Davacı; davalı kurum tarafından kaçak tutanağı düzenlenmesi nedeniyle hazır beton üretimi tesisinde kullandığı kuyu suyu için abone olmak zorunda kaldığını, akabinde şehir suyu aboneliğini de yaptırdığını, her iki aboneliği nedeniyle davalı kurum tarafından başlatılan icra takipleri ve sonrasında açılan davaların lehine sonuçlandığını, daha fazla icra takibiyle karşılaşmamak için davalı kurum tarafından muhtelif tarihlerde düzenlenen toplam 134.250,40 TL tutarındaki faturaları ödemek zorunda kaldığını, ancak yasal düzenlemeler nedeniyle davalı kurumun kuyu suyu aboneliği nedeniyle bedel talep etme hakkının bulunmadığını, ayrıca kuyu suyunun beton üretiminde kullanılması nedeniyle atık su oluşmadığı gibi kanalizasyon sistemi olmadığından kuyu suyu ve şehir suyu için bedel istenmesinin de haksız olduğunu ileri sürerek; ödemek zorunda kaldığı 134.250,40 TL'nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek avans faizi ile tahsilini talep etmiştir.
Davalı; dava konusu faturaların bir bölümünün ödeme tarihleri itibarıyla zamanaşımına uğradığını, esas yönünden ise davacıya kuyu suyu ve işyeri abonelikleri nedeniyle tahakkuk ettirilen bedellerin doğru olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; Anayasanın 73. maddesindeki esaslar çerçevesinde belediyelerin verdikleri kamu hizmetlerinin karşılığını oluşturan vergi, resim, harç ve benzeri ödemelerin kanunla düzenlenmesinin gerektiği, Anayasa Mahkemesinin 31/03/1987 tarih ve 1986/20 Esas 1986/9 Karar sayılı kararı ile Belediye Gelirleri Kanunu'nun 97. maddesindeki “... ve belediye mücavir alan sınırları içerisinde yeraltı sularından kamu ve özel kişiler tarafından
elde edilen kullanma ve sanayi suları ....” ibaresi ile “ yeraltı sularından kamu ve özel kişiler tarafından elde edilen kullanma ve sanayi sularına ait ücretler ...'da İSKİ, 3030 Sayılı Kanunun uygulandığı yerlerde Büyükşehir Belediyeleri tarafından tahsil edilir. “ düzenlemesinin iptal edildiği, iptal kararından sonra yeni bir yasal düzenleme yapılmadığı, davalı idarenin kendi tarifeler yönetmeliğine dayanarak kuyu suyu bedeli talep etmesinin mümkün olmadığı, diğer taraftan 2560 Sayılı Kanun ve 3305 Sayılı Kanunla eklenen Ek-4 maddesindeki düzenleme dikkate alındığında atık suların uzaklaştırılması için hizmet vermesi halinde davalı idarenin atık su bedelini talep edebileceği, ancak davalı idare tarafından davacının adresinde kanalizasyon hattının olmadığının bildirildiğini, bu durumda atık suyun uzaklaştırılması için hizmet vermeyen davalı idarenin bedel talep etmesinin de mümkün olmayacağı gerekçesiyle, davanın kabulüne dair verilen hüküm, davalı tarafça temyiz edilmiş ve Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 17.10.2012 günlü ve 2012/16956 E. 2012/23601 K. sayılı ilamıyla;
(... 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına gore davalının aşağıdaki bendin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı, davasında kuyu suyu için davalı idarece bedel istenemeyeceğini, kuyu suyunun beton üretimi için kullanılıp atık su oluşmadığını, dava konusu yerde kanalizasyon hizmeti verilmediğini ileri sürerek talepte bulunmuş; davalı, davacının su ve atık su bedelinden mevzuat hükümlerine göre sorumlu olduğunu savunmuş, mahkemece ise davalı idarenin davaya konu fabrika binasının bulunduğu yerde henüz kanalizasyon şebekesinin bulunmadığı ve davalının kuyu suyu bedelini tahsil yetkisi olmadığı gerekçesiyle davanın tümden kabulüne karar verilmiştir. Oysa ki 2560 Sayılı Yasaya göre kurulan davalı ... ...'da kullanma suyu ve atık sular için tesisler kurmak, tarifeler hazırlamak ve bu sular için para tahsil etmek görev ve yetkisiyle donatılmış, bu yetkiler adı geçen idarenin tekeline verilmiştir. Her abonenin kullandığı su kadar atık su ürettiğinde duraksamaya yer olmamalıdır. ... bu atık suları kanalizasyon vasıtasıyla veya toplama çukurlarına boşaltmak suretiyle zararsız hale getirecektir. İdarenin olanaklarının yetersiz kaldığı ve hizmeti bizzat yerine getirmediği durumlarda, bu iş için uygun teknik donanıma sahip gerçek veya tüzel kişilere ruhsatname verilmek suretiyle hizmetin kısmen bunlara gördürülmesi, yasadan kaynaklanan hak ve yetki tekelinin ortadan kalktığı anlamına gelmez. Diğer taraftan idarenin hizmeti hiç yerine getirmemesi, idare hukukunun "hizmet kusuru" kavramı çerçevesinde sorumluluğunun doğmasına yol açabilirse de bu durum herhangi bir şekilde su kullananan ve bu nedenle de zorunlu olarak atıksu üreten abonelerin izin almaksızın ve sözleşme imzalamaya yanaşmaksızın gelişi güzel atıksu boşaltmalarına ve hizmetin yerine getirilmediği gerekçesine dayanarak atık su bedeli ödemekten kaçınmalarına hak vermez. O nedenle davalı idarenin anılan yerde kanalizasyon şebekesinin bulunmadığından bahisle davacının davasının tümden kabulüne karar verilmesi yanlıştır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1996/93-346 E. 1996/699 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi tahakkuk ettirilen atık su bedeli bir hizmet karşılığı olabileceği gibi ekonomik koşullara göre oluşturulan ... şehrinin içme, kullanma ve endüstri suyu ihtiyaçlarının yeraltı ve yerüstü kaynaklardan sağlanması, ihtiyaç sahiplerine dağıtılması, kullanılmış sular ve bunların uzaklaştırılması bölge içindeki su kaynaklarının ve yer altı sularının kullanılmış sularla kirlenmesini önlemek için yeni tesisler kurmak, kurulu olanların bakım ve işletilmesini sağlamak amacıyla bu hizmetlerin görülmesinin temini amacıyla taraflar arasında özel hukuk alanında yapılan sözleşmenin geçerli olduğu ve davacının atık su bedelinden ve beton üretiminde kullanılan kuyu suyu bedelinden 2560 Sayılı Yasa ve Tarifeler Yönetmeliği hükümleri kapsamında sorumlu olduğu kabul edilmelidir. Mahkemenin bu yönleri gözardı ederek eksik incelemeyle yazılı şekilde davayı kabul etmiş olması usül ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir...)
Gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece; aynı gerekçelerle, bozma ilamına karşı direnilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davalı idare tarafından; davacıya ait kuyu suyu aboneliği nedeniyle tahakkuk ettirilen kuyu suyu ve atık su bedeli ile işyeri aboneliği nedeniyle tahakkuk ettirilen atık su bedelinin istirdadı istemine ilişkindir.
Belediyelerin yerine getirmekle yükümlü bulundukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği harcamaların karşılığını oluşturan ve büyük bir bölümü kamu hukukuna dayalı olan gelir kaynakları, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nda sayılmıştır. Anılan kanunun “Ücrete tabi işler” başlıklı 97. maddenin birinci fıkrası; “Belediyeler bu Kanunda harç veya katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri her türlü hizmet ve belediye mücavir alan sınırları içerisinde yer altı sularından kamu ve özel kişiler tarafından elde edilen kullanma ve sanayi suları için belediye meclislerince düzenlenecek tarifelere göre ücret almaya yetkilidir. Belediye'ye tekel olarak verilmiş işler kendi özel hükümlerine tabidir.” hükmünü içermekteydi. Ancak, madde metnindeki “…ve belediye mücavir alan sınırları içerisinde yer altı sularından kamu ve özel kişiler tarafından elde edilen kullanma ve sanayi suları…” ibaresi ve ayrıca “Yer altı sularından kamu ve özel kişiler tarafından elde edilen kullanma ve sanayi sularına ait ücretler ...`da İSKİ, 3030 sayılı Kanunun uygulandığı yerlerde Büyük Şehir Belediyeleri tarafından tahsil edilir.” hükmünü taşıyan ikinci fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 31.3.1987 gün ve 1986/20 Esas 1987/9 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Belediyelerin gelir kaynaklarının büyük bir bölümü kamu hukukuna dayandığından ve üstlenilen kamu hizmetlerinin gerektirdiği harcamaların karşılığını oluşturduğundan, belediyelerin alacakları vergi, resim, harç ve benzerlerinin Anayasa'nın 73. maddesinde öngörülen esaslar dairesinde kanunla konulması zorunludur. Başka bir ifadeyle; belediyeler, kanunla düzenlenmemiş olan herhangi bir gelir kaynağını oluşturamazlar ve kullanamazlar. Aksi takdirde, o gelir kaynağı hukuksal dayanaktan yoksun olur.
Yukarıda açıklandığı ve direnme kararında da değinildiği üzere; belediyelere, mücavir alan sınırları içerisinde yer altı sularından elde edilen kullanma ve sanayi sularından ücret alma yetkisini veren Kanun hükmü iptal edilmiş ve onun yerine, aynı yetkiyi içeren herhangi bir kanun hükmü konulmamış bulunduğuna; mevzuatımızda bu yönde başkaca bir kanuni düzenleme de mevcut olmadığına göre; somut olayda davalı idarenin, kendisine ait Tarifeler Yönetmeliğindeki düzenleme çerçevesinde, davadaki istirdat isteminin konusunu oluşturan kuyu suyu bedeli tahakkuk ettirmesinin, hukuki dayanaktan yoksun bulunduğunun kabulü gerekir( HGK'nun 2008/4-321 E. 2008/303 K. sayılı ilamı da aynı yöndedir).
Diğer taraftan, davacıya ait aboneliğin kurulu bulunduğu adreste, davalı idarenin kanalizasyon hattının bulunmadığı, uyuşmazlık konusu değildir. Diğer bir anlatımla, davalı idare, aboneliklerin bulunduğu yerde bir kanalizasyon hizmeti vermemektedir. Bu durumda, davalı idare tarafından Tarifeler Yönetmeliğindeki düzenleme uyarınca, kanalizasyon hizmeti verilmiş gibi atık su bedeli tahakkuk ettirilmiş olması da, hukuki dayanaktan yoksundur(HGK'nun 22.01.2014 gün ve 2013/13-508 E. 2014/39 K. ve 20.01.2016 gün ve 2014/13-193 E. 2016/16 K. sayılı ilamları da aynı yöndedir). Nitekim, aynı konuda taraflar arasında görülen ve derecaattan geçerek kesinleşen davalarda da, davalı idarenin atık su bedeli talep edemeyeceği kabul edilmiştir.
Hal böyle olunca, mahkemenin aynı gerekçeye dayalı, davanın kabulüne dair direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 6100 sayılı HMK'nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.06.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.