Özet:
- Asıl ve birleşen dava genel kurul kararlarının batıl olduğunun tespiti istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, önceki yasa zamanında işlemden kaldırılıp yenilenen dosyanın, yeni yasa zamanında tekrar işlemden kaldırılması halinde HMK’nın uygulanıp uygulanmayacağı, sonucuna göre de davanın açılmamış sayılmasına karar verilebilip verilemeyeceği noktasında bulunmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun emsal karar içeriklerinde de işaret edildiği üzere; Mülga HUMK zamanında açılan dava, hiç işlemden kaldırılmamış ve dolayısıyla bir işlem yapılmamış ve ilk kez 6100 sayılı HMK zamanında işlemden kaldırılmışsa, bu takdirde tamamlanmış bir işlem bulunmadığından ve usul hükümlerinin hemen uygulanması gerektiğinden hareketle HMK hükümlerinin uygulanması gerektiğinde duraksamamak gerekir. Buna karşılık somut olayda olduğu gibi, mülga 1086 sayılı HUMK’un yürürlükte olduğu dönemde dava dosyasının bir kez işlemden kaldırılıp yenilenmesinden sonra, 6100 sayılı HMK zamanında da işlemden kaldırılması halinde, önceki yasa zamanında yapılmış işlem gözetilerek 6100 sayılı HMK uygulanarak bir sonuca ulaşılması usule uygun olmayacaktır. Mahkemece HUMK'un 409. maddesinde düzenlendiği üzere 2. kez takipsiz kalan dosya yönünden tekrar işlemden kaldırma kararı verilmesi gerekirken, yeni HMK uygulanarak açılmamış sayılması kararı verilmesi usule ve hukuki güvenlik hakkına aykırı olmuştur.
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1.Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2014/869 Esas - 2018/137
TARİHİ: 15/02/2018
ASIL DAVA : Genel Kurul Kararı Butlanı
ASIL DAVA TARİHİ: 02/08/2010
BİRLEŞEN İSTANBUL 11. ATM'nin 2010/513 E. SAYILI DOSYASI
BİRLEŞEN DAVA: Genel Kurul Kararı Butlanı
Taraflar arasındaki Genel Kurul Kararlarının yokluğunun tespiti davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın açılmamış sayılmasına, birleşen davada genel kurulun yok hükmünde olduğunun tespitine yönelik verilen karara karşı asıl ve birleşen davada davalı ... Teks. ... Şirketi vekili ile asıl davada davacı asil tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ ASIL DAVA Davacı asil dava dilekçesinde özetle; murisi ... davalı şirketin 2000 adet hissesinin 1096 adet hissesine sahip ortağı olduğu, babası olan murisin 24.08.2009 tarihinde vefat ettiğini ölümünden önce sahibi olduğu 1096 adet hissenin %55 oranına tekabül ettiğini ve bu hususun 18.12.2007 tarihli genel kurul toplantısının hazirun cetvelinde de görüldüğünü, şirketin halka açık bir şirket olmayıp aile şirketi niteliğinde bulunduğunu, murisin vefatından sonra davalılardan ... ve ...'nun murise ait hisselerin bir kısmını kendi üzerlerine geçirdiklerini, bu payların iptali için ... mirasçıları olan annesi ... ve kardeşi ... tarafından dava açıldığını, yolsuz hisse devirlerinden sonra 29.03.2010 tarihli genel kurul toplantısının yapıldığını, genel kurula davet edilmediğini, toplantının usulsüz olduğunu, daha sonradan toplantı tutanağının ve kararların altına şirket muhasebecisi tarafından imzalarının alındığını, TTK hükümlerine göre genel kurul kararının yok hükmünde bulunduğunu, dava konusu ettiği karardan haberdar olması üzerine bu davayı açtığını belirterek 29.03.2010 tarihli genel kurul kararının yok hükmünde olduğunun tespiti ile iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu genel kurulun ve anılan kararların davacının kendi bilgisi ve isteği doğrultusunda alınmış olduğunu, zira kararların altında bizzat kendi imzasının bulunduğunu, davacının kardeşi ve annesi tarafından bu konuda İstanbul 11. ATM'nin 2010/513 E. sayılı dosyasında dava açıldığını, davacının dava konusu genel kurul kararında imzasının olması ve herhangi bir muhalefet şerhi olmaması nedeniyle açtığı bu davanın haksız olup reddi gerektiğini savunmuştur.
