I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerî güvenlik bölgesi ve tarımsal niteliği korunacak alan olarak belirlenen taşınmazların kamulaştırılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa Mahkemesine göndermiştir.
8. Birinci Bölüm tarafından 16/9/2020 tarihinde yapılan toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi îçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucular dava tarihinde Kocaeli'nin İzmit ilçesinde ikamet etmektedir.
11. Başvurucular; Kocaeli'nin Kartepe ilçesi Çiftlik Mahallesinde bulunan tarla vasıflı 23.800 m2 yüz ölçüme sahip 433 parsel, 5.940 m2 yüz ölçüme sahip 453 parsel, 5.080 m2 yüz ölçüme sahip 454 parsel, 4.760 m2yüz ölçüme sahip 463 parsel, 4.760 m2 yüz ölçüme sahip 463 parsel, 4.100 m2 yüz ölçüme sahip 464 parsel, 14.900 m2 yüz ölçüme sahip 545 parsel, 8.000 m2 yüz ölçüme sahip 546 parsel, 3.620 m2 yüz ölçüme sahip 547 parsel, 11.100 m2 yüz ölçüme sahip 548 parsel, 12.480 m2 yüz ölçüme sahip 549 parsel, 14.640 m2 yüz ölçüme sahip 550 parsel, 15.750 m2 yüz ölçüme sahip 551 parsel ve 28.750 m2 yüz ölçüme sahip 552 parsel sayılı taşınmazların hisseli olarak malikidirler.
12. Başvurucuların Kocaeli'nin Kartepe İlçesi Çiftlik Mahallesindeki maliki oldukları 433,454, 463,464, 545, 546, 547, 548, 549,550, 551, ve 552 sayılı parsellerin de bulunduğu alanın 1/5.000 ölçekli nâzım imar planında "tarımsal niteliği korunacak alan" olarak belirlendiği ancak bölgeye dair henüz 1/1.000 ölçekli uygulama imar planının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
13. Ayrıca başvurucuların taşınmazları, Genelkurmay Başkanlığının 29/11/2005 tarihli ve "Askerî Güvenlik Bölgesi" konulu yazısı ile onaylanan Deniz Hava Komutanlığı Askerî Güvenlik Bölgesi içinde kalmaktadır. Bu itibarla taşınmazların tapu kaydına askerî güvenlik sahası (bölgesi) içinde kaldığı gerekçesiyle dosya kapsamından tespit edilemeyen bir tarihte "askerî güvenlik bölgesi" şerhi konulmuştur.
14. Başvurucular; askerî güvenlik bölgesi için ayrılan ve yapılaşmasına izin verilmeyen mezkûr taşınmazlarına hukuken el atmanın söz konusu olmasına karşın hâlen yapılaşmanın gerçekleşmediğini, taşınmazlarının kamusal alan olarak ayrılması nedeniyle mülkiyet haklarının zedelendiğini belirterek 20/11/2012 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı aleyhine kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davası açmıştır.
15. Kocaeli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi yapmış olduğu yargılama sonucunda 30/12/2013 tarihinde dava konusu taşınmazların idari eylem ve işlem sonucunda tasarruf haklarının kısıtlanması söz konusu olduğundan, doğan zararın ancak idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu edilebileceği gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine ve dava dilekçesinin yargı yolu yönünden reddine karar vermiştir. Temyiz edilen karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi tarafından 13/5/2014 tarihinde onanmıştır.
16. Başvurucular, taşınmazlarının askerî güvenlik bölgesine ayrılması nedeniyle tasarruf haklarının kısıtlandığı iddiasıyla 3/7/2015 tarihinde bu yerlerin kamulaştırılması ya da takas edilmesi talebiyle Millî Savunma Bakanlığı İzmit İnşaat Emlak Bölge Başkanlığına (Başkanlık) başvuruda bulunmuştur.
17. Başvurucuların talebini değerlendiren Başkanlık 14/7/2015 tarihli cevap yazısında mezkûr taşınmazlar hakkında çalışmalara başlandığını, 24/7/2015 tarihli cevap yazısı ile de ilgili mevzuat hükümlerine göre mezkûr talebin bölgede yetkili komutanlık olan Gölcük (Kocaeli) Deniz Ana Üs Komutanlığına iletilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucular ise mezkûr Komutanlık nezdinde herhangi bir talepte bulunmamıştır.
18. Bu karar üzerine başvurucular, maliki oldukları taşınmazlarına Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığı tarafından kamulaştırma işlemi uygulanmadan el atıldığını belirterek 18/11/2015 tarihinde Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığı aleyhine taşınmazlar üzerindeki tasarruf haklarının kısıtlandığı hâlde kamulaştırma bedeli ödenmemesinden kaynaklanan zararlarının tazmin edilmesine karar verilmesi talebiyle tam yargı davası açmıştır.
19. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan araştırmada başvuruculardan İhsan Uygun’un 21/1/2016 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır.
20. Kocaeli 2. İdare Mahkemesi, yapmış olduğu yargılama sonucunda 16/11/2016 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:
i. Maliki oldukları taşınmazların tarımsal niteliği korunacak alan ve askerî güvenlik bölgesi içinde bırakılmasının başvurucuların bu taşınmazları kullanma, bunlardan yararlanma ve tasarruf etme haklarını önemli ve mülkiyet haklarını ihlal eder düzeyde sınırlandırmadığı açıktır.
ii. Bu durumda tarımsal niteliği korunacak alan ve askerî güvenlik bölgesinde kalan davaya konu taşınmazlara bu nitelikleri dikkate alındığında mülkiyet hakkından doğan kullanma ve yararlanma veya tasarruf haklarının kullanılmasına engel bir durum oluşmamakta olup belirli tasarrufların ve kullanımlara idari izne tabi tutulması da bu anlamda mülkiyet hakkının ihlali şeklinde yorumlanamayacaktır.
iii. Sonuç olarak dava konusu taşınmazlara yönelik herhangi bir hukuki el atma söz konusu olmayıp taşınmazların bulunduğu alanın askerî güvenlik bölgesi olarak belirlenmesi de tazminatı gerektirir bir ihlal hâli oluşturmamaktadır.
