Dava konusu istem: Davacılar tarafından, kızları 'ın hizmet kusurundan kaynaklı ölümü nedeniyle; davacı (anne) için 44.256-TL destekten yoksun kalma tazminatı, 50.000-TL manevi tazminat, diğer davacı (baba) için 42.072-TL destekten yoksun kalma tazminatı, 50.000-TL manevi tazminat olmak üzere toplamda 186.328,00-TL tazminatın olay tarihinden itibaren (31/12/2007) işletilecek yasal faiziyle birlikte taraflarına ödenmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: İstanbul 3. İdare Mahkemesince verilen 29/12/2016 tarih ve E:2013/939, K:2016/2546 sayılı kararda; dosyadaki mevcut bilgi ve belgelerle, hesap bilirkişisi raporunun birlikte incelenerek değerlendirilmesi sonucunda; davacıların kızı z'ın vefatında davalı idarenin kusurlu olması ile 16/06/2016 tarihli rapordaki hesaplama şekli ve istemle bağlılık kuralı gözetildiğinde davacılardan anne için destekten yoksun kalacağı tutar olarak talep edilen 44.256,00-TL'nin, baba için de 42.072,00-TL olmak üzere toplam 86.328,00-TL maddi tazminat ile zararın meydana geldiği yer, müteveffanın yaşı ve hizmet kusurunun varlığı, 31/12/2007 tarihinde meydana gelen ölüm olayı neticesinde, müteveffanın anne ve babası olan davacıların duyduğu elem ve üzüntü de dikkate alınarak, müteveffanın annesi için 50.000,00-TL, babası için de 50.000,00-TL olmak üzere toplam 100.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın kabulü ile hükmedilen 186.328-TL maddi ve manevi tazminatın 68.328-TL'lik kısmının ıslah tarihinden (27/06/2016), 118.000-TL'lik kısmının ise olay tarihinden (31/12/2007) itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
Bölge Mahkemesi kararının özeti: İstanbul Bölge Mahkemesi 8. İdare Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu İstanbul 3. İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davalı ile davalı yanında müdahiller tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDEN DAVALI İDARENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, istinaf talebinin gerekçesiz olarak reddedildiği, maddi tazminata ilişkin ıslahın zamanaşımı süresi dolduktan sonra yapıldığı, davalı idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı, dosya içerisinde yer alan bilirkişi raporunda müteveffanın küçükken geçirdiği hastalığın bırakması muhtemel hasarların dikkate alınmadan hesaplama yapıldığı, müteveffanın destek olmasının tıp biliminin verilerine aykırı olduğu, manevi tazminata hükmedilebilmesi için idarenin ağır hizmet kusurunun bulunması gerektiği, yine manevi tazminat için faiz başlangıç tarihinin olay tarihinden başlatılamayacağı, ancak hüküm tarihinden itibaren faize hükmedilebileceği, idarenin harçtan muaf olduğu, aleyhine harca hükmedilemeyeceği ileri sürülmektedir.
TEMYİZ EDEN MÜDAHİLLERİN İDDİALARI : Davalı yanında müdahiller tarafından, istinaf talebinin gerekçesiz olarak reddedildiği, dosya içerisindeki Yüksek Sağlık Şurası raporunun hükme esas alınmasının mümkün olmadığı, müdahillerin eylemleri ile ölüm arasında illiyet bağının bulunmadığı, müdahillerin kusurunun bulunmadığı, müdahil hakkında ceza yargılamasında beraat kararı verildiği, davalı idarenin hizmet kusurundan söz edilebileceği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kısmen kabulü ile İstanbul Bölge Mahkemesi 8. İdare Dava Dairesinin 16/05/2017 tarih ve E:2017/334, K:2017/775 sayılı kararının İdare Mahkemesince hükmedilen maddi tazminatın dava açılırken talep edilen miktarı ile manevi tazminata olay tarihinden (31/12/2007) itibaren faiz yürütülmesine ilişkin hüküm fıkrasına yönelik yapılan istinaf başvurusunun reddine dair kısmının bozulmasına, diğer kısımlarının onanmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce; dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Davacıların ../.../1993 doğumlu kızları 22/12/2007 tarihinde rahatsızlanmış ve Devlet Hastanesinden ambulansla Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürülmüş, anılan hastanede Dr. tarafından muayene edilmiş, febril konvülsiyon tanısı konulan hastanın tedavisi yapılmış ve taburcu edilmiştir.