BİRLEŞEN DAVA Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; esas davada açıklanan hususlar tekrar edilmiş ve murisleri ...'nun vefatından önce şirkette %55 oranında hisse sahibi olduğundan ölüm tarihi olan 24.08.2009 itibariyle müvekkillerinin de veraset ilamındaki hisseleri oranında şirkete ortak olduklarının kabulü gerektiğini, ancak 29.03.2010 tarihli genel kurula çağrılmadıklarını ve kendileri katılmadan genel kurulun yapıldığını belirterek 29.03.2010 tarihli genel kurulun yok hükmünde olduğunun tespiti ile iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Ayrıca davalı vekili, 29.03.2010 tarihli genel kurul toplantısında davalılar ... ve ...'nun ayrıca ...'nun hisselerinin arttırıldığını, muris hisselerini kendi üzerlerine aldıklarını belirterek davalı ...'nun üzerindeki 520 hisseden yolsuz olarak tescil edilen 56, davalı ...'nun üzerindeki 520 hisseden 112 hissenin, davalılar ... ve ...'nun üzerinde bulunan 180'er hisseden 164'er hissenin, davalı ...'nun üzerindeki 600 hisseden veraset ilamındaki payı dikkate alınarak 189 hissenin iptaline ve iptal edilen hisselerinin müvekkilinin veraset ilamındaki pay oranlarına göre adlarına tesciline karar verilmesini istemiş, mahkememizce davacıların, gerçek kişi davalılar adına kayıtlı payların iptali ile müvekkilleri adına tescili istemine ilişkin talebinin iş bu davadan tefrikine ayrı bir esasa kaydına ve pay tespitine ilişkin davanın tefrik edilen dosya üzerinden görülmesine karar verilmiştir. Buna göre huzurdaki birleşen davanın genel kurul kararı iptali istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların hisselerinin genel kurulda kardeşleri ve oğlu olan ... tarafından temsil edildiğini, yapılan genel kuruldan ve alınan kararlardan haberdar olduklarını belirterek haksız davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 15.02.2018 tarihli, 2014/869 Esas - 2018/137 Karar sayılı kararında; Esas davanın 28.09.2011 ve 11.06.2012 tarihinde takip edilmemesi nedeniyle işlemden kaldırıldığı, esas davanın 02.08.2010 tarihinde açıldığı, davanın açıldığı tarihte 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yürürlükte olmasına rağmen yargılama sırasında 01.10.2011 tarihinde 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girdiği, davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 381. maddesi maddesine dayalı olarak açılan davalarda aynı kanunun 1460. maddesi uyarınca basit yargılama usulünün uygulanacağı, huzurdaki davanın da genel kurul kararının iptali istemine ilişkin olduğu gözetildiğinde uygulanacak usulün basit yargılama usulü olduğu, yargılama sırasında 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanununun 1521. maddesinin eski TTK. 1460. maddesi ile benzer nitelikte bulunduğu, dolayısıyla 6102 Sayılı TTK'da da genel kurul kararının yok hükmünde olduğunun tespiti veya iptali davalarında da basit yargılama usulünün uygulanacağı, HMK'nın 320/4. maddesinde ''Basit yargılama usulüne tabi davalarda işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa dava açılmamış sayılır'' şeklinde düzenleme yapıldığı, anılan Kanunun 448. maddesinde ''Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır'' denildiği, esas davanın, 28.09.2011 tarihinde ve 11.06.2012 tarihinde takipsiz bırakıldığı, bu nedenle esas davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği, HMK'nın 320/4. maddesi uyarınca, basit yargılama usulüne tabi davalarda dosya bir kere işlemden kaldırılıp yenilenmesinden sonra artık bir kez daha takipsiz bırakılamayacağı, ancak somut olayda dava bir kez işlemden kaldırılmış, yenilenmiş