21. Karara karşı yapılan istinaf başvurusu İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdari Dava Dairesi tarafından 19/4/2017 tarihinde kanun yolu kapalı olarak reddedilmiştir. Nihai karar başvuruculara vekiline 29/5/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucuların vekili 21/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
23. 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun "Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı" kenar başlıklı 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri tarımsal üretim amacı dışında kullanılamaz. Ancak, alternatif alan bulunmaması ve Kurulun uygun görmesi şartıyla;
a) Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar,
b) Doğal afet sonrası ortaya çıkan geçici yerleşim yeri ihtiyacı,
c) Petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri,
ç) İlgili bakanlık tarafından kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri,
d) Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plân ve yatırımlar,
e) Kamu yararı gözetilerek yol altyapı ve üstyapısı faaliyetlerinde bulunacak yatırımlar,
f) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumamın talebi üzerine 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımı ile ilgili yatırımları,
g) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,
İçin bu arazilerin amaç dışı kullanım taleplerine, toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile Bakanlık tarafından izin verilebilir. Bakanlık bu yetkisini valiliklere devredebilir. Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri dışında kalan tarım arazileri; toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile valilikler tarafından tarım dışı kullanımlara tahsis edilebilir.
Tarımsal amaçlı yapılar için, projesine uyulması şartıyla ihtiyaç duyulan miktarda her sınıf ve özellikteki tarım arazisi valilik izni ile kullanılır.
…”
24. 18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nun "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı;
a) Yurt savunması bakanından hayati önemi haiz tesisler ve bölgeler ile sınırların, güvenlik ve gizliliğini sağlamak için bunların çevrelerinde, kıyılarında ve havalarında; kara, deniz ve hava askeri yasak bölgelerinin,
b) Yurt savunması veya yurt ekonomisine önemli ölçüde katkıda bulunan veya kısmen dahi tahripleri veya devamlı olarak ya da geçici bir zaman için faaliyetten alıkonulmaları halinde milli güvenlik veya toplum hayatı bakımından olumsuz sonuçlar doğurabilecek; diğer askeri tesis ve bölgeler ile kamu veya özel kuruluşlara ait her türlü yer ve tesislerin etrafında güvenlik bölgelerinin,
Kurulması, kaldırılması ve gerektiğinde genişletilmesine ilişkin esas ve yöntemlerin düzenlenmesidir."
25. 2565 sayılı Kanun’un "Özel ve askeri güvenlik bölgeleri" kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
"a) Kamu veya özel kuruluşlara ait stratejik değeri haiz her türlü yer ve tesislerin çevresinde bu Kanun hükümlerine göre özel güvenlik bölgeleri kurulabilir.
b) Birinci derece kara ve deniz askeri yasak bölgesi olarak ilan edilmeyen Silahlı Kuvvetlere ait kışla, kıta, karargah, kurum, ordugah ve tesisler ile sualtı ve suüstü tesislerinin, her türlü patlayıcı, yanıcı, akaryakıt ve gizlilik dereceli maddelerin konmasına tahsis edilmiş sabit ve seyyar depo ve cephaneliklerle, bu gibi maddeleri dolduran, boşaltan tesisler ve atış poligonlarının çevresinde; bu yerlerin dış sınırlarından itibaren en fazla dörtyüz metreye kadar geçen noktaların birleştirilmesi ile tespit edilecek askeri güvenlik bölgeleri Genelkurmay Başkanlığınca tesis edilebilir. Bu bölgelerin çevresinin işaretlenmesine ilişkin esaslar yönetmelikte gösterilir."
26. 2565 sayılı Kanun’un "Güvenlik bölgelerinde uygulanacak esaslar" kenar başlıklı 21. maddesi şöyledir:
"Güvenlik bölgelerinde aşağıdaki esaslar uygulanır:
a) Bölge içindeki gerçek ve tüzelkişilere ait mallar kamulaştırılabilir.
b) (Değişik 15/6/1987 - 3384/1 md.) Güvenlik bölgelerinin dış sınırlarından itibaren en çok ikiyüz metreye kadar olan saha dahilinde yangın ve patlama tehlikesi gösteren her türlü maddenin imali, depolanması ve satış yerlerinin açılması yasaklanabilir. Bu yasakla ilgili sınır, özel güvenlik bölgelerinde mahalli mülki amirler; askeri güvenlik bölgelerinde ise askeri tesisin teknik özellikleri ve hassasiyeti dikkate alınarak garnizon komutanı ve mahalli mülki amirler tarafından birlikte tespit edilir.
c) (Ek: 9/10/1996 - 4188/1 md.) Kamulaştırma yapılan güvenlik bölgelerine ve güvenlik bölgesi tesis edilen deniz sahasına, buradaki tesislerde görevli olanlarla, askeri güvenlik bölgelerinde yetkili komutanlığın, kamu ve özel kuruluşlara ait tesislerde ise, bu konuda yetkili makamın izin verdiği kişilerden başkası giremez ve oturamaz.
d) Bu bölgelerin güvenliğinin sağlanması, bölgeye giriş ve kamulaştırılmayan taşınmaz mallardan yararlanma esasları yönetmelikte gösterilir. 22/7/1981 tarih ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun hükümleri saklıdır.
e) (Ek: 26/2/2008-5740/1 md.) Askeri güvenlik bölgesi olarak tespit edilen, Türk Silâhlı Kuvvetlerim ait kışla, kıta, karargah, kurum, ordugah gibi tesislerin, fotoğraf ve filminin çekilmesi, harita, resim ve krokisinin yapılması, not alınması veya harita uygulaması gibi faaliyetlerde bulunulması, bölgenin savunma ve güvenlik tedbirlerini aksatacak, bozacak ve açıklayacak cihazlar kullanılması, bu amaçla görevlendirilmiş olanlar ile ilgili birlik komutanlığı tarafından izin verilmiş olanlar dışındakilere yasaktır.
f) (Ek: 15/8/2017-KHK-694/46 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/43 md.) Güvenlik bölgelerinin dış sınırlarından itibaren ikiyüz metreye kadar olan bölgelerde hangi tür zirai ürünün yetiştirileceğine mahalli mülki amirler tarafından karar verilebilir."