Hastanın aynı gece saat 01:30'da tekrar rahatsızlanması ve ateşinin yükselmesi üzerine aynı hastanenin acil servisine götürüldüğü, burada daha önce de hastaya bakan Dr. tarafından, hastanın pediatrik grupta olduğu için Çocuk Acil Servisine götürülmesi gerektiğinin söylendiği, buradan da hastanın 13 yaş üstü olduğu için geri gönderildiği, hastaya müdahale edilmediği anlaşılmıştır.
Akabinde davacıların çocuklarını sevksiz olarak önce Üniveristesi Tıp Fakültesi Hastanesine götürdüğü, burada ilk müdahalesinin yapılarak yer olmaması sebebiyle ambulansla Özel Hastanesine sevkedildiği, burada yoğun bakıma alındığı, bir hafta kadar yoğun bakımda kalan hastanın 31/12/2007 tarihinde vefat ettiği anlaşılmış olup, bunun üzerine davacılar tarafından, kızlarının vefat etmesinde davalı idarenin ihmal ve kusuru bulunduğu iddia edilerek bakılan dava açılmıştır.
Dava konusu olaya ilişkin hekim hakkında yapılacak ceza yargılamasıyla ilgili olarak hazırlanan Ön İnceleme Raporunda özetle; "hastanın hastaneye ikinci gelişinde hastane poliklinik defterinde yeni ve ayrı bir kayıt olmadığı, yapılanların kaydedilmediği, hastayı ilk muayene eden hekim olarak Dr. 'ın diğer branşlarla konsülte ederek hastanın tedavisini sağlaması gerektiği, Hastanesi'nin hastaya verilecek tedavi hakkında her türlü donanıma sahipken hastanın ambulans sağlanmadan, gideceği merkezle görüşülmeden, nöbetçi şef veya uzmanın bilgisi dışında, kendi imkânları ile gönderilmesinin etik ve yasal açıdan doğru olmadığı" kanaatine varılmış ve adı geçen hekim hakkında ceza davasını açılmıştır.
Ceza yargılamasının yapıldığı 4. Sulh Ceza Mahkemesi'nin E:2009/1017 sayılı dava dosyasına sunulan Yüksek Sağlık Şurası'nın 25/02/2011 tarih ve 12739 sayılı raporunda ise özetle; "hastanın sevkinde uzman doktor görüşünün alınmamasının, statüs epileptikus gibi acil bir durumda acil servise başvuran bir hastanın tedavi edilmemesinin ve ambulans tedarik edilmeden gönderilmesinin tıbben doğru olmadığı ve dava konusu olayda görevli doktorlar ve Dr. 'ın birlikte kusurlu olduklarına oy birliğiyle karar verildiği" belirtilmiş ve İdare Mahkemesince söz konusu rapor dikkate alınarak idarenin hizmet kusurunun bulunduğu kabul edilmiştir.
Anılan rapor doğrultusunda davacılardan anne için ayrı, baba için ayrı olmak üzere maddi zararlarının (destekten yoksun kalma tazminatının) ne kadar olabileceğinin tespiti amacıyla İdare Mahkemesinin 18/03/2016 tarihli ara kararları uyarınca yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde hesap bilirkişisince düzenlenen 16/06/2016 tarihli rapor ile; dava konusu olayla ilgili davacılar anne 'ın 44.256,00-TL, baba 'ın 42.072,00-TL olmak üzere toplam 86.328,00-TL destekten yoksun kalma tazminatına hak kazanabilecekleri yönünde görüş ve kanaat bildirilmiştir.