ancak ilk yenileme işleminden sonra yeniden takipsiz bırakıldığından HMK'nın 448. maddesi ve 320/4. maddesi gereğince esas davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği; birleşen dava bakımından yapılan değerlendirmede ise; TTK'nın 370. maddesi çerçevesinde yapılan çağrısız genel kurulda tüm pay sahiplerinin hazır olmadığı, bir önceki genel kurulda paydaş olarak görülen ...'nun paylarının ...'na sağlar arası bir işlemle veya ölüme bağlı tasarrufla intikal ettiğine ilişkin bir belgenin bulunmadığı dosya içeriğiyle sabit olduğundan murisin diğer mirasçıları ve şirket ortağı ... ve ...'in genel kurulda hazır bulunmamaları nedeniyle dava konusu genel kurulun ve alınan tüm kararların yok hükmünde olduğu sonucuna varıldığı, mahkemenin 2015/449 E. sayılı dosyasının neticesinin beklenmesine gerek görülmediği, genel kurul kararlarının butlanını veya yok hükmünde olduğunun tespitine ilişkin talepler yönünden herhangi bir sürenin öngörülmediği gerekçeleriyle, asıl davanın HMK'nın 150. Maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına, birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı asıl ve birleşen davada davalı ... Şirketi ve asıl davada davacı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı ... Şirketi vekili istinaf dilekçesinde özetle:İlk derece mahkemesince davalı ...ve San. A.Ş.’nin fiilen ticaret yapmadığı aile içi gayrimenkullerin idare edilmesi ve yönetilmesi amacıyla kurulmuş bir aile şirketi olduğunu Öncelikle iptali istenen genel kurulda ve alınan kararların altında herhangi bir şerh koymadan bizzat kendisinin imzası bulunan, yapılan genel kurul ve alınan kararlar kendi bilgi ve isteği doğrultusunda alınmış olan davacı ... Hakkında yargılama yoluna gitmesi ve karar vermesinin usul açısından hatalı olduğunu, Yine davacı tarafın murisine ait olduğunu iddia ettiği hisselerin şirketin aile şirketi olması sebebiyle birtakım aile fertlerinin hisseleri muris ... hisseleri üzerinde birleştirilmiş olup gerçekte davacının murisinin olduğunu iddia ettiği hisselerin tamamı kendilerine ait bulunmadığını, Davacı tarafından babası üzerine olan hisselerin diğer ortaklar adına geçirildiği iddiası incelendiğinde murisine ait olduğu iddia ettikleri 1096 hissenin 600 ünü yani hisselerin %55 i bu genel kurulu karan ile kendi üzerine geçirtildiğini, yine davacı anne ve kardeşinin genel kurula çağrılmadığı ve saf dışı edildiği iddiası karşısında murisine ait hissedin %55 ini kendi üzerine alması ve imzaları atmasının ise bir çelişki olarak karşılarına çıktığını, Yapılan genel kurul sırasında davacının murisinin hisseleri üzerindeki emanet hisseler nazara alınarak yeniden hisse dağılımı dava konusu kurul sırasında davacı ve davacının murisinin varisleri tarafından kabul edilerek gerçekleştirildiğini ve murisin mirasçılarının hisseleri davacının hisselerinde toplandığını, gerek davacı gerekse de davacının murisinin mirasçılarının basta kabul ettiklerini, ancak daha sonra kendi içinde anlaşamamaları ve emanet hisseleri şahinlerine vermekten vazgeçtiklerinden huzurdaki davanın açıldığını, Netice itibari ile davacının istek ve arzusu ile yapılmış genel kurul ve alınan kararlarda herhangi bir şerh konmadan kendi imzası ile onayı bulunmasına rağmen şimdi ise dava açmasında hukuki bir yarar olmadığından dolayı reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulü yönünde karar verilmesinin yasaya ve hukuka aykırı olduğunu, söz konusu davanın ... murisleri davacı ... ile ... tarafından aslında ... arasında olması gerekirken şirket olarak davaya dahil edilmelerinin usule