Davacı tarafından, 21/01/2014 tarihli ve 28889 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Gümrük Genel Tebliği (Tahsilat İşlemleri seri No:2)'nin 31. maddesinin 5. fıkrası ile anılan düzenleme uyarınca tesis edilen 14/06/2017 tarih ve E.25781815 sayılı davalı idare kararının 130.325,41 TL tutarındaki fazla ve yersiz tahsil edilen KDV'nin "mahsuben" iadesine ilişirin kısmı ve bu karar uyarınca KDV mahsubu yapılmasına ilişkin Derince Gümrük Müdürlüğü'nün bildirim işleminin iptali ile 130.325,41 TL tutarındaki KDV alacağının nakden ödenmesi ve bahsi geçen iade alacağının zamanında ödenmemesi nedeniyle uğranılan zararın tespitiyle tazminine karar verilmesi istenilmektedir.
Davacının iddiaları : 2016/9354 sayılı ithalat Rejimi Kararma göre iadesi gereken bir alacağın Gümrük idaresince mahsup işlemine tabi tutulmasının Anayasa'ya aykırı olduğu, ayrıca alacağın mahsubuna yönelik kanunda bir düzenleme bulunmadığı, işlemde kamu yararının aranmadığı, bu durumun hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı ileri sürülmektedir.
Davalının Savunması : Davacı tarafından 4458 sayılı Gümrük Kanununun 242/1. maddesine göre itiraz yoluna gidilmeden dava açıldığından merciine tevdii kararı verilmesi gerektiği, yine Derince Gümrük Müdürlüğü'nün bildirim işleminin idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olmadığı, düzenleyici işleme dayanılarak tesis edilen dava konusu 14/06/2017 tarihli karar 28/06/2017 tarihinde davacıya tebliğ edilmiş olup bu tarihten itibaren 30 gün içerisinde açılmayan davanın süre yönünden reddi gerektiği, ayrıca davanın Gelir idaresi Başkanlığı husumetiyle görülmesi gerektiği, dava dilekçesinin 2577 sayılı Kanunun 3. maddesine aykırı olarak düzenlendiği, dava konusu edilen 14/06/2017 tarihli kararın KDV alacağının mahsuben iadesine yönelik kısmının iptali istemiyle daha önce Kocaeli 2. Vergi Mahkemesinde E:2017/564 esasına kayden açılan davanın derdest olması nedeniyle işbu davanın derdestlik nedeniyle reddi gerektiği, Gümrük Genel Tebliği kanuna dayandığından iptali isteminin hukuka aykırı olduğu belirtilerek haksız açılan davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Yurdagül Eryılmaz'ın Düşüncesi :
Bakılan davada, genel düzenleyici işlemin ilan tarihinden itibaren yasal süresi içerisinde dava konusu edilmediği, davacının 20/03/2018 tarihli dilekçe ile yaptığı başvuru üzerine idarece verilen 28/03/2018 tarihli cevabı yazıya istinaden genel düzenleyici işlemin iptalinin istenildiği, ancak söz konusu cevabı yazının bildirim niteliğinde olduğu, bu bağlamda idari yargıda dava konusu edilebilecek kesin ve yürütülebilir işlem niteliğinde olmadığı dikkate alındığında ortada düzenleyici işlemin uygulanması yönünde tesis edilmiş bir uygulama işlemi de bulunmadığı kanaatiyle 09/05/2018 tarihli dilekçe ile açılan davanın genel düzenleyici işlem yönünden süre aşımı nedeniyle reddi gerektiği; yine dava konusu edilen 14/06/2017 tarihli işlemin "KDV alacağının mahsuben iadesine" ilişkin kısmının ise, Kocaeli 2. Vergi Mahkemesinin E:2017/564 esasına kayıtlı dosyada iptali istemiyle dava konusu edildiği ve halen derdest olduğu anlaşıldığından bu kısma yönelik istemin de derdestlik nedeniyle reddi gerektiği, KDV alacağının mahsubunun yapılmasına ilişkin bildirim işleminin ise kesin ve yürütülebilir nitelikte olmaması nedeniyle esasının inceleme imkanı bulunmadığı gibi uğranılan zararın tespitiyle tazminine ilişkin istemin ise idari yargıda tespit davası şeklinde dava olmadığından bu haliyle dava dilekçesinin de 2577 sayılı Kanun'a aykırı olarak düzenlendiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Yedinci Dairesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14/6. maddesi uyarınca Tetkik Hakimi Yurdagül ERYILMAZ’ın açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İnceleme ve Gerekçe :
Mevzuat:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanun'unun 2. maddesinin 1/a fıkrasında, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan “iptal davaları” idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Diğer taraftan, aynı Kanun'un değişik 14. maddesinin 3/d fıkrasında, dilekçelerin idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı yönünden inceleneceği belirtilmiş olup, aynı Kanun'un değişik 15. maddesinin 1/b fıkrasında da, bu durumda davanın reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır.
