Görevi yaptırmamak için direnme suçundan sanığın 5237 sayılı TCK'nun 265/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2008 gün ve 800-848 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 10.12.2012 gün ve 8973-29906 sayı ile;
"Sanığın, alkolmetreye üflemek istememesi üzerine götürüldüğü polis merkezindeki cama vurmak suretiyle kırması şeklinde gerçekleşen eyleminde görevi yaptırmamak için direnme suçunun cebir veya tehdit unsurunun ne şekilde gerçekleştiği açıklanıp tartışılmadan, yetersiz gerekçe ile mahkumiyetine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesi ise 12.11.2013 gün ve 248-695 sayı ile;
"...Trafik kontrolü yapan polis memurlarının alkollü araç kullanan sanığı durdurup alkolmetreye üflemesini istemeleri üzerine sanığın alkolmetreye üflemediği gibi kendilerine karşı küfürlü ve aşağı düşürücü sözcükler kullandıktan sonra zorla araca bindirildiği sırada arkasında bulunan nöbet kulübesine kafa atmak sureti ile kırmasının bütün halinde görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsurlarını oluşturduğu, polise karşı eylemlerinin cebir ve şiddet içerdiği, yapılan hakaretin de bu bağlamda kabul edilmesinin gerektiği, müşteki polisler ... ve ...'in iddiaları, iddiayı doğrulayan ve aynı kişiler tarafından düzenlenen olay ve yakalama tutanağı, alkol raporu ve tüm dosya içeriği ile sabit olduğundan Mahkememizce verilen mahkûmiyet kararının usul ve yasaya uygun olduğu ve yeterli gerekçe taşıdığı..." şeklindeki gerekçeyle direnerek, ilk hükümde olduğu gibi sanık ...'ın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15.02.2016 gün ve 85790 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 1309-755 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca Yargıtay 18. Ceza Dairesine gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 04.04.2017 gün ve 365-3712 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kurulan beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, direnme ve temyizin kapsamına göre inceleme sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Olay ve yakalama tutanağına göre; 12.08.2007 günü yapılan trafik denetimlerinde sanığın kullandığı aracın saat 05.00 sıralarında durdurulduğu, alkollü olduğu anlaşılan sanığın alkolmetreye üflemek istememesi üzerine Merkezefendi Polis Merkezine götürüldüğü, sonrasında alkol muayenesinin yapılması için Adli Tıp Kurumuna sevk edilmek üzere ekip aracına bindirilmeye çalışılan sanığın aniden geriye dönüp arkasında bulunan nöbet kulübesinin kapı ve pencere camlarını kafa atarak kırdığı,
Adli Tıp Kurumu raporuna göre sanığın 0,88 promil alkollü olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ve şikâyetçi kollukta; 12.08.2007 günü yapılan trafik denetimlerinde sanığın kullandığı aracı saat 05.00 sıralarında durdurduklarını, alkollü olduğu anlaşılan sanığın alkolmetreye üflemek istememesi üzerine gerekli işlemlerin yapılması için yardımcı ekip çağırdıklarını, ardından sanığı Merkezefendi Polis Merkezine götürdüklerini, cihaza üflemediği takdirde alkol muayenesinin yapılması için Adli Tıp Kurumuna götürüleceğini söyledikleri sanığın cihaza üflemeyi reddettiğini ve ekip aracına bindirilmeye çalışıldığı sırada aniden geriye dönüp nöbet kulübesinin kapı ve pencere camlarını kafa atarak kırdığını; duruşmadaki benzer anlatımlarında ek olarak, sanığın kendilerine hakaret de ettiğini, bu hususu kollukta da söylemelerine rağmen zapta geçmemiş olabileceğini beyan etmişlerdir.
Sanık ; yönetimindeki araç ile seyir halinde iken trafik polislerince durdurulduğunu, alkolmetreye üflemek istemediğini, Adli Tıp Kurumundan rapor almak istediğini söylemesi üzerine memurlar ile aralarında soğukluk olduğunu, memurların görevini engellemediğini, nezarethanede kendisini kaybederek sağa sola vurduğunu, kasıtlı davranmadığını savunmuştur.
TCK'nun “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde, “Görevi Yaptırmamak İçin Direnme” başlığı ile düzenlenen 265. maddesi;
“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklindedir. Hakaret suçunu oluşturacak eylemler bu suçun içine alınmadığından, suçun işlenmesi sırasında görevlilere hakaret edilmesi durumunda fail ayrıca kamu görevlisine hakaret suçundan da cezalandırılacaktır.
Seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenen bu suçun oluşabilmesi için; cebir veya tehdit veyahut her ikisinin birden, yerine getirdiği görevi yaptırmamak amacıyla kamu görevlisine karşı kullanılması gerekir.
Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için esasen TCK'da bağımsız suç tipleri olarak düzenlenen ancak görevi yaptırmamak için direnme suçunda hareket unsuru olarak öngörülen tehdit ve cebir kavramları üzerinde durulmalıdır.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. (M.Emin Artuk- A.Gökcen-A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. bası, s.100).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. (MAJNO, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s. 517 ve 873)
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, "zor, zorlayış" anlamlarına gelen cebir ise; suç olarak düzenlendiği TCK'nun 108. maddesinin gerekçesinde "kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.
Cebre maruz kalan kişi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır. Cebrin oluşması için mağdurun irade oluşturma ve iradi hareket serbestisini ihlale elverişli bir fiziki kuvvet kullanımı yeterlidir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 387)
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
12.08.2007 günü yapılan trafik denetimlerinde sanığın kullandığı aracın saat 05.00 sıralarında durdurulduğu, alkollü olduğu anlaşılan sanığın alkolmetreye üflemek istememesi üzerine Polis Merkezine götürüldüğü, alkol muayenesinin yapılması için Adli Tıp Kurumuna sevk edilmek üzere ekip aracına bindirilmeye çalışılan sanığın aniden geriye dönüp arkasındaki nöbet kulübesinin kapı ve pencere camlarını kafa atarak kırdığı olayda;
Sanığın sadece nöbet kulübesinin camlarını kırdığına dair savunmaları, bu savunmaları doğrulayan katılan ve şikâyetçinin anlatımları ile olay yeri ve yakalama tutanağı içeriği birlikte dikkate alındığında; sanığın nöbet kulübesinin kapı ve pencere camlarını kırması şeklindeki eyleminin mala zarar verme niteliğinde olduğu ve görevi yaptırmamak için direnme suçunun hareket unsurlarını oluşturan kamu görevlisine karşı tehdit veya cebir kullanması kapsamında değerlendirilemeyeceği cihetle üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla yerel mahkeme direnme hükmünün, sanığın üzerine atılı görevi yaptırmamak için direnme suçundan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.11.2013 gün ve 248-695 sayılı direnme hükmünün, sanığın üzerine atılı görevi yaptırmamak için direnme suçundan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.06.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.