27. 30/4/1983 tarihli ve 18033 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) "Tanımlar" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…
7) Güvenlik Bölgeleri
…
B - Askeri Güvenlik Bölgeleri
a) Daimi Askeri Güvenlik Bölgeleri:
Birinci derece kara ve denk yasak bölgesi olarak ilan edilmeyen silahlı kuvvetlere ait kışla, kıta, karargah, kurum ve ordugah ve tesisler ile sualtı ve suüstü tesislerinin her türlü patlayıcı, yanıcı, akaryakıt ve gizlilik dereceli maddelerin konmasına tahsis edilmiş sabit ve seyyar depo ve cephaneliklerle, bu gibi maddeleri dolduran, boşaltan tesisler ve atış poligonlarının çevresinde; bu yerlerin dış sınırlarından itibaren en fazla dörtyüz metreye kadar geçen noktaların birleştirilmesi ile tesbit edilen alanlar ile (ŞEKİL - 9)
b) Belirli Süreler İçin (Geçici) Kurulan Askeri Güvenlik Bölgeleri:
Mal ve can güvenliği bakımından girilmesinde sakınca görülen atış alanları ile tatbikat bölgeleri içinde atış ve tatbikatın devam ettiği sürece kara, deniz ve hava askeri güvenlik bölgesi olarak sınırları ve kapsamı ilgili makamlarca uygun araçlarla ilan edilen alanlardır."
28. Yönetmelik'in "İkinci derece kara askeri yasak bölgelerinde uygulanacak esaslar" kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…
8) Bölgenin savunma gücü ve gizliliğini ihlal etmemek şartiyle taşınmaz mallar üzerinde inşaat, hafriyat, tadilat, orman yetiştirmek veya kesmek, bataklık kurmak veya kurutmak gibi hususlar kendi özel kanunlarına göre ilgili mercilerce izin ve ruhsat verilmeden önce, bölgenin savunma gücü ve gizliliği yönünden yetkili komutanlığın da izninin alınması zorunludur. Dilek sahibi dilekçesinde yapacağı işin mahiyetini detaylı olarak ifade ederek konuya ait belge ve planlardan tasdikli birer suretini vermek zorundadır. Yetkili komutanlık bu İstemi kabule değer görmediği takdirde red sebebini gerekçesiyle birlikte yazılı olarak ilgili merci kanalı ile dilekçe sahibine bildirir, itiraz vukuunda konu bir kerede Genelkurmay Başkanlığınca tetkik edilerek sonuçlandırılır.
9) İzin ve ruhsata tabi olmayan mahal veya işler ile bu şekilde başlatılmış olan işlerde yapılacak tadilat istekleri hakkında da yukarıdaki fıkra esasları uygulanır. Ancak müracaat doğrudan doğruya yetkili komutanlığa yapılır.
10) Yetkili komutanlıkça izin verilmeyen veya komutanlıkça kabul edilen şartlara uymayan her türlü inşaat ve eylemler durdurulur.
Böyle yapılar, yetkili komutanlığın tayin ve tebliğ edeceği süre içinde sahipleri tarafından yıktırılır.
Süresi içinde yıkılmaması halinde yetkili komutanlığın istemi üzerine mahalli mülki idare amirliğince başkaca bir işlem ve karara gerek kalmadan yıktırılır ve masrafı sahiplerinden alınır.
…”
29. Yönetmelik'in "Askeri ve özel güvenlik bölgelerinde uygulanacak esaslar" kenar başlıktı 22. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
”1) Bölge içindeki gerçek ve tüzel kişilere ait mallar kamulaştırılabilir.
2) Kamulaştırılmasına gerek duyulan mallardan askeri güvenlik belgelerinde olanlar Milli Savunma Bakanlığınca, özel güvenlik bölgelerinde olanlar ise bu konulardaki yasalar uyarınca kamulaştırılır.
…”
30. Yönetmelik'in "Askeri ve özel güvenlik bölgelerinin arazide işaretlenmesi" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…
2) Kamulaştırma yapılmayan güvenlik bölgelerinin çevresi:
A - Arazide işaretlenmez,
B -Bu bölgelerdeki kamulaştırma yapılmayan taşınmaz malların tapu kaydına, taşınmazın güvenlik bölgesi içinde olduğu işletilir ve taşınmaz mal sahiplerine gerekli tebligat yapılır. Varsa imar planlarında güvenlik bölgeleri belirtilir.
…”
31. Yönetmelik'in "Askeri ve özel güvenlik bölgelerinde kamulaştırılmayan mallardan yararlanma esasları" kenar başlıklı 24. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
”1) Bu bölgeler içinde kalan ve kamulaştırılmayan malların maliklerinin ve diğer Türk Vatandaşlarının bölgede oturmaları zirai faaliyetleri, meslek ve sanatlarını icra etmeleri serbesttir. Ancak bölgede oturanlar dışındaki Türk Vatandaşlarının bölgede oturmaları, zirai faaliyetlerini meslek ve sanatlarını icra etmeleri;
A - Askeri Güvenlik Bölgelerinde; yetkili komutanlığın isteği üzerine Genelkurmay Başkanlığının uygun görmesi halinde, Milli Savunma Bakanlığının,
B- Özel Güvenlik Bölgelerinde; bölgeye girip çıkma müsaadesi vermeye yetkili makamın isteği üzerine, bu özel güvenlik bölgesi kurulmasına ilişkin kararnameyi çıkaran makamın,
Teklifi ile alınacak Bakanlar Kurulu Kararı ile sınırlandırılabilir.
…
(Değişik ikinci paragraf: 30/9/2014-2014/6845 K.) Askeri güvenlik bölgelerindeki kamulaştırılmayan mallar yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilere satılamaz, devredilemez ve kiralanamaz. Özel güvenlik bölgelerinde bulunan taşınmazlar yabancı ülkelerde kendi kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri dışındaki yabancı tüzel kişilere satılamaz, devredilemez ve kiralanamaz. Bu taşınmazların yabancı uyruklu gerçek kişilere satılması, devredilmesi ve kiralanması taşınmazın bulunduğu yerdeki valiliğin iznine tabidir. Valilik iznine tabi hususlar, 2644 sayılı Tapu Kanununun 36 ncı maddesinin uygulanmasına ilişkin yönetmelik gereğince oluşturulan komisyon tarafından taşınmaz edinimi ya da kiralamanın ülke güvenliğine uygunluğu değerlendirilerek karara bağlanır.
2) Bu mallar üzerinde inşaat, hafriyat, tadilat, orman yetiştirme veya kesmek gibi hususlar 9 uncu maddenin 8, 9 ve 10 uncu bendleri hükümlerine tabidir. Özel güvenlik bölgelerinde 9 uncu maddenin 8 inci bendinde sözü edilen yetkili komutanlık, bu bölgeler içinde yetkili makamdır.
3) Bu bölgeler içinde kalan ve kamulaştırılmasına gerek duyulmayan mallar, yetkili komutanlık veya yetkili makam tarafından tespit edilir."
