Donatan Şirket - Teminat Muafiyeti
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi
Esas No : 2019/566
Karar No : 2020/714
Karar Tarihi : 2020-02-03





Özet:

  • Alacaklının takipte haksız çıkması halinde borçlunun uğrayacağı muhtemel zararların istenebilmesinin zor veya imkansız olacağı zannedilen bazı özel durumlarda kanun koyucu tarafından teminat gösterilmesi gerekli görülmüştür. İlk derece mahkemesine şikayet yoluyla başvuran donatan şirketin marshall adalarında kurulu olduğu belirtilmiş olmakla, mahkemece şikayetçinin teminat muafiyetinin bulunup bulunmadığı hususunda, hükme dayanak oluşturacak nitelikte bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, şikayetçinin teminattan muaf olup olmadığı hususunun ... Bakanlığından sorularak alınacak yazı cevabına göre, şikayetçinin teminat göstermesi gerektiği sonucuna varılırsa, teminatın yatırılması için şikayetçiye kesin süre verilmesi, anılan sürede belirtilen teminatın yatırılmaması halinde istemin usulden reddine, yatırılması halinde ise, dava şartı eksikliği süresinde giderilmiş olacağından işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

 

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

İlamsız icra takibinde, borçlu donatanın icra mahkemesine başvurusunda; ödeme emri tebliğinin usulsüz olduğunu, tebliğ tarihinin öğrenme tarihi olarak belirlenmesini talep ettiği, mahkemece şikayetin kabulü ile ödeme emri tebliğ tarihinin 24/10/2017 tarihi olduğunun tespitine karar verildiği, alacaklı tarafından, ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvurulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun HMK'nin 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği görülmüştür.

Yurt dışında düzenlenen vekaletnamelerin Türkiye'de geçerli olabilmesi belirli şartlara bağlıdır.

HMK 244 şu hükümleri ihtiva etmektedir. "(1) Yabancı devlet makamlarınca hazırlanan resmî belgelerin, Türkiye’de bu vasfı taşıması, belgenin verildiği devletin yetkili makamı veya ilgili Türk konsolosluk makamı tarafından onaylanmasına bağlıdır.

(2) Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerin yabancı resmî belgelerin tasdiki ile ilgili hükümleri saklıdır." ayrıca konu ile ilgili Noterlik Kanununun 195. maddesinde ise şu düzenleme mevcuttur: "Yabancı memleketlerde usulü uyarınca yapılan noterlik işlemlerinin altındaki o memleketin yetkili merciinin imza ve mühürü, konsolos tarafından onanır. Özel kanun hükümleri saklıdır." anılan hükümlere göre yabancı bir ülkede, o ülkenin yetkili makamı tarafından düzenlenen resmi belgelerin Türkiye'de bu vasfı taşıması için belgenin verildiği devletin yetkili makamı veya ilgili Türk Konsolosluk makamı tarafından onaylanmasına bağlıdır.

Türkiye 1961 tarihli "yabancı resmi belgelerin tasdiki mecburiyetinin kaldırılması hakkımdaki La Haye Sözleşmesi"ni 1984 yılında onaylamış ve bu sözleşme 1985 yılında yürürlüğe girmiştir.

Yabancı ülke noterlerince kendi mevzuatlarına uygun olarak düzenlenen vekaletnameler, belgenin hazırlandığı ülkenin yetkili makamınca 1961 tarihli lahey sözleşmesine göre tasdik edilip tasdik şerhi ülke lisanı yanına Fransızca "Apostille (Convertion De La Haye Du Octobre 1961" ibaresini de taşıması halinde bu tür belgeler ve vekaletnameler ile Türkçe tercümelerinde ayrıca o yerdeki Türk Konsolosluğunun tasdiki aranmadan işlem yapılmaktadır

Apostille şerhi olmayan yani 1961 tarihli Lahey sözleşmesine taraf olmayan yabancı ülke noterlerince kendi mevzuatlarına uygun olarak düzenlenen vekaletnamelerde ilgili noterin bağlı bulunduğu resmi makam tarafından bu mercinin imza ve mührünün o yerdeki Türk Konsolosluğunca tasdik edilmesinden sonra bu vekaletnamelerle işlem yapılabilinmektedir.

HMK'nun "Vekaletnamenin İbrazı" başlıklı 76/1. maddesinde; "Avukat, açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına konulmak üzere ibraz etmek zorundadır" hükmü düzenlemiş olup, "Vekâletnamesiz Dava Açılması Ve İşlem Yapılması" başlıklı 77/1. maddesine göre ise, "vekâletnamesinin aslını veya onaylı örneğini vermeyen avukat, dava açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamaz. Şu kadar ki, gecikmesinde zarar doğabilecek hâllerde mahkeme, vereceği kesin süre içinde vekâletnamesini getirmek koşuluyla avukatın dava açmasına veya usul işlemlerini yapmasına izin verebilir. Bu süre içinde vekâletname verilmez veya asıl taraf, yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçeyle mahkemeye bildirmez ise dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır" hükmü yer almaktadır. Görüldüğü üzere, bir avukatın vekaletnamesiz işlem yapması olanaklı değildir (YHGK. 2011/11-779 Esas, 2011/786 Karar, 14.12.2011 Tarih).

