Özet:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde önceleri ... ilinde pazarlama bölümünde sonrasında ise ... ilinde şube müdürü olarak 23/05/2006-25/05/2015 tarihleri arasında çalıştığını, ücretlerinin zamanında ödenmediği gibi yaptığı fazla çalışmaların karşılığının da ödenmediğini, iş sözleşmesini bu nedenle haklı olarak fesh ettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ile hafta tatili, fazla çalışma, hafta tatili, yıllık izin, ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının tahsilini, istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, zamanaşımı def’ini öne sürerek kıdem tazminatı talebinin belirsiz alacak davası türünde açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, davacının son olarak müvekkili bankanın ... Şubesi'nde "Müdür" sıfatıyla çalışmakta iken kendi isteği ile 25.05.2015 tarihinde istifa ederek iş sözleşmesini sonlandırdığını bu nedenle kıdem tazminatına hak kazanmadığını, davacının müdür olarak istihdam edildiğini ve bu süre boyunca tek yetkili olarak çalıştığını, fazla mesai ücreti talep edebilecek nitelikte bir personel olmadığını, davacıya müdür olarak üst düzey konumda çalışması sebebiyle emsallerinden yüksek ücret ödendiğini, bu ücrete yaptığı fazla çalışmaların da dahil olacağının açık olduğunu, yıllık izin ücreti alacağı da bulunmadığını diğer taleplerin de reddi gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Yerel Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının son görevinde üst düzey yönetici konumunda olması nedeniyle fazla çalışma ücretine hak kazanamayacağı ancak müdür olmadan önce fazla çalışma yaptığı ve ücretlerin ödenmediğini bu nedenle yapılan feshin haklı fesih olduğu ve davacının kıdem tazminatına hak kazandığı gibi fazla çalışma ücreti alacağı da olduğu, diğer taleplerin ise yerinde olmadığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne, karar verilmiştir.
İstinaf:
Karara karşı taraflarca istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:
Bölge Adliye Mahkemesince, özetle, davacı başvurusu yerinde görülmemiş davalı başvurusu açısından ise, davacının ücretinin geç yatırıldığı iddiasının ispatlanamadığı, fazla çalışma ücretinin ödenmediği iddiası bakımından ise davacının 19.08.2013 tarihinden sonra şube müdürü olması nedeniyle bu tarihten sonraki dönem için fazla çalışma alacağı bulunmadığı, önceki dönem açısından ise 6 iş günü ve 1 yıllık sürede fesih hakkının kullanılmadığı, buna göre feshin haklı nedenle olduğu gerekçesiyle kıdem tazminatı alacağına hükmedilmesinin hatalı olduğu, gerekçesiyle davalı başvurusu kabul edilerek, hüküm ortadan kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Bölge Adliye Mahkemesi kararını davacı vekili taraf temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Davaya konu kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti taleplerinin belirsiz alacak davasına konu edilip edilmeyeceği hususunda uyuşmazlık vardır.
10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanunu'nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
6100 sayılı Kanunun 107. maddesinin 1. fıkrasına göre, “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir”.
6100 sayılı Kanunun 107. maddenin 2. fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de "karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)" belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır. Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin hâkimin takdirine bağlı olduğu durumlarda hukuki imkânsızlık söz konusu olur. Bu durumda davacı alacaklı, hâkimin takdir yetkisini nasıl kullanacağını bilemeyeceği için davanın açıldığı tarihte alacağının miktarını belirleyebilecek durumda değildir.
Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. İş yargılamasında sıklıkla davaların yığılması söz konusu olmakla alacağın belirsiz olma kriterleri her bir talep için ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Diğer yandan, aynı dava dilekçesinde talep yığılması şeklinde bazı alacaklar için belirsiz alacak davası bazıları için kısmi dava açılmasına yasal bir engel bulunmamaktadır.
Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti ve ücret alacakları işçi tarafından bilinmekle kural olarak belirsiz alacak davasına konu edilmez. Ancak hesabın unsurları olan sosyal hakların (ayni olarak sağlanan yemek yardımı gibi) miktarının belirlenmesi işveren tarafından sunulacak belgelere göre belirlenecek ise, kıdem ve ihbar tazminatı belirsiz alacak davasına konu edilebilir.