2. Yargı Kararı
32. Danıştay Altıncı Dairesinin 9/1/2017 tarihli ve E.2014/7479, K.2017/8 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…
Dava, mülkiyeti davacıya ait Çanakkale İli,... İlçesi, ... Mahallesi,.. Mevkii, ... ada,... parsel sayılı taşınmaza günübirlik turistik tesis kurulabilmesi için inşaat izni verilmesi isteminin Genelkurmay Başkanlığının ... tarihli kararı ile Askeri Güvenlik Bölgesi olarak ilan edilen alanda kalması ve tapuya bu yönde şerh verilmesi nedeniyle reddi üzerine; kendisine inşaat izni verilmemesi ve taşınmazım günübirlik tesis alanı olarak kullanamaması nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 50.000,00.-TL zararın tazmini istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, Danıştay Altıncı Dairesinin 22.1.2011 tarihli, E. 2009/9102, K.2011/4660 sayılı bozma kararına uyularak, davacının 04/06/2008 tarihli başvurusunun cevap verilmemek suretiyle zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın Mahkemenin 20.01.2012 tarihli, E:2011/118, K:2012/48 sayılı kararı ile reddine karar verildiği, hukuka aykırı bulunmayan işlem nedeniyle davacının maddi zarara uğradığını kabule olanak bulunmadığı, diğer yandan, davacı tarafından, dava dilekçesinde, taşınmazım günübirlik turistik tesis yaparak işletemediğinden bahisle zarara uğradığı iddia edilmekte ise de, söz konusu taşınmaza günübirlik turistik tesis yapılarak işletilememesinin gerçekleşmiş bir zarar olduğunu da kabule imkan bulunmadığı, uğranıldığı ileri sürülen zararın elde edilmesi kesin olan gelirden yoksunluk mahiyetinde bulunmadığı gerekçesiyle reddine kırar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
…
2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun 7.maddesinin 2. fıkrasında, kara sınır hattı boyunca ve kıyılarda tesis edilen birinci derece kara askeri yasak bölgelerinde kamulaştırma yapılmasının zorunlu olmadığı, 3.fikrasmda, 2'nci fıkra hükümlerine göre kamulaştırılmayan taşınmaz mallardan yerli halkın yararlanmasına ilişkin esaslar ile birinci derece kara askeri yasak bölgelerinin, bölge içindeki geçiş yollarının güvenliğinin sağlanması ve bölgeye girme yasağı ile ilgili diğer esasların yönetmelikle tespit edileceği, Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yönetmeliğinin 24.maddesinde, bu bölgeler içinde kalan ve kamulaştırılmayan malların malikler inin ve diğer Türk vatandaşlarının bölgede oturmaları, zirai faaliyetleri, meslek ve sanatlarını icra etmelerinin serbest olduğu hükümlerine yer verilmiştir.
Uyuşmazlıkta, dava konusu taşınmazın, tapuya verilen askeri güvenlik bölgesi şerhi nedeniyle kısıtlı olduğu, davacının taşınmazın günübirlik turistik tesis inşaatı yaparak işletememesinden kaynaklı zararının henüz gerçekleşmemiş, muhtemel bir zarar olduğundan tazmin edilmemesinde hukuka aykırılık bulunmamakta ise de, davacının, mülkiyet hakkını 2565 sayılı Kanun ve Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yönetmeliğinin 24. maddesi uyarınca, taşınmazının özel askeri güvenlik bölgesi olarak belirlenmesi nedeniyle kullanamadığı da kuşkusuzdur. Taşınmazın bir kamu hizmeti nedeniyle kullanılmasından doğan olumsuz durumun taşınmazı dolaylı ya da doğrudan kullanan idarece giderilmesi gerekmektedir. Davacının dilekçesinde taşınmazım kullanamaması nedeniyle de maddi zararının olduğu ifade edilmiş olup, davalı idareye en son başvuru yapılan 4.06.2008 tarihinden bakılan davanın açıldığı tarihe kadar olan dönemde (24.02.2009) davacının taşınmazım kullanamaması sebebiyle (mevcut haliyle kiraya vermesi halinde getireceği gelir mahrumiyeti vb.) uğradığı zararın taşınmazın mevcut niteliği gözetilerek keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle tespit edilerek yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
B. Uluslararası Hukuk
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) ek l No.lu Protokol’ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin -özünde- mülkiyet hakkım güvence altına aldığını kabul etmektedir. AİHM'e göre bu madde üç belirgin kural içermektedir. Bu kurallardan ilki, maddenin birinci paragrafının birinci cümlesinde yer alan mülkiyetin barışçıl yararlanmaya (mülkiyetin dokunulmazlığına saygı) ilişkin genel nitelikli kuraldır. İkinci kuralın bulunduğu birinci paragrafın ikinci cümlesi ise mülkiyetten yoksun bırakmayı içerir ve bunu bazı koşullara bağlar. İkinci paragrafta yer alan üçüncü kural ise taraf devletlere mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolünü veya vergilerin ya da diğer katkıların veya cezaların yerine getirilmesini sağlama yetkisi tanımaktadır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç [GK], B. No: 7151/75-7152/75, 23/9/1982, § 61). Ancak bu üç kural birbiriyle bağlantılı olup ikinci ve üçüncü kuralların genel nitelikli birinci kuralın ışığında incelenmesi gerektiği AİHM tarafından ifade edilmiştir (James ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79 21/2/1986, § 37; Lithgow ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 9006/80 ... 8/7/1986, § 106).
35. AİHM, İmar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılmasının ve bu çerçevede kamu makamlarının süre sınırlaması olmaksızın herhangi bir zamanda taşınmazı kamulaştırmaya yetkili olmalarının mülkiyet hakkının kullanımını belirsiz ve kullanılamaz hâle getireceğini vurgulamıştır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç, § 60; Halam Arı/Türkiye, B. No:13331/07, 11/1/2011, §35).
