Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 26.02.2013 tarihli ve 2012/30245 E., 2013/6039 K. sayılı kararı ile;
“…İİK.nun 38.maddesi uyarınca, icra dairesindeki kefaletler ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir. Ancak, usulüne uygun icra kefaleti olsa dahi hakkında takip yapılan asıl borçlu yönünden takip kesinleşmedikçe icra kefiline icra emri çıkarılamayacağı gibi, borç miktarının kesinleşmemesi halinde de kefil hakkındaki takibe devam edilmesi mümkün değildir.
Somut olayda şikayetçi ...'nın 11.06.2012 tarihinde şahsı ve Ü. Uygulama Tic.Ltd.Şti. adına dosya borcuna icra kefili olduğu, borçlu Ü.Madencilik San.Tic.A.Ş.'ye ödeme emrinin 12.06.2012 tarihinde, diğer borçlu İ.Ç.T.'na ise 15.08.2012 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
Buna göre haciz tarihinde borçlular yönünden takip kesinleşmediğinden yapılan icra kefaleti işlemi geçerli değildir. O halde mahkemece şikayetin kabulü yerine yazılı gerekçe ile reddi isabetsizdir.”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem haciz işleminin iptali ve haciz baskısı altında verilen kefilliğin geçersiz sayılmasına karar verilmesine ilişkindir.
Şikâyetçiler vekili, müvekkili şirketin işyerinde İstanbul 7. Ticaret Mahkemesinin 2012/238 D.iş sayılı kararına istinaden haciz işlemi yapıldığını, işlemi yapan memura borçlu Ü. Madencilik San. ve Tic. A.Ş. ile müvekkili şirket arasında hiçbir organik bağın bulunmadığı bildirilmesine ve buna ilişkin vergi kaydı ile diğer belgeler ibraz edilmesine rağmen müvekkili şirkette bulunan borçlu şirket tarafından müvekkili adına kesilen fatura ile doğal taş analiz raporunu borçlu şirkete ait evrak kabul ederek haciz işlemlerine devam ettiğini, şirket yetkilisi ...’nın da 11.06.2012 tarihli haciz işlemi sırasında şirkete ait işyerinde malların muhafaza altına alınmasının şirketin ticarî itibarının zedelenmesine yol açacağı endişesi ve haciz baskısı altında dosya borcuna hem şahsı hem de şirket nam ve hesabına kefil olduğunu, bunun üzerine malların şirket yetkilisi ...’ya yediemin olarak bırakıldığını ileri sürerek İstanbul 18. İcra Dairesinin 2012/12958 sayılı ve Beykoz İcra Dairesinin 2012/2014 talimat sayılı dosyaları kapsamında yasaya aykırı olarak yapılan 11.06.2012 tarihli ihtiyati haciz işleminin iptali ve kaldırılmasına, haciz işlemi sırasında baskı ve itibar kaybı kaygısı altında verilmeye mecbur kalınan icra kefilliğinin geçersiz sayılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Karşı taraf/alacaklı vekili, haciz baskısı altında kefil olunduğuna ilişkin iddianın icra mahkemesince incelenemeyeceği, resmî belge olan haciz zaptının aksini kanıtlayacak belge ibraz edilmediğini beyanla istemin reddine karar verilmesini savunmuştur.
Yerel mahkemece şikâyetçiler tarafından kefaletin geçerli olmadığı iddiasında bulunulmuş ise de şikâyetçi ...’nın ihtiyati haciz evresinde tutanağı özgür iradesi ile kefaleti kabul edip imzaladığı, bu belgenin aksi kanıtlanana kadar geçerli belgelerden olduğu, şikâyetçilerin belgenin aksini kanıtlamaya yarar aynı kuvvette bir belge sunmadığı, haciz işlemi ve haczedilen menkullerin zilyetliğine ilişkin olarak ileri sürdüğü iddiaların ise mahkemenin 2012/898 E. sayılı dosyasında açılan istihkak davasında değerlendirileceği gerekçesiyle istemin reddine karar vermiştir.
