Özet:
Dava konusu istem: Erzurum ili, … ilçesi, … köyü muhtarı olan davacı tarafından, 14/05/2013 tarihinde ayı saldırısı sonucu ağır bir biçimde yaralandığından bahisle uğranıldığı ileri sürülen zararlara karşılık olmak üzere fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL maddi ve 150.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; idarenin yaban hayvanlarını koruma görevi kapsamında ayıları mutlak koruma altına alması, diğer bir deyişle, insanların kendilerini ya da başka canlılar ile mallarını koruması bakımından avlanmaya herhangi bir istisna öngörmemesi halinde, kişilerin uğradıkları zararı kusursuz sorumluluk (fedakarlığın denkleştirilmesi) ilkesi uyarınca tazmin yükümlülüğünün doğacağı, zira böyle bir durumda, çevrenin ve toplumun genel menfaatine yönelik idari faaliyetten doğan külfetin tek kişi üzerinde bırakılmaması, bu kişinin özel zararının topluma pay edilmesi gerektiği, bu açıdan bakıldığında ise, ilgili mevzuat hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, genel kural olarak ayıların avlanması yasak olmakla birlikte, bu yasağın mutlak olmadığı; sürü sahiplerine, kendilerini ya da sürülerini korumak için öncelikle söz konusu hayvanları korkutmak için havaya ateş etmek, zorunlu kalınması durumunda da yaban hayvanının avlanması imkanının tanındığı, ayrıca söz konusu alanın 2005 yılından itibaren yaban hayatı koruma sahası içerisinde yer almadığı görüldüğünden, olayda kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca tazminat sorumluluğunun ortaya çıktığından bahsedilemeyeceği, bununla birlikte jandarma tarafından tutulan olay yeri görgü ve tespit tutanağına göre yerleşim yeri dışında ve her türlü yaban hayvanının saldırısına açık bir alanda gerçekleşen uyuşmazlık konusu olayda, köy muhtarı olan davacının hayatın olağan akışı gereği saat 23:30 sularında köy sınırı dışında gerekli can güvenliği önlemini alması gerektiği, ayrıca yanında silah bulundurduğuna veya kendisine saldıran ayıya karşı silahını kullandığına yönelik kolluk kuvvetlerince yapılmış herhangi bir tespit bulunmadığı ve Merkez Av Komisyonu Kararı uyarınca davacının kendisini ve hayvanını korumak için saldırıda bulunan ayıya karşı ateş etme yetkisinin bulunduğu açık olduğundan, bu yetki ve sorumluluğunu yerine getirmemesi nedeniyle ortaya çıkan zararın, idari faaliyet ile zarar arasında illiyet bağının bulunmaması nedeniyle davalı idarelere yükletilmesi mümkün görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davacı tarafından; ayı saldırısının gerçekleştiği yerin köy sınırları içinde kaldığı, bu nedenle herhangi bir silah taşıma yükümlülüğünün bulunmadığı, köy gibi yerleşim yerlerinde Devlet tarafından korunan yabani hayvanlara karşı tedbir alınması ve yabani hayvanın korunması ile vatandaşın yaşam alanı arasında bir dengenin kurulması gerektiği, olayda kusursuz sorumluluk halinin bulunduğu, bu nedenle İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idarelerden Tarım ve Orman Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı tarafından; temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmakta olup, Erzurum Valiliği ve İçişleri Bakanlığı tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 17. maddesinin 2. fıkrası uyarınca davacının duruşma istemi yerinde görülmeyerek işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Erzurum ili, … ilçesi, … köyü muhtarı olan davacı tarafından, 14/05/2013 tarihinde ayı saldırısı sonucu ağır bir biçimde yaralandığından bahisle uğranıldığı ileri sürülen zararlara karşılık olmak üzere fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL maddi ve 150.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu'nun 4. maddesinde, yaban hayvanı türleri içinde yer alan ve Bakanlıkça belirlenen av hayvanlarından, korunması gerekenlerin Merkez Av Komisyonunca, av hayvanlarının dışında kalan yaban hayvanları ile diğer türlerin gerektiğinde ilgili kuruluşların uygun görüşleri alınarak Bakanlıkça koruma altına alınacağı; koruma altına alınan yaban hayvanlarının avlanamayacağı hükme bağlanmıştır.