36. Sporrong ve Lönnroth/İsveç kararına konu olayda başvurucuların taşınmazlarının imar planı çerçevesinde kamulaştırılması öngörülerek on iki ve yirmi beş yıl süren inşaat yasaklan uygulanmıştır. AİHM; bu taşınmazlar henüz kamulaştırılmadığından mülkten yoksun bırakmanın söz konusu olmadığını, gerçek anlamda bir kamulaştırmanın olmadığı ve dolayısıyla mülkiyetin devredilmediği bu gibi durumlarda görünenin arkasına bakılması ve şikâyet edilen hususta gerçek durumun ne olduğunun araştırılması gerektiğini belirtmiştir. AİHM bu bağlamda getirilen kamulaştırma tedbirlerinin taşınmazlar üzerindeki sınırlandırıcı etkilerinden söz etmiş ve bu tedbirlerin taşınmazların değerinde olumsuz etkiye yol açtığını, başvurucuların taşınmazlarından dilediği gibi yararlanmaları veya taşınmazlarını kullanmalarının önemli ölçüde kısıtlandığını vurgulamıştır. AİHM bu gibi kamulaştırma izinlerinin genel kamulaştırma sürecinin ilk aşaması olması nedeniyle kontrol amacı da gütmediğini belirterek müdahaleyi mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesine ilişkin birinci kural çerçevesinde incelemiştir. AİHM sonuç olarak kamulaştırma tedbirlerinin uygulandığı sürenin uzunluğu ve bu süre içinde getirilen kısıtlamalar nedeniyle başvuruculara şahsi olarak aşın bir külfet yüklendiği kanaatiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varmıştır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç, §§ 56-74).
37. AİHM, imar planının hukuka aykırılığından değil de bu planın herhangi bir tazmin olmaksızın taşınmaz üzerinde meydana getirdiği kısıtlamaların sonuçlarından şikâyetçi olunması durumunda imar planının iptali istemiyle açılacak davanın tüketilmesi gerekli bir hukuk yolu olmadığını belirtmiştir (Rossitto/İtalya, B. No: 7977/03, 26/5/2009, § 19;Ayangil ve diğerleri/Türkiye, B. No: 33294/03, 6/12/2011, § 30). AİHM kararlarında, bu tür şikâyetler bakımından söz konusu kısıtlamalar nedeniyle oluşan zararın tazmini olanağını sağlayan mevcut ve yeterli hukuk yollarının kullanılması gerektiği kabul edilmektedir (Gülizar Öz/Türkiye (k.k.), B. No: 40687/98, 1/7/2004; Pınar Güngör/Türkiye (k.k.), B. No: 46745/99, 6/3/2007; Rabia Tan ve diğerleri/Türkiye, B. No: 8095/02, 31/1/2008, §§ 37-41; Remzi Tekin Bozkurt/Türkiye (k.k.), B. No: 38045/05, 2/3/2010).
38. Köktepe/Türkiye (B. No: 35785/03, 22/7/2008) kararında, taşınmazın tapu kaydına konulan şerhin mülkiyet hakkına etkisi ayrıntılı olarak tartışılmıştır. AİHM; derece mahkemelerinin anayasal gerekçelerle başvurucunun mülkünün bir bölümüne tahdit getirdiğini, bu mahrumiyetin doğanın ve çevrenin korunması şeklindeki kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğunu, dolayısıyla hukuka aykırı ve keyfî hiçbir işlem bulunmadığını kabul etmiştir. Bununla birlikte AİHM, başvurucunun taşınmazı 1993 yılında iyi niyetle edindiğini vurgulamıştır. Mülkiyet hakkına yapılan bu müdahaleye karşın iç hukukta etkin bir tazminat yolunun mevcut olmadığı ise kararda özellikle belirtilmiştir. AİHM, başvurucunun mülkiyet hakkından yararlanması engellendiği hâlde bir tazminat ödenmemiş olması nedeniyle kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının gereklilikleri arasındaki adil dengenin bozulduğu sonucuna varmıştır. Bu doğrultuda başvurucunun şahsi olarak olağan dışı ve aşın bir yüke katlanmış olduğu kanaatiyle başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Köktepe/Türkiye, §§ 67-93).
39. Kutlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 51861/11, 13/12/2016) kararına konu olayda başvurucuların taşınmazlarından 81 ada 44 parsel sayılı taşınmaz baraj inşaatı kapsamında su rezervuarının etrafında kısa mesafeli koruma alanında, 84 ada 72 ve 76 parsel sayılı taşınmazlar ise mutlak koruma alanında yer almaktadır. Mutlak koruma alanında, her türlü inşaat ve tarımsal faaliyet yasaklanmış İken kısa mesafeli koruma alanında ise her türlü inşaat yasak olmakla birlikte suni gübre veya kimyasal ürünler kullanmamak şartıyla ve yetkili bakanlığın izniyle tarımsal faaliyet yapılabilmektedir. Başvurucuların açtığı tazminat davasında asliye hukuk mahkemesince söz konusu taşınmazlara ulaşımın ve taşınmazlar özerinde tarım yapmanın eskisinden daha güç olduğu belirtilerek ve taşınmazların değer kaybettiği kabul edilerek tazminat ödenmesine karar verilmiştir. AİHM mutlak koruma alanındaki taşınmazlar yönünden kamulaştırma zorunluluğuna işaret ederek mülklerin tam değerine uygun bir tazminat ödenmediği için müdahalenin ölçülü olmadığına karar vermiştir (Kutlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 53-61). AİHM bunun yanında kısa mesafeli koruma alanındaki taşınmaz yönünden ise zirai bir kullanıma izin verildiği için bir kamulaştırma zorunluluğundan söz edilemez ise de bir mal veya mülk teşkil edebilecek taşınmazın kamulaştırılması hakkı bulunmaması nedeniyle, yönetmelikle ilgili kısıtlamalardan kaynaklanan zarara uygun düşen bir tazminat ödenmesi gerektiğini vurgulamıştır (Kutlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 68-70). AİHM başvuruya konu olayda ise bilirkişi raporunda taşınmazın değer düşüklüğünün %4Û olarak belirlenmiş olmasına rağmen mahkemece yeterli bir gerekçe gösterilmeden %25 olarak belirlenerek daha az tazminata hükmedilmesi adil dengeyi bozduğu için bu durumun mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını kabul etmiştir (Kutlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 71-76).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
40. Mahkemenin 29/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu İhsan Uygun Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 51. maddesi ile İçtüzük'ün 83. maddesi gereği başvuranın istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkım açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve ilgilinin yargılama giderleri dışında 2.000 Türk lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.
42. Anılan düzenlemelerde genel olarak bir hakkın öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı açıkça görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Anayasa Mahkemesinin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (S.Ö., B. No: 2013/7087,18/9/2014, § 28; Mehmet Güven Ulusoy [GK], B. No: 2013/1013,2/7/2015, § 31).