aykırı olduğunu, kaldı ki bahsedilen emanet hisseler ile alakalı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/449 E sayılı dosyası ile mevcut hisse yapısının belirlenmesi amacıyla dava mevcut olup işbu derdest davada daha önceki yıllara ait genel kurulların da iptal edilme durumu söz konusu olabileceğinden mahkemece bu davaların neticesine göre karar verilmesi gerektiğini, Yukarıda açıklanan nedenlerle söz konusu davada ... varisleri davacılar arasında ihtilafdan dolayı husumet söz konusu olduğundan husumet yönünden kararın bozulmasını, zorunlu davalı olarak gösterildiklerinden birleşen dava yönünden aleyhlerine avukatlık ücretine hükmedilmesinin usule aykırı olduğundan istinaf yolu ile kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı ... istinaf dilekçesinde özetle: İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi vermiş olduğu kararda diğer davacılar ... ve ... davasının kabul edildiğini, ancak kendilerince açılan davanın ise davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, Öncelikle taraflarınca davanın takipsiz bırakılmadığını, aksi durumun kabulü halinde de ilk derece mahkemesince davaya yeni HMK hükümlerini uygulayarak, kanununun olaya uygulanmasında hata edildiğini, bir kere davanın eski HUMK zamanında açıldığını, davanın yenilenmesi hükümleri açısından uygulanacak hüküm Mülga 1086 sayılı HUMK olduğunu, eski Medeni Usul Kanunun yürürlükte olduğu dönemde davanın bir kez işlemden kaldırılıp yenilenmesinden sonra, 6100 sayılı HMK zamanında da işlemden kaldırılması halinde, önceki yasa zamanında yapılmış işlem gözetilerek 6100 sayılı HMK uygulanarak bir sonuca ulaşılmasının usule uygun olmayacağı gibi, varılacak sonucun hukuki güvenlik hakkına da aykırı olacağını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2013/1324 K: 2015/877 K.T.: 25.02.2015 sayılı kararında bu hususun açıkça vurgulandığını, Davalılardan ... ve ...'nun muris ... imzasını taklit etmek sureti ile usulsüz ve yolsuz olarak hisselerin bir kısmını kendi üzerlerine geçirdiklerini, kötü niyetle hareket ettiklerini, yapılan işlemlerin yok hükmünde olduğunu, yolsuz hisse devri yapıldığını, TTK ‘ya göre yolsuz hisse devirleri yok hükmünde olduğu için iptali gerektiğini, muris İhsan'ın ölmeden önceki hisse oranlarına göre yolsuz hisse devirlerinin iptali ile veraset belgesindeki oranlarda mirasçıların adına tescili için diğer mirasçılar olan anne ve diğer kardeşlerin dava açtığını, kendisinin yapılan yolsuz işlemlerin hiçbirinden haberdar olmadığını, kardeşi ile beraber yaptıkları araştırma sonucunda işbu işlemlerden haberdar olduklarını, davalıların yolsuz hisse devirlerinden sonra 29.03.2010 tarihinde genel kurulu toplayıp bir takım kararlar aldıklarını, Yukarıda açıklanan gerekçelerle yapılan bu genel kurulun TTK’ya göre yok hükmünde olduğunu, hisse devirlerinden sonra usulsüz olarak yapıldığını, muris babanın hisseleri nama yazılı hisseler olduğunu ve şirketin 1096 (%55) hissesinin ona ait olduğunu, TTK’nın 362.maddesine göre; muris .... mirasçılarının toplantıya yazılı olarak çağırılıp diğer hususların yazılı olarak tebliğ edilmesi gerektiğini, bu işlemin yapılmadığı gibi kardeşi ve annesinin ortaklıktan resmi evrakta sahtecilik yapmak sureti ile saf dışı bırakıldığını, kendisinin de toplantıya çağrılmadan, muhasebeci tarafından rutin evrak diye toplantı tutanağı ve kararların altına imzalarının alındığını, iş bu işlemlerden yeni haberdar olduğunu, işlemlerin tamamen hukuka aykırı olduğunu ve yok hükmünde olduğunu belirterek, iş bu 29.03.2010 tarihli genel kurulun ve genel kurulda alınan