Aktarılan hükme istinaden alınan ve 18/06/2011 tarih ve 27968 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 2011-2012 Av Dönemi Merkez Av Komisyonu Kararının, "Bakanlıkça Koruma Altına Alınan Yaban Hayvanları"nı gösteren Ek 1 sayılı listesinde, boz ayı, koruma altına alınan ve bu nedenle (av turizmi hariç) avlanma yasağına tabi olan yaban hayvanları arasında sayılmıştır. Anılan Kararın 16. maddesinde, "(1) Ürünlerini korumak için tarla, bağ ve bahçelerinde, arı kovanlarının bulunduğu yerde ve ormanda çalıştıkları için çadır ve barınaklarında kendilerini korumak amacıyla ruhsatlı yivli veya yivsiz tüfekleri üzerlerinde bulunduracaklar, “Av ve Yaban Hayvanlarının ve Yaşam Alanlarının Korunması, Zararlılarıyla Mücadele Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik”in 57. maddesi kapsamında, il müdürlüklerinden koruma amaçlı av tüfeği taşıma belgesi almak zorundadırlar. Ancak bu kişiler yanlarında tek kurşunlu fişek dışındaki diğer fişekleri bulunduramazlar.
(2) Bu kişilerden; a) Ürünlerini koruyanların, korudukları tarla, bağ ve bahçelerinin mülkiyet belgeleri veya kira sözleşmelerini, b) Arıcılık yapanların, arıcılar birliğinden alacakları arıcılık yaptıklarına ilişkin arıcılık kimlik belgesini, c) Çobanların, sürü sahibi çoban veya ücretli çoban olduklarına ilişkin muhtarlıklarından alacakları yazıyı, ç) Ormanda istihsal ve/veya bakım çalışmaları işlerinde çalışanların, orman işletmelerinden alacakları yazıyı üzerlerinde bulundurmak zorundadırlar.
(3) Yukarıda belirtilen kişiler;
a) Tarla, bağ ve bahçelerinin ekili veya dikili olduğu tarihlerde olmak üzere tarla, bağ-bahçeleri içinde; arı kovanı sahipleri arılarının yanı başındayken; ormanda istihsal yapanlar, ormandaki geceleme yerinde (barınak ve çadırlarında) istihsal ve/veya bakım sahasına gidip-gelirken tüfeklerini yanlarında ve açıkta bulundurabilirler. Bu kişilerde, avcılık belgesi ve avlanma izni aranmaz.
b) Sadece ürünlerine, arılarına veya kendilerine zarar veren veya vermek üzere tarlaya, kovanların arasına giren veya kendilerine saldırma ihtimali olan av ve yaban hayvanlarını; ürünlerinden, bağ ve bahçelerinden, arılarından ve kendilerinden ürküterek uzak tutmak için tüfeklerini kullanabilirler. Bu kişiler tarla, bağ ve bahçelerine, arılarına, kendilerine zarar veren yaban domuzu veya diğer korunan yaban hayvanlarını ürkütmek ve uzak tutmak istemelerine rağmen avlamak mecburiyetinde kalmaları halinde, derhal il çevre ve orman müdürlüğü veya orman işletme müdürlüklerine veya güvenlik güçlerine haber vermek ve olay tespit tutanağı tutturmak zorundadırlar. Bu kişiler yaban hayvanlarının zararlarından korunmak için bağ, bahçe ve tarlalarına veya civarına hiçbir surette yakalama tuzakları kuramazlar. ..." kuralına yer verilmiştir
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın incelenmesinden; Erzurum İli … İlçesi … Köyü muhtarı olan davacının, 13/05/2013 tarihinde saat 23.30 sıralarında köye 60 metre mesafede bulunan köy kırsalında otlayan atını almak için gittiği esnada karşısına çıkan ayı tarafından yaralandığı, bakılan davanın ise, davacı tarafından yabani hayata ilişkin olarak idarelerin gerekli ve yeterli önlem almadığı, bu sebeple ayı saldırısı sonucunda yaralanarak iş gücü kaybına uğradığı ileri sürülerek, olay nedeniyle uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesi istemiyle açıldığı anlaşılmaktadır.