43. Bu kapsamda özellikle mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırlan saklı kalmak kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (S.Ö., § 29; Mehmet Güven Ulusoy § 32; Osman Sandıkçı, B. No: 2013/6297, 10/3/2016; Selman Kapan ve diğerleri, B. No: 2013/7302,20/4/2016, § 50).
44. Başvuru konusu olayda başvurucu olarak bildirilen İhsan Uygun'un 21/6/2017 tarihinde vefat ettiği tespit edilmiştir. Av. Adem Furkan Demirci tarafından söz konusu başvurucu açısından da mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapılmış, başvuru formunda başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmemiştir.
45. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce Ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30). Ölen adına vekâlet ilişkisine dayanılarak bir avukat tarafından başvuru yapılamayacağı gibi böyle bir başvurunun takibi de söz konusu olamaz.
46. Açıklanan gerekçelerle başvuru tarihinden önce vefat eden İhsan Uygun adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
47. Bu durumda Av. Adem Furkan Demirci aleyhine Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapmaları nedeniyle 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.
B. Nuran Kaya Yönünden
1. Nâzım İmar Planında Taşınmazların Tarımsal Niteliği Korunacak Alan Olarak Belirlenmesine İlişkin Şikâyet Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
48. Başvurucu, nâzım İmar planlarında taşınmazlarının tarımsal niteliği korunacak alan olarak ayrılmış olması nedeniyle taşınmazlarını yıllardır kullanamadığından ve taşınmazlarından emsal parseller gibi yararlanamadığından yakınmaktadır. Başvurucu, idarenin üzerine düşen kamulaştırma görevini yerine getirmeyerek mağduriyetinin artmasına neden olduğunu iddia etmektedir.
49. Başvurucu ayrıca Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/12/2010 tarihli ve E.2010/5-662, K.2010/651 sayılı kararı üzerine uygulama imar planında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle tasarrufu kısıtlanan taşınmazlarla ilgili taşınmaz bedelinin tahsili istemiyle davalar açılmaya başlandığını, Yargıtay içtihattan kapsamında davanın kazanılma ihtimali yüksekken 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanun'un 53. maddesiyle 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun geçici 20. maddesine eklenen beşinci fıkra nedeniyle davanın reddedildiğini belirtmiştir. Başvurucu; dava devam ederken aleyhine yapılan yasal değişiklik sebebiyle davanın reddedilmesinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesine aykırılık oluşturduğunu, taşınmazları üzerinde tasarruf hakkına yönelik kısıtlılığın devam ettiğini belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Bakanlık görüşünde; ilgili mevzuat ve ilkeler birlikte değerlendirildiğinde plan kararlarıyla getirilen düzenlemelerle mülkiyet hakkının İhlalinden söz edilebilmesi için ancak bu hakkın unsurlarından olan kullanma, yararlanma ve tasarruf hakkının ortadan kalkmasının veya önemli bir düzeyde kısıtlanmış olmasının gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlığa göre mevcut uyuşmazlıkta başvurucunun taşınmazlarının tarımsal niteliği korunacak alan olarak belirlenmesi kendisinin söz konusu taşınmazları kullanma, bu taşınmazlardan yararlanma ve tasarruf etme haklarını önemli ölçüde ve mülkiyet hakkını ihlal eder düzeyde sınırlandırmamıştır. Bakanlık ayrıca tarımsal niteliği korunacak alanda kalan başvurucunun taşınmazlarının bu nitelikleri dikkate alındığında mülkiyet hakkından doğan kullanma ve yararlanma veya tasarruf haklarının kullanılmasına engel bir durumun oluşmadığını, belirli tasarrufların ve kullanımların idari izne tabi tutulmasının da bu anlamda mülkiyet hakkının ihlali şeklinde yorumlanamayacağını ve söz konusu taşınmazlara yönelik hukuki bir el atmanın söz konusu olmadığını vurgulayarak başvurucunun şikâyetlerinin incelenmesinde bu hususların da dikkate alınması gerektiğini bildirmiştir.
51. Başvurucu vekili cevap dilekçesinde, başvurucunun tasarruf hakkının bir kamulaştırma şerhi olmaksızın süresiz olarak kısıtlandığını ifade etmiştir. Karşı beyanda kısıtlılık sebebiyle başvurucunun imar İzni alamadığı ve taşınmazlar üzerinde inşaat yapamadığı, taşınmazları yatırım amacıyla da olsa kullanamadığı hususlarına da dikkat çekilmiştir.
b. Değerlendirme
52. Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki taşınmazlarının nâzım imar planında imar durumunun "tarımsal niteliği korunacak alan" olarak belirlenmesinin mülkü kullanma, ondan yararlanma ve tasarruf etme konusunda bir kısıtlamaya yol açtığı için mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği söylenebilir. Taşınmazların imar durumlarında değişiklik yapılması kural olarak mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi çerçevesinde incelenmektedir (Süleyman Günaydın, B. No: 2014/4870, 16/6/2016, § 65).
53. Nâzım imar planında taşınmazların imar durumlarının belirlenmesine yönelik şikâyetler Anayasa Mahkemesince daha önce Tam Petrol Ürünleri Alım Satım Ltd. Şti. (B. No: 2013/2131, 10/6/2015) kararında incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu başvuruda taşınmazların bulunduğu bölgenin nâzım imar planında kısmen “ulaşım ve transfer alanı", kısmen de “parklar ve dinlenme alanı” olarak belirlenmesi yönündeki müdahalenin kanuni dayanağının ve meşru amacının bulunduğunu kabul etmiş, müdahalenin kamu yararı ile bireyin hakları arasındaki adil dengeyi de bozmadığı sonucuna varmıştır (Tam Petrol Ürünleri Alım Satım Ltd. Şti., §§ 35-62).
54. Somut olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır. Buna göre başvurucunun taşınmazlarının nâzım imar planında imar durumunun tarımsal niteliği korunacak alan olarak belirlenmesinin 3194 sayılı Kanun'un 5., 8. ve 10. maddelerinde yer alan hükümlere dayalı olduğundan ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir bir kanuni dayanağı bulunmaktadır, öte yandan Anayasa’nın 44. maddesinin birinci fıkrasına göre devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeterli toprağı bulunmayıp çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Dolayısıyla müdahalenin tarım arazilerinin korunması yönünde kamu yararına dayalı meşru bir amacı da bulunmaktadır.
