"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 02/07/2014 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 28/06/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; davalının şikâyetçi olduğu işlemlerde davacının hiçbir kusur veya sorumluluğunun bulunmadığını, alacaklı vekilinin yasalara uygun menkul malların haczi ile ilgili talebini kabul ettiğini, davalının iddiasının aksine alacaklı vekilinin açık, sarih ve hukuka uygun haciz ve muhafaza talebi mevcut iken başka yönde karar verilemeyeceğini, davacının hukuken geçerli bir taleple ilgili işlem yaptığını, ceza almamış olsa bile geçirdiği soruşturmaların derece ve kademesini belirlemede etken olacağını belirterek davalının haksız şikayeti nedeniyle uğranılan manevi zararın giderilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı, hakkında mükerrer icra takibi yapılmış olması nedeniyle suç unsurlarını ayrı ayrı göstererek şikayetçi olduğunu, bu konuda yargının karar vermesi gerektiğini, yasal şikayet hakkını kullandığını beyan ederek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalının icra takip işlemi yapan memurun eylemlerinin hukuksuz olduğundan bahisle davacının hem cezai hem idari soruşturmalar geçirmesine sebep olduğu, yapılan incelemeler neticesinde davacıya atfedilebilecek bir kusurun bulunmadığının görüldüğü gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Şikâyet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasa'nın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma
ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda, davacı tarafından icra müdür yardımcısı olan davalı ve diğer görevliler hakkında ödediği borca ilişkin mükerrer takip yapılması nedeniyle yasal şikâyet hakkı kapsamında Adalet Bakanlığına "görevi kötüye kullanma" suçlamasıyla şikâyetçi olunduğu, Bakanlık tarafından ... Cumhuriyet Başsavcılığına sevk edilen soruşturma sonucunda davacı ile haciz işlemini yapan memurun işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğu, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır. Davalının şikâyetinin hak arama özgürlüğü kapsamında kaldığı, hakkında mükerrer takip yapılması nedeniyle şikâyetin olağan kuşku üzerine somut emarelere dayandırılarak yapıldığının kabulü ile davalının şikâyet dilekçesinin içeriğinden davacının kişilik haklarına yönelik saldırı teşkil eden ifadelerin de bulunmadığı anlaşılmakla istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, şikâyet hakkının kötüye kullanıldığından bahisle kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 14/02/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.