İdarenin hukuki sorumluluğu, kişilere lütuf ve atıfet duygularıyla belli miktarda para ödenmesini öngören bir prensip olmayıp; demokratik toplum düzeninde biçimlenen idare-birey ilişkisinin doğurduğu hukuki bir sonuçtur. İdari yargı da, bu anlayış doğrultusunda, idare hukukunun ilke ve kurallarını uygulamak suretiyle, idarenin hukuki sorumluluk alanını ve sebeplerini içtihadıyla saptamak zorundadır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Kusursuz sorumluluk ise, kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağan dışı zararların idarece tazmini esasına dayanmakta olup; kusur sorumluluğuna oranla ikincil derecede bir sorumluluk türüdür. Başka bir anlatımla idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, idari faaliyet ile nedensellik bağı kurulabilen, özel ve olağan dışı zararları kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazminle yükümlüdür.
Kusursuz sorumluluk sebeplerinden olan kamu külfetleri karşısında eşitlik ya da diğer adıyla fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi, nimetlerinden tüm toplum tarafından yararlanılan idarenin eylem ve işlemlerinden doğan külfetlerin, sadece belli kişi veya kişilerin üstünde kalması durumunda, bu kişi veya kişilerin uğradığı zararların, kusuru olmasa dahi idarece, tazminini öngörmektedir. Risk sorumluluğundan farklı olarak burada, kazalardan kaynaklanmayan, diğer bir deyişle arızi nitelikte olmayan, önceden öngörülebilen zararların tazmini söz konusudur. İdari faaliyetin doğal sonucu olan bu zarar, etki alanı bakımından sınırlı, özel ve olağan dışı nitelik arz etmektedir.
Bu bağlamda, toplumun genel yararına yönelik faaliyetlerde, hizmet kusurunun tespit edilememesi halinde, yalnızca kişilerin uğradığı özel zararların tazmini mümkün olup; ilgililerin genel külfetlere katlanması gerekmektedir.
İdare Mahkemesince, olayda davalı idarelerin kusuru olmadığı ve kusursuz sorumluluk şartlarının da oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Yukarıda aktarılan mevzuat uyarınca idare, yaban hayvanlarını koruma görevi kapsamında ayıları mutlak koruma altına almıştır. Yaban hayatının ve yaban hayvanlarının korunması noktasında alınan bu kararın kamu menfaatinin korunması amacına yönelik olduğu açıktır. Kamunun genel menfaatinin korunmasına yönelik bu karardan doğan külfetin tek kişi üzerinde bırakılmaması, bu kişinin özel zararının kusursuz sorumluluk (fedakarlığın denkleştirilmesi) ilkesi uyarınca topluma pay edilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta, her ne kadar ayı saldırısının gerçekleştiği Erzurum ili, Pazaryolu ilçesinin, 09/11/2005 tarih ve 232 sayılı Bakanlık Oluru ile yaban hayatı koruma sahası statüsünden çıkarıldığı anlaşılmakta ise de, yukarıda aktarılan mevzuat uyarınca idare tarafından, yaban hayvanlarını koruma görevi kapsamında ayıların mutlak koruma altına alınması karşısında, ayı saldırısı sonucunda yaralanan davacının özel nitelikteki zararlarının kusursuz sorumluluk (fedakarlığın denkleştirilmesi) ilkesi uyarınca tazmini gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden, yaban hayatının korunması noktasında davalı idarelerden Jandarma Genel Komutanlığı ve İçişleri Bakanlığı'nın herhangi bir yetki ve sorumluluğunun bulunmadığı anlaşıldığından, İdare Mahkemesince bozma kararına uyulması halinde yeniden verilecek kararda, Jandarma Genel Komutanlığı ve İçişleri Bakanlığı'nın hasım mevkinden çıkarılması gerekmektedir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne,
2. Davanın reddine ilişkin temyize konu ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.12.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.