55. Öte yandan müdahalenin ölçülülüğü bakımından ise Tam Petrol Ürünleri Alım Satım Ltd. Şti. başvurusundan farklı olarak nâzım imar planında taşınmazların imar durumunun kamu hizmetine ayrılması gibi bir durum dahi söz konusu değildir. Buna göre taşınmazlar kamu hizmetine ayrılmadığı için taşınmazların kamulaştırılması da gerekmemektedir. Taşınmazların imar planında kat sayısının belirlenmesi veya mülkiyeti maliklerinde bırakılacak şekilde imar durumlarının konut ya da ticari veya zirai alan olarak belirlenmesi yönündeki müdahaleler ise mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesi kapsamında olduğundan söz konusu idari süreçlere maliklerin etkili bir biçimde yargı mercileri önünde itiraz edebilmelerinin sağlanabilmesi kaydıyla herhangi bir tazminat ödenmese dahi adil dengeyi bozmamaktadır. Dolayısıyla olayda nâzım imar planında taşınmazların imar durumlarının tarımsal niteliği korunacak alan olarak belirlenmesinin kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil denge bozulmamış olup müdahale Ölçülüdür.
56. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular İle karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334,17/9/2013, § 24).
57. Açıklanan gerekçelerle müdahalenin ihlal oluşturmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Taşınmazların Askeri Güvenlik Bölgesi İlan Edilmesine İlişkin Şikâyet Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
58. Başvurucu, taşınmazlarının askeri güvenlik sahası olarak ayrılmış olması nedeniyle taşınmazlarını yıllardır kullanamadığından ve taşınmazlarından emsal parseller gibi yararlanamadığından yakınmaktadır. Başvurucu, idarenin üzerine düşen kamulaştırma görevini yerine getirmeyerek mağduriyetinin artmasına neden olduğunu iddia etmektedir.
59. Bakanlık görüşünde; başvurucunun taşınmazlarının askeri güvenlik bölgesi içine alınmasının kendisinin söz konusu taşınmazları kullanma, bu taşınmazlardan yararlanma ve tasarruf etme haklarını önemli ölçüde ve mülkiyet hakkını ihlal eder düzeyde sınırlandırmadığı belirtilmiştir. Bakanlık ayrıca askeri güvenlik bölgesinde kalan başvurucunun taşınmazlarının bu nitelikleri dikkate alındığında mülkiyet hakkından doğan kullanma ve yararlanma veya tasarruf haklarının kullanılmasına engel bir durumun oluşmadığını, belirli tasarrufların ve kullanımların idari izne tabi tutulmasının da bu anlamda mülkiyet hakkının ihlali şeklinde yorumlanamayacağını ve söz konusu taşınmazlara yönelik hukuki bir el atmanın söz konusu olmadığını vurgulayarak başvurucunun şikâyetlerinin incelenmesinde bu hususların da dikkate alınması gerektiğini bildirmiştir.
60. Başvurucu vekili cevap dilekçesinde, başvurucunun tasarruf haklarının bir kamulaştırma şerhi olmaksızın süresiz olarak kısıtlandığını ifade etmiştir. Karşı beyanda kısıtlılık sebebiyle başvurucunun imar izni alamadığı ve taşınmazlar üzerinde inşaat yapamadığı, taşınmazları yatırım amacıyla da olsa kullanamadığı hususlarına da dikkat çekilmiştir.
b. Değerlendirme
61. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
62. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu taralından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun taşınmazları özerine konulan ve devam eden şerh nedeniyle taşınmazlarından etkin bir şekilde yararlanamadığına, dilediği gibi tasarruf edemediğine ve idarenin hâlihazırda kamulaştırma görevini yerine getirmediğine yönelik şikâyetlerinin mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından başvurunun bu kapsamda incelenmesi uygun görülmüştür.
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
63. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Mülkün Varlığı
64. Anayasa’nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvuruya konu taşınmazların başvurucu adına tapuda kayıtlı olduğu anlaşıldığına göre Anayasa’nın 35. maddesi anlamında mülkün varlığında tereddüt bulunmamaktadır.
(2) Müdahalenin Varlığı ve Türü
65. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve onun üzerinde tasarruf etme, ürünlerinden yararlanma imkânı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817,19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
66. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa’nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa’nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhın, §§ 55-58).
67. Başvuruya konu olayda başvurucunun taşınmazları askerî güvenlik bölgesi ilan edilerek tapu kayıtlama bu yönde bir şerh konulmuştur. Bu şerhin yol açtığı kısıtlamalar 2565 sayılı Kanun'da ve Yönetmelik'te gösterilmiştir. Buna göre 2565 sayılı Kanun’un 21. maddesinde idareye kamulaştırma konusunda bir takdir yetkisi tanınmış ve kamulaştırılmayan taşınmazlar yönünden de yararlanma esaslarının yönetmelikle belirleneceği düzenlenmiştir. Ayrıca aynı maddede güvenlik bölgelerinin dış sınırlarından itibaren iki yüz metreye kadar olan bölgelerde hangi tür zirai ürünün yetiştirileceğine mahallî mülki amirler tarafından karar verilebileceği belirtilmiştir. Yönetmelik'in 24. maddesinde zirai faaliyet yapılmasına izin verilmekle birlikte bu taşınmazların yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilere satılamayacağı, devredilemeyeceği ve kiralanamayacağı, ayrıca bu taşınmazlar üzerinde inşaat, hafriyat, tadilat, ağaç yetiştirme veya kesme gibi hususların ise 9. maddenin 8., 9. ve 10. bentleri hükümlerine tabi olduğu düzenlenmiştir. Söz konusu hükümlerde ise bu işlemlerin yetkili komutanlığın iznine bağlı olduğu açıklanmıştır.
68. Somut olayda başvuruya konu taşınmazlar kamulaştırmaya konu olmadığı gibi bu taşınmazların maliklerinin elinden çıkmasına yol açabilecek bir mülkten yoksun bırakmadan ya da yapılaşma yasağı gibi uzun süren ağır hukuki sınırlamalara rağmen kamulaştırmama nedeniyle taşınmazın akıbetinin belirsiz hâle gelmesinden de söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Öte yandan başvurucu, tapuda tarla vasıflı olan taşınmazlarını zirai amaçlarla da kullanabilmektedir. Bununla birlikte idarenin 2565 sayılı Kanun ve Yönetmelik hükümlerine göre hangi zirai ürünlerin ekilebileceğine karışabilmesi mümkün olduğu gibi taşınmaz üzerindeki her türlü inşaat, hafriyat, tadilat gibi faaliyetler için de genel ruhsat işlemleri dışında ayrıca bu Kanun ve Yönetmelikle yetkili komutanlıktan izin alınması koşulu getirilmiştir. Bunun yanında aynı düzenlemelere göre başvurucunun söz konusu taşınmazları dilediği gibi satabilmesi, devredebilmesi ve kiraya verebilmesinin de mümkün olmadığı, tasarruf yetkisinin de sınırlandırıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla taşınmazların askerî güvenlik bölgesi ilan edilmesi suretiyle başvurucunun mülkten yararlanma, tasarruf etme ve onu kullanma yetkilerine getirilen söz konusu kısıtlamaların mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur.