Madde gerekçesinde "Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkânlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir. Şu halde davanın açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut değeri belirlenebilir durumda ise, dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmelidir. Burada hukuki yarar eksikliğinin tamamlanabilir dava şartı olmadığı sonucuna varılmıştır. 7251 sayılı Kanun ile 107. maddede yapılan değişiklikler şartları olmadığı halde açılan belirsiz alacak davasında davacıya süre verilerek hukuki yarar eksikliğini tamamlama imkânı tanımamaktadır. Dairemizce sözü edilen düzenleme, şartları mevcut olan belirsiz alacak davasında yapılan yargılama ile alacağın belirli hale gelmesi durumunda hâkimin geçici talep sonucunu kesin talep sonucuna dönüştürmesi için alacaklıya süre vermesi gerektiği yönünde değerlendirilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı tarafça 6100 sayılı Kanunun 107. maddesine göre belirsiz alacak davası açılmıştır. Yukarıda açıklandığı üzere davaya konu kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağı işçi tarafından bilinmekle kural olarak belirsiz alacak davasına konu edilmez. Davacının tazminata esas aylık ücret ücreti de kıdem tazminatı tavanı üzerinde olup, hesabın unsurları işveren tarafından sunulacak belgelere de bağlı değildir. Buna göre Bölge Adliye Mahkemesince, kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağına yönelik taleplerin hukuki yarar yokluğu sebebiyle dava şartı yokluğuna bağlı olarak usulden reddi gerekirken esastan reddine karar verilmesi hatalıdır.
Davacının fazla çalışma ücreti alacağı olup olmadığı hususunda da taraflar arasında uyuşmazlık vardır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İspat konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
Davacı, davalı işyerinde fazla çalışma yaptığını ancak ücretlerin ödenmediğini iddia ederek alacak talep etmiş, davalı ise davacının üst düzey konumda yüksek ücretle çalıştığını bu nedenle fazla çalışma alacağı olmadığını savunmuştur,
İlk Derece Mahkemesince, davacının şube müdür olmadan önceki dönemde fazla çalışma yaptığı ve karşılığının ödenmediği, gerekçesiyle alacak hüküm altına alınmıştır. Bölge Adliye Mahkemesince ise, davacının şube müdürü olduğu 19/08/2013 tarihine kadar fazla çalışma yaptığını ispatlayamadığı, sonrasında ise yönetici olup mesaisini kendisinin belirlediği, gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir.
Davacının, şube müdürü olarak görev yaptığı döneme ilişkin talebin reddi yerinde yerinde ise dosyada bilgi belgeler ile özellikle davacı tanık anlatımlarından, davacının şube müdürü olmadan önceki dönemde fazla çalışma yaptığı ancak karşılığı ücretlerin ödenmediği anlaşılmakta olup Bölge Adliye Mahkemesince yetersiz gerekçe ile talebin reddi hatalıdır.
Davaya konu tazminat ve alacakların ayrı ayrı açılabilecek davalarda talebi mümkün iken aynı dava dilekçesinde talep edilmesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 110. maddesi kapsamında "davaların yığılması" olarak adlandırıldığı ve bu durumda her bir alacak kalemi için ayrı ayrı ıslah dilekçesi verilmesine engel bir hal olmadığı da gözetilerek sonuca gidilmelidir.
Kabule göre ise; İlk Derece Mahkemesince davacının fazla çalışma alacağının ıslahı ikinci ıslah olarak kabul edilerek dikkate alınmaması üzerine davacı taraf istinaf dilekçesinde bu hususun da hatalı olduğunu olduğunu belirtmiş, Bölge Adliye Mahkemesince ise davacı başvurusu esastan red edilmiştir, buna rağmen davalı lehine belirlenen vekalet ücreti hesabında ikinci ıslah olarak kabul edilen miktarın dikkate alınması (kabule göre) hatalı olmuştur.
SONUÇ:
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 29/11/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi