- SÜLEYMAN KURTEL BAŞVURUSU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; idare lehine hükmedilen vekâlet ücretlerinden diğer personele pay verilmesi talebinin reddedilmesi, daha önce bu kapsamda yapılan ödemelerin de faiziyle birlikte iadesinin talep edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
7. İkinci Bölüm tarafından 30/6/2020 tarihinde yapılan toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın Arka Planı
9. Başvurucu 1966 doğumlu olup Tekirdağ'ın Süleymanpaşa ilçesinde ikamet etmektedir.
10. Başvurucu, Tekirdağ Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü (İl Müdürlüğü) Hukuk Servisinde memur olarak görev yapmaktadır. 16/5/2006 tarihli ve 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumuna İlişkin Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun'un 28. maddesinin yedinci fıkrasına istinaden başvurucuya yıllardan beri vekâlet ücretinden pay verilmekte iken 26/9/2011 tarihli ve 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) hükümleri gerekçe gösterilerek bu hak ortadan kaldırılmış ve vekâlet ücreti pay ödemesi durdurulmuştur.
11. Anayasa Mahkemesinin 10/10/2013 tarihli ve 28791 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 27/12/2012 tarihli ve E.2011/139, K.2012/205 sayılı kararı ile, 666 sayılı KHK'nın 1. maddesi ile 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı KHK'ya eklenen ek 12. maddenin (2) numaralı fıkrasının mali haklara ilişkin hükmün mevcut veya yeni ihdas edilen ya da bir başka bakanlıkla birleştirilen bakanlıkların görev, yetki, teşkilat ve kadrolarının düzenlenmesiyle bağlantılı ve bunların zorunlu sonucu olmadığı, doğrudan mali haklara ilişkin bir düzenleme niteliğinde olduğundan 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kamu Hizmetlerinin Düzenli, Etkin ve Verimli Bir Şekilde Yürütülmesini Sağlamak Üzere Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Teşkilat, Görev ve Yetkileri ile Kamu Görevlilerine İlişkin Konularda Yetki Kanunu'nun kapsamında bulunmadığı, dolayısıyla Anayasa’nın 91. maddesine aykırı olduğu gerekçesi ile iptaline karar verilmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesince iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür. Buna mukabil belirtilen sürede yasama organınca başvurucunun ve başvurucu konumundaki kişilerin mali haklarının yeniden tesisine yönelik herhangi bir düzenleme ihdas edilmemiştir.
12. Başvurucu 2012 yılı vekâlet ücretinden pay ödenmesi istemiyle 14/12/2012 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanlığı nezdinde başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun mezkûr başvurusu idarece cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmiştir.
13. Başvurucu söz konusu idari işlemin iptali ve maddi kayıplarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle SGK Başkanlığı aleyhine Tekirdağ İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme 31/10/2013 tarihinde davanın kabulüne karar vererek dava konusu işlemi iptal etmiştir. Kararın gerekçesinde; Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı sebebiyle dava konusu işlemin hukuksal dayanağının kalmadığı belirtilmiştir. Bunun yanında dava konusu işlemin hukuka aykırılığı saptandığı için bu işlem nedeniyle başvurucunun uğradığı maddi kayıpların davalı idareye başvuru tarihi olan 14/12/2012 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesi gerektiği kabul edilmiştir. İdarenin itiraz başvurusu Edirne Bölge İdare Mahkemesince (Bölge İdare Mahkemesi) 25/3/2014 tarihinde reddedilerek karar onanmıştır.
B. Vekâlet Ücretinin Ödenmesi ve Geri Alınması Süreci
14. Başvurucu 13/1/2014 tarihli dilekçeyle 31/10/2013 tarihli mahkeme kararının icrası için idareye müracaat etmiştir. Başvurucu bu kapsamda 2012 ve 2013 yıllarına ait vekâlet ücretlerinin ödenmesini talep etmiştir. İdare 10/3/2014 tarihinde, iptal davasına konu olan 2012 yılının yanında iptal davasına konu olmayan 2013 yılı için (4.381,20 TL) ve 2014 yılının bir kısmı için de (1.293,87 TL) vekâlet ücreti ödemesi yapmıştır.
15. Başvurucu tarafından 2014 yılının diğer kısmı için yeni bir başvuru yapılıp yapılmadığı dosya kapsamındaki belgelerden anlaşılamamakla birlikte İl Müdürlüğünce SGK Hukuk Müşavirliğine yazılan 29/5/2014 tarihli yazıdan başvurucuya 2014 yılı ve sonrası dönem için vekâlet ücretinden pay verilip verilmeyeceği hususunda tereddütlerin hasıl olduğu ve bunların giderilmesi için SGK Hukuk Müşavirliğinden görüş istendiği anlaşılmıştır.
16. SGK Hukuk Müşavirliği 12/6/2014 tarihinde 2013-2014 yıllarına ilişkin vekâlet ücreti ödenmesine imkân bulunmadığı hâlde niçin ödeme yapıldığının gerekçesinin bildirilmesi hususunda SGK İl Müdürlüğüne yazı yazmıştır. İl Müdürlüğünün 13/6/2014 tarihli cevap yazısında, sonuçlanan davalar esas alınarak başvurucuya ödeme yapıldığı bildirilmiştir. SGK Hukuk Müşavirliği 20/6/2014 tarihinde, mahkeme kararı olmaksızın -2013 yılının tamamı ile 2014 yılının bir kısmı için- ödenen vekâlet ücretinin başvurucudan geri alınması yönünde talimat vermiştir.
17. SGK Tekirdağ İl Müdürlüğü 3/7/2014 tarihinde başvurucuya gönderdiği yazıda, vekâlet ücreti olarak kendisine 2013 yılı için 4.381,20 TL ve 2014 yılı için 1.293,87 TL olmak üzere ödenen toplam 5.675,07 TL'nin 157,19 TL yasal faiziyle birlikte 5.832,26 TL olarak iade edilmesini talep etmiştir. Söz konusu yazıda ayrıca 2014 yılının arta kalan kısmı için ödeme yapılmayacağı başvurucuya bildirilmiştir.
C. İptal Davası Süreci
18. Başvurucu 2013 ve 2014 yılları için ödenen vekâlet ücretinin iadesine ve 2014 yılının diğer kısmı için ödeme yapılmayacağına ilişkin işlemin iptali ile 2014 yılının ödeme yapılmayan dönemine ilişkin vekâlet ücretinin yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle SGK Başkanlığı aleyhine 9/7/2014 tarihinde Tekirdağ İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
19. Mahkeme 31/10/2014 tarihinde dava konusu işlemin iptaline ve işlemler nedeniyle yoksun kaldığı parasal hakların başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucuya vekâlet ücretinden pay verilmesine engel teşkil eden düzenlemenin 6223 sayılı Kanun kapsamında olmadığı ve Anayasa Mahkemesinin mezkûr kararıyla iptal edildiği hususlarına vurgu yapılmıştır. Mahkemeye göre başvurucuya 2013 ve 2014 yıllarına ilişkin olarak yapılan vekâlet ücreti ödemeleri hukuka uygun olduğundan bunların geri istenmesinde ve 2014 yılı için kalan kısmı için ödeme yapılmasının reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
20. Davalı idarenin itiraz yoluna müracaatı üzerine Bölge İdare Mahkemesince 2/7/2015 tarihinde itirazın kabulüne, mahkeme kararının bozulmasına ve işin esasına girilerek davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği yönünde bir kural bulunmaktaysa da Anayasa Mahkemesinin bir kanun veya kanun hükmünde kararname hükmünü iptal etmesinin eski düzenlemenin tekrar yürürlüğe gireceği anlamına gelmeyeceği, diğer yandan Anayasa Mahkemesinin ilgili düzenlemeyi 6223 sayılı Kanun'a dayanmadığından yani usule ilişkin bir sebep dolayısıyla iptal ettiği hususlarına yer verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi ayrıca davalı idare tarafından yapılan 41 TL yargılama gideri ile 750 TL avukatlık ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye ödenmesine, başvurucu tarafından yapılan 86,40 TL yargılama giderinin başvurucu üzerinde bırakılmasına ve harçtan muaf olması sebebiyle idareden alınmayan 75,50 TL itiraz başvuru harcının başvurudan tahsiline hükmetmiştir.
21. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Bölge İdare Mahkemesinin 18/11/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi karar düzeltme aşamasında yapılan toplam 103,10 TL yargılama giderinin başvurucu üzerinde bırakılmasına karar vermiştir.
22. Nihai karar, başvurucu vekiline 28/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 21/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
24. 5502 sayılı Kanun'un "Personelin statüsü, ücret ve malî haklar" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kurum lehine sonuçlanan dava ve icra takipleri nedeniyle hükme bağlanarak karşı taraftan tahsil edilen vekâlet ücretlerinin; hukuk müşavirlerine, avukatlara ve dava ve icra takibi işlerinde fiilen görev yapan diğer personele dağıtımı hakkında 1389 sayılı Devlet Davalarını İntaç Eden Avukat ve Saireye Verilecek Ücreti Vekâlet Hakkında Kanun hükümleri kıyas yoluyla uygulanır. Vekâlet ücretinin dağıtımının usûl ve esasları yönetmelikle belirlenir."
25. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (659 sayılı KHK) "Davalardaki temsilin niteliği ve vekâlet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı" kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekâlet ücreti takdir edilir.
(2) İdareler lehine karara bağlanan ve tahsil olunan vekâlet ücretleri, hukuk biriminin bağlı olduğu idarenin merkez teşkilatında bir emanet hesabında toplanarak idare hukuk biriminde fiilen görev yapan personele aşağıdaki usul ve sınırlar dahilinde ödenir.
a) vekâlet ücretinin; dava ve icra dosyasını takip eden hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü veya avukata %55’i, dağıtımın yapıldığı yıl içerisinde altı aydan fazla süreyle hukuk biriminde fiilen görev yapmış olmak şartıyla, hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü ve avukatlara %40’ı, hukuk biriminde görev yapan diğer personele % 5'i eşit olarak ödenir.
b) Ödenecek vekâlet ücretinin yıllık tutarı; hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü, avukatlar için (10.000) gösterge, diğerleri için (6.000) gösterge rakamının, memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak aylık brüt tutarının oniki katını geçemez.
c) Yapılacak dağıtım sonunda arta kalan tutar, hukuk biriminde görev yapan ve (b) bendindeki tutarları dolduramayan hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü ve avukatlara ödenir. Bu dağıtım sonunda arta kalan tutar üçüncü bütçe yılı sonunda ilgili idarenin bütçesine gelir kaydedilir.
(3) Hizmet satın alınan avukatlara yapılacak ödemeler bu madde kapsamı dışındadır. hükmü yer almıştır."
26. 659 sayılı KHK'nın "Yürürlükten kaldırılan ve uygulanmayacak hükümler ile atıflar" kenar başlıklı18. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) 2/2/1929 tarihli ve 1389 sayılı Devlet Davalarını İntaç Eden Avukat ve Saireye Verilecek Ücreti Vekâlet Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. Diğer mevzuatta 1389 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu Kanun Hükmünde Kararnameye yapılmış sayılır
...
(3) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 146 ncı maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. Diğer mevzuatta vekâlet ücretinin ödenmesine ilişkin olarak 657 sayılı Kanunun 146 ncı maddesine yapılan atıflar bu Kanun Hükmünde Kararnameye yapılmış sayılır..."
27. 666 sayılı KHK'nın ek 12. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
2) 31/12/2011 tarihinden geçerli olmak üzere;
...
dd) 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “hukuk biriminde görev yapan diğer personele %5’i” ibaresi ile aynı fıkranın (b) bendinde yer alan “diğerleri için (6.000) gösterge” ibaresi,
...
yürürlükten kaldırılmıştır."
B. Anayasa Mahkemesi Kararları
28. Anayasa Mahkemesinin 666 sayılı KHK ile ilgili 27/12/2012 tarihli ve E.2011/139, K.2012/205 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
11- KHK'nin 1. Maddesiyle 375 Sayılı KHK'ye Eklenen Ek 12. Maddenin (2) Numaralı Fıkrasının (j) Bendi Dışında Kalan Bölümü
İptali istenen kuralla, kamu personeline fazla çalışma ücreti veya ikramiye gibi değişik adlar altında yapılan ödemeler ile 666 sayılı KHK veya daha önce yapılan bazı düzenlemeler sonrası fiilen uygulama imkanı kalmayan bazı mali hükümler, 31.12.2011 tarihinden, itibaren geçerli olmak üzere, yeni yapılan düzenlemelere paralel olarak yürürlükten kaldırılmaktadır.
Kuralda öngörülen mali haklara ilişkin hükmün, mevcut veya yeni ihdas edilen ya da bir başka bakanlıkla birleştirilen bakanlıkların görev, yetki, teşkilat ve kadrolarının düzenlenmesiyle bağlantılı ve bunların zorunlu sonucu olmadığı, doğrudan mali haklara ilişkin bir düzenleme niteliğinde olduğu açıktır. Açıklanan nedenlerle, iptali istenen kural 6223 sayılı Yetki Kanunu kapsamında bulunmadığından Anayasa'nın 91. maddesine aykırıdır. İptali gerekir..."
29. Anayasa Mahkemesinin 27/5/2015 tarihli ve E.2015/33, K.2015/50 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dolayısıyla dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan hiç bir yetki kullanılamaz. Yasama yetkisi de 'Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kullanılır. Bu yetki devredilemez' (AY m. 7). Bununla birlikte AY m. 91 uyarınca, sınırlı ve belirli hallerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisi verilemeyecek konular ise maddede, 'sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler' olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın ikinci kısmının ikinci bölümünde düzenlenen temel haklardan mülkiyet hakkının (AY m. 35) bir türü olan marka ve markadan doğan hakların kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenmesi mümkün değildir..."
30. Anayasa Mahkemesinin 14/12/2016 tarihli ve E.2016/148, K.2016/189 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
11. Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, ikinci fıkrasında bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, üçüncü fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmıştır.
12. Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrasında ise '...sıkıyönetim ve olağanüstü hâller saklı kalmak üzere, Anayasa’nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemez.' denilmektedir. Buna göre, Anayasa’nın ikinci kısmının 'Kişinin Hakları ve Ödevleri' başlıklı ikinci bölümünde yer alan mülkiyet hakkının KHK ile düzenlenmesi mümkün değildir.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 22/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, SGK'nın taraf olduğu davalarda lehe hükmedilen vekâlet ücretinden uzun bir süreden beri yararlanmakta iken 666 sayılı KHK ile bu hakkın elinden alındığından ve ilgili hükmün Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olmasına rağmen söz konusu hakkın kendisine iade edilmediğinden yakınmaktadır. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin mezkûr kararına rağmen SGK Hukuk Müşavirliğinin 13/1/2014 tarihli yazısı üzerine tarafına yapılan vekâlet ücreti ödemeleri için şahsı adına borç çıkarılarak ödemelerin faiziyle birlikte iadesinin talep edilmesinin haksızlık olduğunu ifade etmektedir. Başvurucu ayrıca hakkında tesis edilen işleme karşı açmış olduğu davada aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesinin de kendisini mağdur ettiğini ileri sürmektedir.
33. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının oluşturduğu hukuki boşluğun gerek yasama gerekse de yargı organlarınca doldurulmadığını ve emeğinin karşılığı olan ücreti alamadığını iddia etmektedir. Başvurucu sonuç olarak yasal hakkı olduğunu iddia ettiği vekâlet ücreti payının şahsına ödenmesini engelleyen hükmün iptal edilmesine rağmen ödeme yapılmamasının ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararının dikkate alınmamasının mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
34. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlali iddiası yanında adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini öne sürmüştür. Ancak başvurucunun temel şikâyetinin yasal hakkı olduğunu iddia ettiği vekâlet ücreti payının şahsına ödenmemesi, ödenen miktarı da iade etmesinin talep edilmesi ve açmış olduğu davada da aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi olduğu dikkate alındığında belirttiği ihlal iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
37. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
38. Bu ilkeler ışığında vekâlet ücretinin payının mülkiyet hakkının konusunu teşkil ettiğinde kuşku bulunmamaktadır.
39. Öte yandan Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
40. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).
41. Ayrıca mülkiyet hakkının belli şartlar altında ortadan kaldırılması, onun en azından ortadan kaldırılıncaya kadar mülk olarak kabul edilmesine engel teşkil etmez (Bülent Akgül, B. No: 2013/3391, 16/9/2015, § 56).
42. Somut olayda SGK tarafından başvurucuya ödenmekte olan vekâlet ücreti payı iptal edilmiş, daha önce 2013 yılında tamamı ve 2014 yılında ise kısmen ödenen toplam 5.832,26 TL'lik vekâlet ücretinin yasal faiziyle birlikte iadesine karar verilmek suretiyle başvurucu geriye dönük olarak borçlandırılmıştır. Söz konusu vekâlet ücreti payının başvurucuya ödenmesiyle başvurucunun mevcut mal varlığı hâline geldiği tartışmasızdır.
43. Bunun yanında 5502 sayılı Kanun'un 28. maddesi ile Kurum lehine sonuçlanan dava ve icra takipleri nedeniyle hükme bağlanarak karşı taraftan tahsil edilen vekâlet ücretlerinin dava ve icra takibi işlerinde fiilen görev yapan diğer personele dağıtımı hakkında 2/2/1929 tarihli ve 1389 sayılı Devlet Davalarını İntaç Eden Avukat ve Saireye Verilecek Ücreti Vekâlet Hakkında Kanun hükümleri kıyasen uygulanarak ödeme yapılması öngörülmüştür. Diğer bir deyişle başvurucuya 5502 sayılı Kanun hükümleri ile vekâlet ücretinden pay alma hakkı tanındığı açıktır. Dolayısıyla 2014 yılının ödeme yapılmayan dönemine ilişkin olarak başvurucunun söz konusu vekâlet ücreti payının ödenmesi hususunda kanun hükümlerine dayalı olarak mülkiyet hakkı kapsamında meşru bir beklentisi de bulunmaktadır. Son olarak başvurucunun aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi de mal varlığından eksilmeye yol açtığı için mülkiyet hakkı kapsamında inceleme yapılmasını gerektirmektedir.
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
44. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ondan tasarruf etme ve onun ürünlerinden yararlanma imkânı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Ayrıca meşru beklenti teşkil eden mülk edinme beklentilerini zedeleyici kamu işlem ve eylemleri de mülkiyet hakkına müdahale oluşturur (Süleyman Oktay Uras ve Sevtap Uras, B. No: 2014/11994, 9/3/2017, § 57).
45. Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin kontrolü mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi toplum yararı gözetilerek belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
46. Başvurucuya ödenmek suretiyle başvurucunun mevcut mal varlığına dâhil olan vekâlet ücreti payının ödemesinin iptal edilmesi, 2013 ve 2014 yılları için yapılan vekâlet ücreti payı ödemelerinin de başvurucudan yasal faiziyle birlikte geri istenmesi, 2014 yılının ödeme yapılmayan dönemine ilişkin vekâlet ücretinden pay verilmemesi ve hakkında tesis edilen işleme karşı başvurucunun açmış olduğu davada aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. Somut olayda kamu görevlilerinin özlük hakları ile ilgili bir alanın düzenlendiği gözetildiğinde müdahalenin mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
47. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
48. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62). Bu durumda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir.
i. Genel İlkeler
49. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesi de "hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini" temel bir ilke olarak benimsemiştir (Ali Ekber Akyol ve diğerleri, B. No: 2015/17451, 16/2/2017, § 51). Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).
50. Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması gerekmektedir (AYM, E.2016/150, K.2017/179, 28/12/2017, § 57). Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Mülkiyet hakkına müdahale edilmesi kural olarak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması kural olarak mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
51. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da belirtildiği üzere kanunla düzenleme zorunluluğu, hakka yapılacak müdahalenin uygulamasının kanunun çerçevesini aşmayacak şekilde yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkaracağı ikincil düzenlemelerle yapılmasına mâni değildir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin konularda temel esaslar, ilkeler ve genel çerçeve kanunla belirlendikten sonra uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususların yürütme organınca çıkarılacak düzenleyici işlemlerle tanzim edilmesi mümkündür (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015). Ancak Anayasa'nın temel hak ve hürriyetlerin kanun dışındaki işlemlerle sınırlanabilmesine izin verdiği durumlar yukarıdaki genel kuralın istisnaları olarak görülebilir.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
52. Somut olayda başvurucunun 2012 yılına ait vekâlet ücretlerinden pay ödenmesi istemiyle 14/12/2012 tarihinde SGK'ya yaptığı müracaat reddedilmiştir. Başvurucunun bu defa mezkûr ret işleminin iptalini teminen açtığı dava kabul edilince Kurumca başvurucuya kararda yer alan gerekçeler gözetilerek 2012-2014 yılları için vekâlet ücreti ödemesi yapılmıştır. Başvurucu 5/5/2014 tarihinde 2014 yılı için ödenen vekâlet ücretinin arta kalan kısmı için de pay verilmesi talebiyle tekrar SGK'ya müracaat etmiştir. Bu defa önceki uygulamanın aksine başvurucuya ödenmekte olan vekâlet ücreti payı SGK tarafından iptal edilmiş, daha önce 2013 ve 2014 yılları için ödenen 5.832,26 TL'lik vekâlet ücretinin yasal faiziyle birlikte iadesine karar verilmek suretiyle başvurucu geriye dönük olarak borçlandırılmıştır.
53. Başvuru konusu olayda başvurucuya yapılan vekâlet ücreti payı ödemelerinin iptal edilmesi, başvurucunun 2013 ve 2014 yıllarına ilişkin yapılan ödemeler için geriye dönük olarak faiziyle birlikte borçlandırılması işlemlerinin dayanağı olarak 666 sayılı KHK'nın ek 12. maddesi gösterilmiştir.
54. Öncelikle mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden normun KHK olması hâlinde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin şeklî manada kanunilik koşulunu sağlayıp sağlamadığı belirlenmelidir.
55. Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, ikinci fıkrasında bu hakların ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği, üçüncü fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmıştır. Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrasında ise “...sıkıyönetim ve olağanüstü hâller saklı kalmak üzere, Anayasa’nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemez.” denilmektedir. Buna göre Anayasa’nın İkinci Kısım'ının “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı İkinci Bölüm'ünde yer alan mülkiyet hakkının KHK ile düzenlenmesi mümkün değildir (bkz. §§ 29, 30). Nitekim Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına müdahale uygulamalarına ilişkin içtihadı da TBMM tarafından Bakanlar Kuruluna açık bir yetki tanınsa bile KHK ile mülkiyet hakkını sınırlayan düzenleme yapılamayacağı yönündedir.
56. Başvurucuya ise 5502 sayılı Kanun'un 28. maddesine göre vekâlet ücretinden pay alma hakkı tanındığı açıktır. Yukarıda da değinildiği üzere vekâlet ücreti payının başvurucuya ödenmesiyle başvurucunun mevcut mal varlığı hâline geldiği de tartışmasızdır. Dolayısıyla başvuru konusu uygulama, mülkiyet hakkının konusunu oluşturan vekâlet ücreti payı ödemesi ile ilgili olduğundan KHK ile düzenlenemez. Çünkü temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik ölçütü ilk olarak şeklî bir kanunun varlığını gerekli kılar. Bunun istisnası ancak Anayasa'nın temel hakların kanun dışındaki işlemlerle sınırlanabilmesine izin verdiği durumlarda söz konusu olabilir. Başvuru konusu olayda müdahalenin dayanağını oluşturan ve Anayasa'nın mülga 91. maddesi çerçevesinde çıkarılmış olan olağan dönem KHK'sı ise bu durumlar arasında değildir.
57. Sonuç olarak başvuru konusu olayda vekâlet ücreti payı ödemesinin kesilmesi ve yapılan ödemenin de faiziyle birlikte iadesinin talep edilmesinin bir kanun hükmüne dayanmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır.
58. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit edildiğinden Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen diğer unsurlar olan meşru amaç ve ölçülülük kriterlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
60. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
61. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesini, lehine 17.054,84 TL maddi tazminata ve 5.000 TL manevi tazminata yasal faiziyle birlikte hükmedilmesini, derece mahkemelerindeki yargılama sırasında aleyhine hükmedilen yargılama gideri ile vekâlet ücretinin iptal edilmesi talebinde bulunmuştur.
62. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
63. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
64. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, § 58).
65. İhlal, idari makamların veya derece mahkemelerinin Anayasa'ya uygun yorum yapmalarına imkân vermeyecek açıklıktaki bir kanun hükmünü uygulamaları nedeniyle ortaya çıkmışsa kanunun uygulanmasından değil doğrudan kanundan kaynaklanmaktadır. Bu durumda söz konusu ihlalin bütün sonuçlarıyla giderilebildiğinden söz edilebilmesi ancak ihlale yol açan kanun hükmünün ortadan kaldırılması veya ilgili hükmün yeni ihlallere yol açılmayacak bir şekilde değiştirilmesi ile mümkün olur. Bunun yanında bazı hâllerde sadece ilgili kanun hükmünün kaldırılması ihlalin tüm sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeterli olmayabilir. Bu durumda ise bireysel başvuru kapsamında mağdurların ihlalden kaynaklanan maddi ve manevi zararlarını telafi edici birtakım tedbirlerin alınması da gerekebilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 68).
66. Anayasa Mahkemesi, hukuk biriminde görev yapan diğer personele vekâlet ücretinden pay verilmesine ilişkin düzenlemenin KHK ile ortadan kaldırılmasının kanunilik güvencesine aykırı olduğu gerekçesiyle başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Bu çerçevede başvuru konusu olaydaki ihlal esas itibarıyla 666 sayılı KHK'nın 12. maddesinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla ihlalin giderilmesi ancak anılan KHK hükmünün düzenlediği konuda kanuni bir düzenleme yapılmasıyla mümkündür. Yasama organı tarafından ihlale konu olan alanda bir düzenleme yapılması, yapısal sorunu ortadan kaldıracak ve benzer nitelikte yeni başvuruların yapılmasını engelleyecektir. Bu nedenle bütün bu hususların değerlendirilmesi için kararın bir örneğinin TBMM'ye bildirilmesi gerekir.
67. Öte yandan ihlal, derece mahkemelerinin kararlarından değil olağan dönem kanun hükmünde kararnamesiyle mülkiyet hakkının sınırlandırılmasından kaynaklandığından ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Ancak mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için başvurucunun zararının da giderilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Bu durumda 2013 yılında tamamı ve 2014 yılının bir kısmı için ödenen ancak idareye iadesi yolunda işlem tesis edilen vekâlet ücretine ilişkin tahakkukun iptal ettirilmesi, bu paranın tahsil edilmiş olması hâlinde başvurucuya iadesi için SGK'ya bildirimde bulunulması gerekir.
68. Ayrıca yine başvurucunun açtığı davanın konusunu teşkil eden 2014 yılının kalan kısmı için ödenmesi gereken vekâlet ücretinin başvurucunun talebiyle sınırlı olarak yasal faiziyle birlikte toplam net 4.475,37 TL olduğu anlaşılmakla söz konusu tutarın da başvurucuya ödenmesi gerekir. Bunun yanında yeniden yargılamaya hükmedilmediğinden başvurucunun derece mahkemelerindeki yargılama sırasında yüklendiği toplam 306 TL yargılama giderleri ile aleyhe hükmedilen 750 TL avukatlık ücretinin de telafi edilmesi icap eder. Bu durumda başvurucu lehine toplam 5.531,37 TL maddi tazminata hükmedilmesi uygun olacaktır.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.531,37 TL maddi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. Başvurucunun daha önce iade ettiği 5.832,26 TL tutarındaki borç tahakkukunun iptal edilmesi ve bu paranın tahsil edilmiş olması hâlinde başvurucuya ödenmesi için kararın bir örneğinin Sosyal Güvenlik Kurumuna GÖNDERİLMESİNE,
E. Yapısal sorunun çözümü için keyfiyetin Türkiye Büyük Millet Meclisine BİLDİRİLMESİNE,
F. 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
22/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.