Kıbrıs Cumhuriyeti, Ada'daki Kıbrıs Rum ve Türk Halkları arasında ortaklık temeline dayandırılan uluslararası antlaşmalar uyarınca 1960 yılında kurulmuştur. Söz konusu ortaklık Kıbrıs Rum tarafının 1963 yılında Kıbrıs Türk tarafını tüm devlet organlarından zorla uzakta tutarak devleti hukuka aykırı şekilde ele geçirmesiyle ortadan kalkmıştır. böylelikle 1963 yılından itibaren Ortaklık Devlet'inden dışlanan Kıbrıslı Türkler, kendi hudutları içerisinde örgütlenerek, devlet otoritesini ve egemenliğini icra etmektedirler. Kıbrıslı Türkleri ve Kıbrıslı Rumları ortaklaşa ve dolayısıyla Kıbrıs'ı bir bütün olarak hukuken ve fiilen temsil etmeye yetkili tek bir makam mevcut değildir.

Güney Kıbrıs Rum yönetimi ülkemiz tarafından tanınmamakta ve dolayısıyla diplomatik, siyasi, hukuki ve ekonomik herhangi bir ilişkimiz bulunmamaktadır.

Somut olayda; davacı borçlu donatanı temsilen sunulan vekaletnamenin Güney Kıbrıs Rum yönetimi makamlarınca düzenlenmiş vekaletname olduğu; Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Türkiye Cumhuriyeti tarafından resmi olarak tanınmadığı, bu nedenle vekaletnamenin Türk yasalarına göre geçerli olmadığı anlaşılmıştır.

O halde, yukarıda açıklanan usul hükümleri gereğince, mahkemece HMK'nun 77. maddesi gereğince işlem yapması gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

Diğer yandan;

Türk Hukukunda kişilerin hak arama özgürlüklerini kullanmaları herhangi bir sınırlandırmaya tâbi tutulmamıştır. Ancak bazı istisnai durumlarda dava açan veya takip hakkını kullananın önceden belirlenen bazı özel yükümlülükleri yerine getirmesi şart koşulabilir. Bu istisnai şartlardan biri de teminat gösterme yükümlülüğüdür (cauta judicatum solvi).

Alacaklının takipte haksız çıkması halinde borçlunun uğrayacağı muhtemel zararların istenebilmesinin zor veya imkansız olacağı zannedilen bazı özel durumlarda kanun koyucu tarafından teminat gösterilmesi gerekli görülmüştür.

5718 sayılı MÖHUK madde 48/1'e göre; “Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır”. MÖHUK’ta teminat gösterme yükümlülüğü konusunda “yabancılık” ölçütü esas alınmıştır. Buna karşın davalının veya kendisine karşı takibe girişilen karşı tarafın vatandaşlığı, bu madde kapsamında da bir öneme sahip değildir

MÖHUK madde 48/2’de ise; “Mahkeme, dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar” hükmü yer almaktadır.

Buna göre Türk hâkimi, yabancı davacının, davaya katılanın veya icra takibinde bulunanın vatandaşı olduğu ülke ile Türkiye arasında karşılıklılık (mütekabiliyet) var ise, bu kişiyi teminattan muaf tutacaktır. Karşılıklılık, iki devlet arasında imzalanan (iki taraflı) anlaşma veya iki devletin de taraf olduğu uluslararası (çok taraflı) anlaşma ile sağlanabileceği gibi, kanuni veya fiili karşılıklılık şeklinde de sağlanabilir. Az yukarıda belirtilen anlaşmalardan biri de 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi olup, anılan sözleşmenin 17. maddesinde; âkit devletlerden birinde ikamet eden ve diğer bir devletin mahkemeleri huzurunda davacı veya müdahil olarak bulunan âkit bir devletin vatandaşlarından yabancı olmaları sebebi ile herhangi bir teminat istenemeyeceği düzenlenmiştir.

İlk derece mahkemesine şikayet yoluyla başvuran donatan şirketin marshall adalarında kurulu olduğu belirtilmiş olmakla, mahkemece şikayetçinin teminat muafiyetinin bulunup bulunmadığı hususunda, hükme dayanak oluşturacak nitelikte bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır.

O halde mahkemece, şikayetçinin teminattan muaf olup olmadığı hususunun ... Bakanlığından sorularak alınacak yazı cevabına göre, şikayetçinin teminat göstermesi gerektiği sonucuna varılırsa, teminatın yatırılması için şikayetçiye kesin süre verilmesi, anılan sürede belirtilen teminatın yatırılmaması halinde istemin usulden reddine, yatırılması halinde ise, dava şartı eksikliği süresinde giderilmiş olacağından işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nin 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nin 373/1. maddesi uyarınca, ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 24/10/2018 tarihli ve 2018/1447 Esas-2018/1932 Karar sayılı istinaf talebinin reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA ve ... 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 03/04/2018 tarihli ve 2018/53 Esas-2018/271 Karar sayılı kararının BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın, kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de, Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 03.02.2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.

kaynak:  (www.corpus.com.tr)