Şikâyetçiler vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece İcra ve İflas Kanununun (İİK) 38. maddesi uyarınca icra dairesindeki kefaletlerin ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabi bulunduğu, ancak hakkında takip yapılan asıl borçlu yönünden takip kesinleşmedikçe icra kefiline icra emri çıkarılamayacağı ve borç miktarının kesinleşmediği süre içerisinde kefil hakkındaki takibe devam edilemeyeceği, takibin asıl borçlu yönünden kesinleşmemesinin icra kefaletinin sıhhatini etkileyen bir işlem olmayacağı, zira asıl borçlu hakkında takip iptal edilmedikçe kefilin sorumluluğunun devam edeceği, dolayısıyla ihtiyati haciz evresinde yapılan icra kefaletinin geçerli olduğu, sadece hakkında takip yapılan asıl borçlu için takip kesinleşmedikçe kefil hakkında takibe devam olunamayacağı, nitekim bu hususun bozma ilamında da açıkça belirtildiği, fakat bozma ilamının 4. paragrafında borçlular yönünden takip kesinleşmediğinden yapılan icra kefaleti işleminin geçerli olmadığının belirtildiği, oysa İİK’nın 38. maddesinde böyle bir hükme yer verilmediği, kefaletin sıhhati için değil sadece kefile karşı takibin sürdürülebilmesi için takibin kesinleşmesine ihtiyaç bulunduğu, bu nedenle bozma ilamının yasal düzenleme ile örtüşmediği; ayrıca davacının mahkemeye yaptığı başvuruda muhafaza işleminden duyulan kaygı ve baskı nedeni ile kefaletin kabul edildiğinin belirtildiği, oysa iradenin fesada uğratılarak kefaletin tesis edildiği yönündeki iddiaların icra mahkemesince irdelenemeyeceği, zira söz konusu tutanakların aksi sabit oluncaya dek geçerli belgelerden olduğu, aksinin ise aynı kuvvette bir belge ile ispatı gerektiği, böyle bir belgenin ise sunulmadığı, dolayısıyla iradenin fesada uğratıldığı yönündeki iddiaların ancak genel mahkemece değerlendirilebileceği, bu kapsamda hakkında takip yapılan asıl borçlular yönünden takip kesinleşmemiş olsa dahi İİK’nın 38. maddesi gereğince kefaletin sıhhatini koruduğu, kefalet işleminin iptaline hükmedilemeyeceği vurgulanmak suretiyle direnme kararı verilmiş; direnme kararı şikâyetçi Ü. Uygulama Tic. Ltd. Şti vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, hakkında takip yapılan asıl borçlu yönünden takibin kesinleşmediği dönemde verilen icra kefaletinin (somut olayda ihtiyati haciz aşamasında) geçerli olup olmadığı; burada varılacak sonuca göre kefalet işleminin iptaline karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
2004 sayılı İİK’nın “İlam mahiyetini haiz belgeler” başlıklı 38. maddesinde;
“Mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, kabuller ve para borcu ikrarını havi re'sen tanzim edilen noter senetleri, istinaf ve temyiz kefaletnameleri ile icra dairesindeki kefaletler, ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir. Bu maddedeki icra kefaletleri müteselsil kefalet hükmündedir.” hükmü yer almaktadır.
Buna göre icra dairesindeki kefaletler, müteselsil kefalet hükmünde olup; ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir. İhtiyati haciz sırasındaki kefalet de geçerli olup asıl borçlu hakkındaki takip iptal edilmedikçe icra kefili müteselsilen sorumludur.
Anılan hükmün amacı, icra takibine konu edilen ve anında ödenemeyen bir borcun üçüncü kişi/icra kefili tarafından ödenmesini sağlamaktır.
İcra kefaletinin şekli hakkında ise İİK’da özel bir hüküm bulunmadığından kefalete ilişkin haciz tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun 483 ve takip eden maddeleri hükümlerinin gözetilmesi gerekir. Bu hükümlere göre de kefaletin yazılı şekilde olması ve kefalet taahhüdünün altında kefilin imzasının bulunması yeterlidir. İcra müdürü usulüne uygun icra kefaleti verildiğini ve asıl borçlu hakkında takibin kesinleştiği görür ise alacaklının talebi üzerine icra kefiline icra emri gönderir. İcra kefilinin icra kefilinin kefaletinin kanunda yazılı şekil şartlarına uyulmadan yapıldığı için geçersiz olduğunu dolayısı ile İİK’nın 38. maddesi kapsamında ilam niteliğinde belge niteliği taşımadığını veya asıl borçlu yönünden icra takibi kesinleşmeden kendisine icra emri gönderildiğini süresiz şikâyet yolu ile ileri sürerek icra müdürlerinden icra emrini iptal ettirme hakkı bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Eldeki davada şikâyetçiler vekili tarafından ihtiyati haciz kararının infazı sırasında borçlu şirketin ticari itibarının zarar görmesini engellemek amacıyla haciz baskısı altında müvekkillerinin kefil olması nedeniyle haciz işleminin ve kefaletin iptali talep edilmiştir.
Dosyanın incelenmesinde alacaklının bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe başladığı 11.06.2012 tarihinde ihtiyati haciz kararının infazı sırasında şikâyetçinin icra kefili olduğu, asıl borçlu Ü. Madencilik San. ve Tic. A.Ş. adına çıkarılan ödeme emrinin 12.06.2012 tarihinde, diğer borçlu İ.Ç.’a ise 15.08.2012 tarihinde tebliğ edildiği, fakat şikâyetçi borçluya henüz icra emri tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği üzere İİK’nın 38. maddesi gereğince icra dairesindeki kefaletler ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabi olup; takip yapılan borçlular hakkında takip kesinleşmemiş olsa dahi kefalet geçerliliğini koruyacaktır. Asıl borçlular hakkında takibin kesinleşmemesi sadece kefile icra emri gönderilmesine engel teşkil edecektir. Somut olayda şikâyete konu olabilecek bir icra emri çıkartılmadığı, istemin icra kefilinin hacizde muhafaza işlemine engel olmak için icra kefili olduğunu ileri sürerek icra kefaleti işleminin iptaline ilişkin olup bu istemin genel mahkemelerde açılabilecek bir davanın konusunu oluşturacağı, icra mahkemeleri de dar yetkili mahkeme olup şekli incelemeyle karar vermesi nedeniyle kefaletin geçerli olup olmadığı konusunda araştırma yapamayacağı hususu dikkate alındığında yerel mahkemenin istemin reddine dair verdiği direnme kararı yerindedir.
Bu nedenle direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ: Şikâyetçi Ü. Uygulama Tic. Ltd. Şti vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilâm harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440’ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.12.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.