Özet:
- Birden çok kimsenin sebebiyet verdikleri zarar için müteselsil sorumlulardan birisine karşı dava açılabileceği gibi sorumluların hepsine karşı dava açılabilir.
- Müteselsil borçluların herbiri zararın tamamından sorumludurlar.
- Bu nedenle her bir sorumlunun kusur oranına göre tazminattan sorumlu tutulması doğru olmamıştır.
- İş kazasında maluliyet oranına yapılan itiraz SGK Yüksek Sağlık Kurulunda incelenir.
- Yüksek Sağlık Kurulu kararı SGK’yı bağlar.
- Ancak ilgililer Yüksek Sağlık Kurulu kararına itiraz edebilirler. Bu itiraz Adli Tıp Kurumunda incelenir.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı ile davalılardan ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
1- Dava, sigortalının 26.12.2007 tarihli iş kazası sonucu sürekli iş göremezliği nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davacı lehine 18.750,00 TL maddi tazminatın davalı ...’dan, 3.750 TL maddi tazminatın ...’den tahsiline, yine davacı lehine 18.750,00 TL manevi tazminatın davalı ...’dan, 3.750,00 TL manevi tazminatın ise ...’den tahsiline, Davalı ... Ltd. Şti.’ne açılan davanın reddine, Davacının tedavi masrafı ve geçici tam iş göremezlik zararı tazminatı taleplerinin reddine, karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; davacının davalı ...’e ait Alimler Arıtma firmasında kaynakçı olarak çalıştığı, olay günü daha önce ... Mermer Ltd.Şti. (kazadan sonra devir yoluyla birleştiği anlaşılan ... Mermer San Tic. A.Ş.) tarafından ...’e verilen sipariş üzerine hazırlanan su tankının montajı işinde çalışırken, montaj için temin edilen ...’a ait vincin bomunun kırılması neticesinde askıdaki tankın davacının elinin üzerine düşmesi neticesinde iş kazasının gerçekleştiği anlaşılmıştır.
İş kazalarında olay, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik İlkeleri çerçevesinde değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır. İşverenin iş kazası sonucu meydana gelen zarar nedeniyle hukuki sorumluluğu yasa ve içtihatlarla belirlenmiş olan ayrık haller dışında ilke olarak iş aktinden doğan işçiyi gözetme ( koruma ) borcuna aykırılıktan kaynaklanan kusura dayalı sorumluluktur. İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Kanunu'nun 77. maddesinin açık buyruğudur.
İş kazasından doğan tazminat davalarının özelliği gereği, İş Kanunu'nun 77. maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle işverenin niteliğine göre, işyerinde uygulanması gereken İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü'nün ilgili maddelerini incel... suretiyle, işverenin işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenmek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirlenmelidir. (Hukuk Genel Kurulunun 16.06.2004 gün ve 2004/21-365 E.-369 K.sayılı kararı da aynı yöndedir )
Öte yandan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 74. maddesine göre hukuk hakimi zarar verenin kusuru olup olmadığına karar vermek için ceza hukukunun sorumluluğa dair hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da hukuk hâkimini bağlamaz. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 53. maddesi de bu düzenlemeyi içermektedir.
Mahkemece sorumluluğun dağıtılmasında dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise işveren vekilliği müessesidir. Günümüzde işletmelerinin ve iş kapasitelerinin genişlemeleri, işverenin tek başına ve bizzat işi yönetmesini, iş yasalarından ve sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirmesini olanaksız kılmaktadır. Özellikle sermaye şirketi olan tüzel kişi işverenin, zaman zaman toplanarak yönetime dair kararlar alan organlarının, sürekli olarak işleri doğrudan doğruya idare etmesi mümkün değildir. Bu durumda, şirket yönetimine yardımcı olacak gerçek kişilerin işveren vekili olarak iş yerlerinde çalıştırılması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin 4. bendine göre; işveren adına hareket eden ve işin, iş yerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere, işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur. Aynı maddenin 5. bendine göre de İş Kanununda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 12. maddesinin 2. fıkrasına göre işveren adına ve hesabına, işin veya görülen hizmetin bütününün yönetim görevini yapan kimse, işveren vekilidir. Bu kanunda geçen işveren deyimi, işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili, bu kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. Gerek İş kanunu Gerekse 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre; bir kimsenin işveren vekili sıfatını kazanabilmesi için; işyerinde işveren adına hareket etmesi ve işin ve işyerinin yönetiminde görev alması gerekir.
İş Kanunun, işveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı muamele ve yüklemlerinden doğrudan doğruya işverenin sorumluluğunu kabul eden ilgili maddesi, işveren ile işveren vekili arasında doğrudan doğruya temsil ilişkisi bulunduğunu gösterir. Şu halde işveren vekili işveren adına ve hesabına hareket eden ve yaptığı hukuki işlemler ile onu alacaklı ve borçlu kılan kimsedir. Bu anlamda işveren vekili teknik yönden bir işveren temsilcisidir.
Somut olayda, zararlandırıcı olayla ilgili Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada sanık olarak yargılanan davalı ...nin işveren vekili olduğu anlaşılan Özcan Çelebi’nin 13/04/2010 tarihli celsedeki savunmasında vincin kendi şirketlerince ayarlandığına işaret etmiş olmasına karşın, vincin davalı ... tarafından ayarlandığı kabul edilerek hazırlanan yetersiz kusur raporu esas alınarak karar verilmesi hatalı olmuştur.
O halde mahkemece yapılacak iş, davaya konu iş kazası ile ilgili Ceza Dava dosyasını dosya arasına getirtmek, beraat kararının hukuk hakimini bağlamadığı, ancak ceza yargılamasındaki maddi vakıaların hukuk hakimini bağlayacağı gözetilmek suretiyle tarafların iş güvenliği konusunda sorumluluklarının ve davalı ... Ltd.Şti. ( ... Mermer San Tic. A.Ş.)’nin işveren vekilinin kusurundan şirketin de sorumlu olduğu gözetilerek, özellikle bu şirketin kusuru ile asıl işveren olup olmadığının tespiti açısından dosyanın alanında uzman iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak üç kişilik bilirkişi heyetine incelettirilerek, tarafların kusur ve sorumluluklarını belirl... suretiyle, sonuca gidilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporuna itibar edilerek karar verimesi doğru olmamıştır.
2- Davaya konu olayda maluliyetin tespiti konusunda da taraflar arasında uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır. Maluliyetin tespiti açısından davanın yasal dayanağı iş kazası tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanunun 11.maddesi ve kazadan sonra yürülüğe giren 5510 sayılı Kanunun 95. maddesidir.
5510 sayılı Kanunun 95.maddesine göre "Bu Kanun gereğince, yurt dışında tedavi için yapılacak sevklere, çalışma gücü kaybı, geçici iş göremezlik ödeneklerinin verilmesine ilişkin raporlar ile iş kazası ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücü veya çalışma gücü kaybına esas teşkil edecek sağlık kurulu raporlarının usûl ve esaslarını, bu raporları vermeye yetkili sağlık hizmeti sunucularının sahip olması gereken kriterleri belirlemeye, usûlüne uygun olmayan sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeleri düzenleyen sağlık hizmet sunucusuna iade edecek belirlenen bilgileri içerecek şekilde yeniden düzenlenmesini istemeye Kurum yetkilidir. Usûlüne uygun sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeler ile gerekli diğer belgelerin incelenmesiyle; yurt dışında tedavi için yapılacak sevklere, vazife malullük derecesini, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu tespit edilen meslekte kazanma gücünün kaybına veya meslekte kazanma gücünün kaybı derecelerine ilişkin usûlüne uygun düzenlenmiş sağlık kurulu raporları ve diğer belgelere istinaden Kurumca verilen karara ilgililerin itirazı halinde, durum Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Sağlık Bakanlığı ile Kurumun birlikte çıkaracağı yönetmelikle düzenlenir.