kararların iptali talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl ve birleşen dava genel kurul kararlarının batıl olduğunun tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile asıl davanın açılmamış sayılmasına, birleşen davanın ise kabulüne karar vermiştir. Karara karşı asıl davada davacı birleşen davada davalı şirket vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır. İstinaf incelemesi HMK 355 maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Öncelikle asıl davanın açılmamış sayılması yönünde verilen karar yönünden asıl davada davacı asilin istinaf başvurusunun incelenmesinde,Somut uyuşmazlıkta dava, basit yargılama usulüne tabi olup, 1086 sayılı HUMK zamanında açılmış ve aynı yasa zamanında bir kez işlemden kaldırılmıştır. 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra da dosyanın işlemden kaldırılması üzerine mahkemece, HMK’nın 320/4. ( hükümde HMK 150 maddesi denilerek) maddesi gereği davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir. Uyuşmazlık, önceki yasa zamanında işlemden kaldırılıp yenilenen dosyanın, yeni yasa zamanında tekrar işlemden kaldırılması halinde HMK’nın uygulanıp uygulanmayacağı, sonucuna göre de davanın açılmamış sayılmasına karar verilebilip verilemeyeceği noktasında bulunmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2012/21-1698 E- 2013/779 K sayılı, 29.05.2013 tarihli ve yargıtay 10 HD'nin 2019/4004 E- 2019/6053 K sayılı, 19.06.2019 tarihli emsal karar içeriklerinde de işaret edildiği üzere; Mülga HUMK zamanında açılan dava, hiç işlemden kaldırılmamış ve dolayısıyla bir işlem yapılmamış ve ilk kez 6100 sayılı HMK zamanında işlemden kaldırılmışsa, bu takdirde tamamlanmış bir işlem bulunmadığından ve usul hükümlerinin hemen uygulanması gerektiğinden hareketle HMK hükümlerinin uygulanması gerektiğinde duraksamamak gerekir (aynı ilke Hukuk Genel Kurulu’nun 15.05.2013 tarih 2012/17-1629 E., 2013/700 K. sayılı kararında da benimsenmiştir. ) Buna karşılık somut olayda olduğu gibi, mülga 1086 sayılı HUMK’un yürürlükte olduğu dönemde dava dosyasının bir kez işlemden kaldırılıp yenilenmesinden sonra, 6100 sayılı HMK zamanında da işlemden kaldırılması halinde, önceki yasa zamanında yapılmış işlem gözetilerek 6100 sayılı HMK uygulanarak bir sonuca ulaşılması usule uygun olmayacaktır. Mahkemece HUMK'un 409. maddesinde düzenlendiği üzere 2. kez takipsiz kalan dosya yönünden tekrar işlemden kaldırma kararı verilmesi gerekirken, yeni HMK uygulanarak açılmamış sayılması kararı verilmesi usule ve hukuki güvenlik hakkına aykırı olmuştur. Bu nedenle asıl davada davacı asilin istinaf başvurusu yerinde görülmüştür. Asıl ve birleşen davaların esasının birlikte değerlendirilmesi gerektiğinden, kararın bir bütün olarak kaldırılması gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, birleşen dava yönünden ileri sürülen istinaf nedenleri incelenmeksizin, HMK'nın 353/1.a.5. maddesi uyarınca istinafa konu kararın kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK'nın 353/1.a.5. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA,2-Asıl ve birleşen davaların yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,3-İstinaf eden vekili tarafından yatırılan istinaf peşin harcının, ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde iadesine,4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle birlikte, ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair; HMK'nın 353/1.a.5. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 10.06.2020 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
kaynak:(www.corpus.com.tr)