69. öte yandan olayda taşınmazlar malikinin elinde bırakıldığından bir mülkten yoksun bırakmadan söz edilemez. Nitekim uyuşmazlık konusu taşınmazların kamulaştırılmasına gerek görülmemiştir. Başvurucu ayrıca taşınmazların askerî güvenlik bölgesi ilan edilmesi nedeniyle hukuki veya fiilî olarak bir yapılaşma yasağının olduğuna dair somut bir bilgi veya belge de gösterememiştir. Dolayısıyla taşınmazlarının askerî güvenlik bölgesi ilan edilmesinin getirdiği kısıtlamaların boyutu ve kapsamı itibarıyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkiyetin kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
83) Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
70. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
71. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarkan ve Afife Tarhan, § 62).
(a) Kanunilik
72. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt, kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301,30/12/2014, § 55).
73. Somut olayda başvurucunun taşınmazlarının askeri güvenlik bölgesi ilan edilmesi ve bu bağlamda çeşitli kısıtlamalara tabi tutulması yönündeki müdahale 2565 sayılı Kanun'un 20. ve 21. maddelerinde yer alan hükümlere dayanmaktadır. Buna göre müdahalenin ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir bir kanuni dayanağı bulunmaktadır.
(b) Meşru Amaç
74. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması İmkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sının oluşturarak mülkiyet hakkım etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53-56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28,29).
75. Başvurucunun taşınmazlarının Genelkurmay Başkanlığının yazısı ile Deniz Hava Komutanlığının askerî güvenlik bölgesi içinde kaldığı için askeri güvenlik bölgesi ilan edildiği ve söz konusu kısıtlamaların uygulandığı görülmektedir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin millî güvenliğin sağlanması yönünde kamu yararına dayalı meşru bir amacının olduğu kuşkusuzdur.
(c) Ölçülülük
(i) Genel İlkeler
76. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
77. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
78. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşın bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58-60).
(ii) İlkelerin Olaya Uygulanması
79. Yukarıda detaylı olarak açıklandığı üzere millî güvenliğin sağlanması amacına dayalı olarak mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrol edilmesi ve düzenlenmesi kapsamında belirli sınırlamalar öngörülebilir. Askerî güvenlik bölgelerinde getirilecek kısıtlamalar bakımından idareye geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır. Dolayısıyla bu bölgeler ile ilgili başvurularda her somut olayın kendine özgü koşulları çerçevesinde getirilen kısıtlamaların mahiyeti, kapsamı ve mülk sahibine getirdiği külfet tartışılarak değerlendirme yapılması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Nitekim 2565 sayılı Kanun'da da kısıtlamaların farklılaşabileceği gözetilerek kimi durumlarda kamulaştırma yapılması usulü dahi benimsenmiştir.
80. Bu çerçevede bir taşınmazın askerî güvenlik bölgesi ilan edilmesi müdahaleyi her durumda ölçüsüz kılmamaktadır. Müdahalenin orantılılğı bakımından önem taşıyan husus ise getirilen kısıtlamaların kapsamı ve boyutu ile ilgilidir. Askerî güvenlik bölgesi ilan edilmekle birlikte somut olayın özelliklerine göre taşınmazın malikin elinde bırakılarak izin çerçevesinde yapılaşma da dâhil olmak üzere belirli ölçülerde kullanılmasına imkân tanınması müdahaleyi ölçüsüz kılmayabilir. Somut olayda askerî güvenlik bölgeleri yönünden getirilen genel sınırlamalardan farklı olarak herhangi bir hukuki veya fiilî yapılaşma yasağı uygulandığına dair somut bir bilgi veya belge de ortaya konulamamıştır. Başvurucunun bu taşınmazları askerî güvenlik bölgesi ilan edildikten önce edindiği ve bu çerçevede söz konusu kısıtlamaların taşınmazın değerinde azalmaya yol açtığı yönünde açık bir yakınması da söz konusu değildir. Yine başvurucunun taşınmazlarının tapuda hâlen tarımsal nitelikte olduğu kayıtlı olup bu nitelikte kullanılmaya devam edildiği anlaşıldığı gibi bu taşınmazların daha önce veya hâlen başka surette kullanıldığı da öne sürülmemiştir.
81. Başvuru formu ve başvuruya konu dava sürecinde başvurucu tarafından verilen dava dilekçesi incelendiğinde başvurucunun müdahaleyi hukuki el atma olarak nitelendirdikleri ve taşınmazların getirilen kısıtlamalara rağmen kamulaştırılmamasından yakındıkları görülmektedir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesinin Hüseyin Ünal (B. No: 2017/24715, 20/9/2018) başvurusunda taşınmazların İmar durumlarının uygulama imar planında kamu hizmeti alanı olarak tahsis edildiği müdahaleler bakımından uzun süre kamulaştırma yapılmaması nedeniyle ihlal sonucuna vardığı hatırlatılmalıdır. Bununla birlikte somut olayda ise başvurucunun iddiasının aksine taşınmazların kamu hizmetine tahsisi şeklinde bir müdahale bulunmadığı gibi askerî güvenlik bölgesi ilan edilmesi nedeniyle kamulaştırma zorunluluğuna yol açabilecek boyutta bir kısıtlamadan da söz edilemez.
82. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetleri ve olayın koşulları dikkate alındığında müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşın bir külfet yüklemediği, olayda mülkiyet hakkının korunmasının gerektirdiği bireysel yarar ile kamu yararı amacı arasındaki adil dengenin bozulmadığı ve müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.
83. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu İhsan Uygun adına yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,
B. Başvurucu Nuran Kaya yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 83. maddesi uyarınca avukat Adem Furkan Demirci'den 2.000 TL disiplin para cezasının TAHSİLİNE,
E. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
F. Kararın bir örneğinin (İhsan Uygun adına başvuru yapan Avukat Adem Furkan Demirci yönünden) İstanbul Barosu ve Türkiye Barolar Birliğine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
29/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.