Bu yasal düzenleme gereğince düzenlenen Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşleri Yönetmeliğinin Geçici 1. maddesinde; bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce çalışma gücü kaybı, iş kazası, meslek hastalığı, vazife malullüğü, harp malullüğü sonucu meslekte kazanma gücü kaybı ile erken yaşlanma durumlarının tespiti talebinde bulunan sigortalılar ve hak sahipleri için, yürürlükten kaldırılan ilgili sosyal güvenlik mevzuatının 5510 sayılı Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı, 5. maddesinde sigortalı ve hak sahiplerinin çalışma gücü oranlarının a) Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastaneleri, b) Devlet Üniversitesi, c) Türk Silahli Kuvvetlerine bağlı asker hastaneleri, ç) sigortalıların ikamet ettikleri illerde (a), (b), (c) bentlerinde belirtilen hastanelerin bulunmaması durumunda Sağlık Bakanlığı tam teşekküllü hastanelerin yetkili olduğu, bildirilmiş, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 56. maddesinde ise Kurum Sağlık Kurulunca verilen karara karşı yapılan itirazların Yüksek Sağlık Kulunca inceleneceği bildirilmiştir.
Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumunu bağlayıcı nitelikte ise de; diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı olmadığından Yüksek Sağlık Kurulu Kararına itiraz edilmesi halinde inceleme Adli Tıp Kurumu aracılığıyla yaptırılmalıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.06.1976 günlü, 1976/6-4 sayılı Kararı da bu yöndedir.
Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan alınacak rapor ile Yüksek Sağlık Kurulu Kararı arasında sürekli iş göremezlik oranına yönelik görüş ayrılığı bulunduğu takdirde çelişkinin giderilmesi için dosyanın Adli Tıp 2. Üst Kuruluna gönderilerek çıkacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.
Somut olayda, davacının sürekli iş göremezlik oranının SGK tarafından %15 olarak tespit edilmişken; ... Adli Tıp Şube Müdürlüğünden alınan raporda maluliyet oranın %28 olarak belirlendiği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece yapılacak iş; sürekli iş göremezlik oranına ilişkin çelişkinin yukarıda açıklanan usüle göre Yüksek Sağlık Kurulundan ve gerektiği halde Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu ile giderek Adli Tıp 2. Üst Kuruldan alınacak raporlarla kesinleştirilmesi gerekirken; iş bu davada geçerliliği olmayan ... Adli Tıp Şube Müdürlüğünce verilen rapora itibarla karar verilmesi hatalı olmuştur.
3- Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen 6098 sayılı TBK'nun 61. maddesi uyarınca (818 sayılı B.K.’nun 50 ve 51. Maddesi) ve aynı Yasanın 163. (818 sayılı B.K.’nun 142.) maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı bir dava ile de talep edebilir.
Ancak, aynı Yasanın 163. (BK 141) maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır.
Öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 165.maddesi (818 sayılı BK'nun 144. maddesi) hükmüne göre, Kanun veya sözleşme ile aksi belirlenmedikçe, borçlulardan biri kendi davranışıyla diğer borçluların durumunu ağırlaştıramaz. 166. maddesi(818 sayılı BK'nun 145. maddesi) hükmüne göre, sorumlulardan birinin zararı ödemesi halinde, diğerleri bu oranda borçtan kurtulurlar. Ancak, müteselsil borçluların borçtan tamamen veya kısmen kurtulabilmeleri, alacaklının bilfiil tatmin edilmiş olması halinde söz konusudur.
Somut olayda, davacının açtığı davanın müteselsil sorumluluk hükümlerine dayalı olması nedeniyle, tazminattan sorumlu tutulan davalıların tazminattan müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmaları gerekirken; her bir davalının istenilen tazminat miktarından kendi kusur oranlarına göre ayrı ayrı sorumluluklarına karar verilmesi ve kabule göre de davacının tazminat alacağının yapılan hesaba göre istemden fazla çıkmasına karşın maddi tazminat isteminin bir kısmının reddedilmesi de hatalı olmuştur.
4- İş kazası nedeniyle tazminat alacağı haksız fiile dayalı olup, faiz başlangıcı tazminatı doğuran zararlandırıcı olay tarihidir.
Somut olayda, dava konusu iş kazasının 26.12.2007 tarihinde meydana geldiği, dava dilekçesinde talep edilen maddi ve manevi tazminat istemleri yönünden olay tarihinden itibaren faiz işletilmesi talep edilmiş iken; mahkemece olay tarihinden faize hükmedilmemesi de hatalı olmuştur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı ve davalı ... vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve tarafların sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmeksizin hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:
Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle, tarafların sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmeksizin anılan kararın BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacı ile davalılardan ...'a iadesine 01.10.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.