Direnme Kararının Usulden Bozulması - Yeni Karar Verme Yasağı
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
Esas No : 2024/14098
Karar No : 2024/16164
Karar Tarihi : 2024-12-16





Özet:

Direnme kararı verildikten sonra söz konusu karar esas yönünden değil de USULDEN bozulursa, Yerel Mahkeme usule ilişkin eksiklikleri giderdikten sonra tekrar DİRENMEYE uygun karar vermelidir. Yani direnme kararının usulden bozulması halinde Yerel Mahkeme direnme kararından dönerek Özel Dairenin bozma kararı doğrultusunda YENİ BİR KARAR VEREMEZ.

Taraflar arasında Mahkemede görülen alacak davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozma kararına karşı direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararının davalı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.02.2021 tarihli ve 2016/(22)9-405 Esas, 2021/85 Karar sayılı kararı ile direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı üzerine Mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 05.09.2008-29.04.2012 tarihleri arasında davalı .... Bakanlığına bağlı işyerinde alt işveren işçisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiğini, brüt 917,07 TL ücretinin yanında günlük 7,00 TL yemek ve 6,00 TL servis hakkından da yararlandığını, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını belirterek kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık ücretli izin, fazla çalışma ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu alacakların zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin taraf sıfatı bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 01.08.2013 tarihli ve 2012/226 Esas, 2013/435 Karar sayılı kararı ile; davalının, iş sözleşmesinin ihbar ve kıdem tazminatlarının ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona erdiğini ispatlayamadığı, davacının yıllık izinlerinin kullandırıldığına veya ücretinin ödendiğine dair belge ibraz etmediği, fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarına ilişkin olarak ise davalı tarafından kayıt tutulmadığı ve belge sunulmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 23.02.2015 tarihli ve 2014/35820 Esas, 2015/6864 Karar sayılı kararı ile, kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacakları yönünden belirsiz alacak davası açılamayacağı, bu alacaklar yönünden hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddedilmesi gerektiği, fazla çalışma alacağı talebi yönünden ise dinlenen tanıkların davacı ile menfaat birliği içinde olduğu, davacının fazla çalışma yaptığını ispatlayamadığından fazla çalışma alacağının reddine karar verilmesi gerektiği gerekçeleriyle Mahkeme kararı bozulmuştur.

B. Direnme Kararı

Mahkemenin 14.09.2015 tarihli ve 2015/357 EsasEsas, 2015/504 Karar sayılı kararı ile, Mahkemece dinlenen tanıkların daha önce açılan davalarının Yargıtayca onandığı, derdest davalarının olmadığı, davacının çalışılan süre, alınan ücret ve sosyal yardımlar ile diğer hesaplama unsurlarını bilebilecek durumda olmadığı, bu nedenle talep edilen alacaklar yönünden davanın belirsiz alacak davası olarak açılabileceği gerekçeleri ile bozma kararına direnilmiş ve bozma öncesi olduğu gibi davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı

Mahkemenin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.02.2021 tarihli ve 2016/(22)9-405 Esas, 2021/85 Karar sayılı kararı ile, davanın para ile ölçülebilen nitelikte olduğu, 492 sayılı Harçlar Kanunu 28 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi gereğince dava değeri üzerinden hesaplanacak karar ve ilâm harcının dörtte birinin peşin olarak ödenmesi gerektiği, davacının dava açarken maktu harç yatırdığı, peşin harcın eksik olduğu, bunun ön sorun olarak değerlendirilmesi gerektiği gerekçeleriyle direnme kararının usulden bozulmasına karar verilmiştir.

D. Mahkemece Hukuk Genel Kurulu Kararı Üzerine Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, davacının eksik harcı ikmal ettiği, kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacaklarının belirsiz açılamayacağı, benzer uyuşmazlıklarda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararlarının da bu yönde olduğu, bu nedenle ilgili alacaklar yönünden hukuki yararın bulunmadığı, fazla çalışma alacağının ispatlanamadığı, ulusal bayram ve genel tatil alacağının ilgili bozma kararında bozma konusu yapılmadığı gerekçeleriyle kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin alacak talepleri yönünden hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine, fazla çalışma alacağı talebinin esastan reddine, ulusal bayram ve genel tatil alacak talebi yönünden ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından kararın usulden bozulduğunu, esasın değerlendirilmediğini, müvekkilinin usuli kazanılmış hakkının bulunduğunu, bozma hususu yapılan harcın tamamlandığını, Mahkemece direnmeye uygun karar verilerek dosyanın Yargıtaya gönderilmesi gerekirken yeniden hüküm kurduğunu, tanık olarak dinlenen kişilerin davalarının derdest olmadığını, Yargıtayca kararların onanarak kesinleştiğini, alacakların tam olarak belirlenmesinin mümkün olmadığını, Yargıtayca işbu dosyalarla benzer mahiyetli dosyalarda onama kararlarının verildiğini, içtihat değişikliği ile kıdem ve ihbar tazminatlarının da belirsiz açılabileceğini belirterek Mahkeme kararının bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.