İdare Mahkemesince, davacılar tarafından, 27/06/2016 havale tarihli ıslah dilekçesiyle, davacılardan anne için dava açılırken fazlaya ilişkin hak ve talepleri saklı tutularak talep edilen 10.000-TL maddi tazminat miktarının 44.256,00-TL olarak, baba için talep edilen 8.000-TL maddi tazminat (destek kaybı) tutarının ise 42.072,00-TL olarak ıslah edildiği görüldüğünden, maddi tazminat hesaplamasında anılan tutarlar dikkate alınmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bölge İdare Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.
Anılan kararın maddi tazminatın dava açılırken talep edilen miktarı ile manevi tazminata olay tarihinden (31/12/2007) itibaren faiz yürütülmesine ilişkin hüküm fıkrasına yönelik yapılan istinaf başvurusunun reddi dışındaki kısımları, hukuk ve usule uygun olduğundan ve 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesinde belirtilen bozma nedenlerinden hiçbiri bulunmadığından, davalı idare ve davalı yanında müdahillerin bu kısımlara yönelik temyiz istemleri yerinde görülmemiştir.
Kararın, maddi tazminatın dava açılırken talep edilen miktarı ile manevi tazminata olay tarihinden (31/12/2007) itibaren faiz yürütülmesine ilişkin hüküm fıkrasına dair istinaf başvurusunun reddine ilişkin kısmına gelince:
Faiz; en basit biçimiyle, idarenin tazmin borcu bağlamında; kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği hükmü yer almakta olup, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, adli yargıda dava açılması halinde ise adli yargıda dava açıldığı tarih itibariyle yasal faiz uygulanması, Danıştay'ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
Nitekim 2577 Sayılı Kanun'nun 13. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca görevli olmayan yargı yerinde dava açılması durumunda idareye başvuru zorunluluğu aranmayacağı düzenlendiğinden, bu durumda idarenin adli yargıda dava açmakla temerrüde düştüğü yani hükmolunan tazminata dava açılırken talep edilen miktar bakımından adli yargıda dava açıldığı tarihten itibaren faiz uygulanması gerekmektedir.
Fakat İdare Mahkemesi tarafından faize hükmedilirken davanın açıldığı tarihte talep edilen miktar ile manevi tazminata olay tarihinden itibaren faizin başlatıldığı, halbuki faiz başlangıç tarihi olarak, adli yargıda açılan davanın tarihi olan 05/03/2012 tarihinin dikkate alınması gerektiğinin açık olduğu sonucuna ulaşıldığından, hükmedilen maddi ve manevi tazminatın 118.000-TL'lik kısmına olay tarihinden (31/12/2007) itibaren faize hükmedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Bu itibarla, İstanbul 3. İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf isteminin reddine ilişkin temyize konu Bölge Mahkemesi kararında bu yönüyle hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesine uygun bulunan davalı ile davalı yanında müdahillerin temyiz istemlerinin kısmen kabulüne,
2. İstanbul 3. İdare Mahkemesi'nin 29/12/2016 tarih ve E:2013/939, K:2016/2546 sayılı kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu İstanbul Bölge Mahkemesi 8. İdare Dava Dairesinin 16/05/2017 tarih ve E:2017/334, K:2017/775 sayılı kararının maddi tazminatın dava açılırken talep edilen miktarı ile manevi tazminata olay tarihinden (31.12.2007) itibaren faiz yürütülmesine ilişkin hüküm fıkrasına yönelik yapılan istinaf başvurusunun reddine dair kısmının BOZULMASINA,
3. Davalı ile davalı yanında müdahillerin temyiz istemlerinin kısmen reddi ile kararın diğer kısımlarının ONANMASINA,
4. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın İstanbul Bölge Mahkemesi 8. İdare Dava Dairesine gönderilmesine, 09/01/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.