dava açabilmesi için dain ve mürtehinin bu konuda açık muvafakat vermesi gerekir. Bu durumda mahkemece öncelikle, ilgili banka şubesinden, kredi alacağı ve poliçedeki dain-i mürtehin kaydının devam edip etmediği, rehinli alacağın miktarı ile rehin devam ediyorsa davaya ve tazminatın davacılara ödenmesine kayıtsız şartsız muvafakat edip etmedikleri hususlarının sorulması, muvafakati sağlandığı takdirde yargılamaya devam edilerek davanın sonuçlandırılması, aksi takdirde davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verildiği görülmüş, açıklanan bu değişik gerekçe ile direnme kararının bozulması gerekmiştir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. gereğince BOZULMASINA,

Bozma neden ve şekline göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 29.09.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.