Davalı vekili; müvekkilinin asıl işveren olmadığını, üçüncü şahıslara ihale yoluyla gördürülen hizmetlerden dolayı alacaklardan sorumluluğunun bulunmadığını, müvekkili yönünden davanın husumetten reddi gerektiğini, İdare ile ihbar olunan şirketler arasındaki ilişkinin istisna sözleşmesi olduğunu, bilirkişinin hukuki görüş bildirdiğini, raporun eksik düzenlendiğini, Mahkemece eksik ve hatalı bilirkişi raporuna göre hüküm tesis edilemeyeceğini belirterek Mahkeme kararının bozulması istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, direnme kararının Hukuk Genel Kurulunca usul yönünden bozulmasından sonra Mahkemece direnme kararından dönülerek Dairenin bozma kararına uyulmasına karar verilip verilemeyeceği noktasındadır.

İlgili Hukuk

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası.

6100 sayılı Kanun' un 294 ve 297 nci maddeleri.

Değerlendirme

Mahkemenin 01.08.2013 tarihli ve 2012/226 Esas, 2013/435 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Mahkemece verilen karar, Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 23.02.2015 tarihli ve 2014/35820 Esas, 2015/6864 Karar sayılı kararı ile bozulmuştur. Mahkemece bu bozmaya karşı direnilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Direnme kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca usulden bozulmuş ve bozma üzerine Mahkemece bu kez Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyularak karar verilmiştir.

Öncelikle belirtilmelidir ki mahkemelerin direnme kararları bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Direnme kararı ile mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Bu aşamada yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararın direnme doğrultusunda yazılmasından ibarettir. Bu bakımdan direnme kararından dönme (rücu) mümkün değildir. Esasen ilâmın tefhim edilen karara uygun yazılması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardandır.

Nitekim bu kurala kanun koyucu 6100 sayılı Kanun'un 294 ve 297 nci maddeleriyle hayatiyet kazandırmıştır. Gerçekten de, 6100 sayılı Kanun’un 294 ve 297 nci maddeleri emredici hükümlerden olup kamu düzeni amacı ile getirilmişlerdir. Bu maddeler hükmünce kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Karar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek yeni bir hüküm kurulamaz. Aksinin kabulü mahkemelere güveni sarsacağı için hiçbir suretle üstün görülemez.

Bilindiği üzere, 6100 sayılı Kanun’da usuli kazanılmış hak kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibarıyla bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

Kazanılmış haklar hukuk devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2 nci maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.

Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına karşı direnme kararı vermesi ile direnme kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09.05.1960 tarihli ve 1960/12 Esas, 1960/9 Karar sayılı kararı).

Burada hemen belirtmek gerekir ki usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerektiği de gözden kaçırılmamalıdır.

Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde somut uyuşmazlıkta; Mahkemece direnme kararı verilmekle davacı taraf lehine usuli kazanılmış hak doğmuştur. Her ne kadar direnme kararı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca bozulsa da bozma esasa yönelik olmayıp usule yöneliktir. Bu hâlde Mahkemece bozmaya konu usuli eksiklik giderildikten sonra direnmeye uygun karar verilmesi gerekir. Mahkeme, direnme kararından dönerek Özel Dairenin bozma kararı doğrultusunda yeni bir karar veremez (..., Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt V, Ankara, Altıncı Baskı, 2001 s.4681).

Yukarıda açıklandığı üzere, direnme kararı verildikten sonra söz konusu karar esas yönünden bozulmadan başka bir karar verilmesinin mümkün olmadığı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının esastan incelenmediği gözetilerek direnmeye uygun karar verilmesi gerekirken direnmeden dönülerek bozma kararı doğrultusunda hüküm kurulması usuli kazanılmış hak ihlaline yol açmakla bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Mahkeme kararının usulden BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde davacı tarafa iadesine,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.