Özet:
- Yerel Mahkemece bozma kararından sonra yapılan yargılama sonucunda, önceki hükümde direnilmesine karar verilmesiyle yetinilip yeni bir hüküm kurulmadığı ve hükme ilişkin herhangi bir gerekçe gösterilmediği anlaşılmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış uygulamalarına göre, bir hüküm bozulmuş olmakla tamamen ortadan kalkacağından, mahkemelerce direnme kararı verilirken, 5271 sayılı CMK'nın 230, 231 ve 232. maddelerine uygun yeni bir hüküm kurulması zorunlu olup aksi hâl 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308. maddesi uyarınca mutlak hukuka aykırılık oluşturmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca, aynı Kanun’un 223. maddesine göre hükmün ne olduğu herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükme atıf yapılmasıyla yetinilmemeli, onandığı takdirde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte yeni bir hüküm kurulmalıdır. Bu ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, Anayasa’nın 141 ve CMK’nın 34. maddelerinde öngörüldüğü üzere kanuni ve yeterli şekilde hükmün gerekçesine yer verilmemiş ve bozulmakla tamamen ortadan kalkan önceki hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, CMK'nın 223, 230 ve 232. maddeleri uyarınca verilen hükmün ne olduğu belirtilmemiş ve kararda bulunması zorunlu olan "hüküm" kısmı eksik bırakılmıştır.
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 2451-971
Özel belgede sahtecilik suçundan sanık ...'in beraatine ilişkin Eskişehir 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.02.2014 tarihli ve 44-119 sayılı hükmün, katılan tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 21.11.2017 tarih ve 5213-7993 sayı ile;
"Eskişehir Espark AVM içerisindeki Turkcell bayinde çalışan sanığın, katılanın bilgisi dışında GSM abonelik sözleşmeleri düzenlemek suretiyle özel belgede sahtecilik suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında; suça konu abonelik sözleşmelerindeki imzaların katılana ait olmadığının bilirkişi raporuyla sabit olması, tanık anlatımlarından söz konusu hatların sanık tarafından açıldığının ve hat başına pirim alması nedeniyle suçtan kaynaklanan menfaatin sanığa ait olduğunun anlaşılması karşısında; suçun sübut bulduğu gözetilerek, hükümden önce 19.02.2014 tarih 28918 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 6518 sayılı Kanun'un 104 ve 105. maddeleri ile değişik 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu'nun 63. maddesinin 10. fıkrası ile yaptırıma bağlanan 56. maddesinin 4. fıkrasındaki 'Kişinin bilgisi ve rızası dışında işletmeci veya adına iş yapan temsilcisi tarafından abonelik tesisi, işlemi veya elektronik kimlik bilgisini haiz cihazların kayıt işlemi yapılamaz ve yaptırılamaz, bu amaçla gerçeğe aykırı evrak düzenlenemez, evrakta değişiklik yapılamaz ve bunlar kullanılamaz.' ve 5. fıkrasındaki 'Gerçeğe aykırı evrak düzenlemek ve değiştirmek suretiyle kişinin bilgi ve rızası dışında tesis edilmiş olan abonelikler kullanılamaz.' hükmü karşısında; özel hüküm niteliğinde bulunan ve lehe olan 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu'nun 56. maddesindeki düzenlemeye göre sanığa ön ödeme önerisinde bulunulması suretiyle hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi..." isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 23.05.2018 tarih ve 2451-971 sayı ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın özel belgede sahtecilik suçundan beraatine karar vermiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.09.2018 tarihli ve 67598 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 30.10.2018 tarih ve 5248-8461 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığın iddianameye konu eyleminin sabit olup olmadığının,
2- Sabit olduğu sonucuna ulaşılması hâlinde bu eylemin, özel belgede sahtecilik suçunu mu, yoksa 5809 sayılı Kanun’a muhalefet suçunu mu oluşturduğunun,
Belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, ilk hükümde direnilmesine karar veren Yerel Mahkemenin hüküm fıkrasını yeniden kurma zorunluluğunun bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlıkların görüşülmesine geçilmeden önce bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyesince, Yerel Mahkeme hükmünün, Anyasa'nın 141 ve 5271 sayılı CMK'nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin belirlenmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine, bu hususun da diğer ön sorun ile birlikte değerlendirilmesi gerekmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece bozma kararından sonra yapılan yargılama sonucunda, önceki hükümde direnilmesine karar verilmesiyle yetinilip yeni bir hüküm kurulmadığı ve hükme ilişkin herhangi bir gerekçe gösterilmediği anlaşılmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış uygulamalarına göre, bir hüküm bozulmuş olmakla tamamen ortadan kalkacağından, mahkemelerce direnme kararı verilirken, 5271 sayılı CMK'nın 230, 231 ve 232. maddelerine uygun yeni bir hüküm kurulması zorunlu olup aksi hâl 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308. maddesi uyarınca mutlak hukuka aykırılık oluşturmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca, aynı Kanun’un 223. maddesine göre hükmün ne olduğu herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükme atıf yapılmasıyla yetinilmemeli, onandığı takdirde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte yeni bir hüküm kurulmalıdır.
Öte yandan Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağında kuşku yoktur.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunlara ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, Anayasa’nın 141 ve CMK’nın 34. maddelerinde öngörüldüğü üzere kanuni ve yeterli şekilde hükmün gerekçesine yer verilmemiş ve bozulmakla tamamen ortadan kalkan önceki hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, CMK'nın 223, 230 ve 232. maddeleri uyarınca verilen hükmün ne olduğu belirtilmemiş ve kararda bulunması zorunlu olan "hüküm" kısmı eksik bırakılmıştır.
Bu itibarla, diğer yönleri incelenmeyen direnme kararına konu hükmün belirtilen nedenlerle bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Eskişehir 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 23.05.2018 tarihli ve 2451-971 sayılı direnme kararına konu hükmünün, usul ve kanuna uygun olarak hüküm kurulmaması ve hükmün gerekçesinin gösterilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 28.05.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
kaynak: (www.corpus.com.tr)