Kesin ve yürütülebilir işlem kavramı; işlemin tamamlanmasına yönelik idari usul kuralları uygulanarak yetkili kamu görevlisi veya görevlileri tarafından imzalanıp bu durumuyla uygulamaya konulan ve kendi başına hukuki sonuçlar doğurarak idarenin tek taraflı ve emredici gücüne dayanan işlem anlamına gelmekte olup, yukarıda yer verilen Kanun hükümlerinden anlaşılacağı üzere; İdari yargı yerinde iptal davası açılabilmesi için, İdari işlemin kesin ve yürütülebilir (icrai) özellik göstermesi zorunluluk arz etmektedir.
İptal davasına konu olabilecek işlemin; kesin ve yürütülmesi zorunlu bir idari işlem olarak kabul edilebilmesi, ancak başkaca bir işlemin varlığına gerek olmaksızın doğrudan hukuki sonuç doğurabilmesine bağlıdır.
Anılan Kanun'un 3. maddesinin 1. bendinde; idari davaların Danıştay, * İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemeleri Başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı dilekçelerle açılacağı, 2. bendinde, dava dilekçelerinde;
a- Tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ve adreslerinin,
b- Davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı delillerin, c- Davaya konu olan idari işlemin yazılı bildirim tarihinin, d- Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarına ilişkin davalarla, tam yargı davalarında uyuşmazlık konusu miktarın gösterileceği,
İdari yargı mercilerinde ancak iptal ve tam yargı davası türlerinin bulunduğu istemlerin bu çerçevede şekilleneceği açık olup, tespit davası şeklinde bir dava türü de bulunmamaktadır.
2577 sayılı Kanun'un 7. maddesinin 1. fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda altmış gün olduğu; 4. fıkrasında da; ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı; ancak bu işlemin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilecekleri hüküm altına alınmıştır.
1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 187. maddesinde, bir davanın daha önce başka bir mahkemede açılmış ve görülmekte (derdest) olduğu yolundaki usule ilişkin itirazın ilk itirazlardan olduğu vurgulanmış; 194. maddesinde de, derdestlik itirazının kabulü halinde davanın açılmamış sayılacağı belirtilmiştir.
1086 sayılı Kanun'u mülga eden ve 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda ise, "derdestlik" ilk itirazlar arasında değil, dava şartlarını düzenleyen 114. maddenin 1. fıkrasının (ı) bendinde, "Aynı davanın, daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmaması" hükmüne yer verilmek suretiyle doğrudan dava açma şartları arasında sayılmış; aynı Kanun'un 115. maddesinde de, mahkemenin dava şartı noksanlığını tespit etmesi halinde davayı usulden reddedeceği kurala bağlanmıştır.
Hukuki Değerlendirme:
Yukarıdaki yasal düzenlemelere göre, ilan tarihinden itibaren işlemeye başlayan dava açma süresi içerisinde idari davaya konu edilmeyen düzenleyici işlemlerin, bu tarihten sonra davaya konu edilebilmeleri, söz konusu düzenleyici işleme dayanılarak, ilgili hakkında uygulama işlemi tesis edilmiş olması; uygulama işleminin ise, birlikte dava konusu yapıldığı düzenleyici işlemin uygulaması niteliğinde bulunması, aynı zamanda kesin ve yürütülebilir nitelik taşıması halinde mümkündür.
Olayda, düzenleyici işlemin Resmi Gazete'de ilan edildiği 21/01/2014 tarihinden itibaren süresi içerisinde dava konusu edilmediği, bu tarihten sonra davaya konu edilebilmesinin ise ancak uygulama işlemi tesis edilmiş olması halinde mümkün olduğu, davacının ise 20/03/2018 tarihli dilekçe ile yaptığı başvuru üzerine idarece verilen 28/03/2018 tarih ve E.58881 sayılı cevabı yazıya istinaden 09/05/2018 tarihinde bakılan davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar davacı, idarenin 28/03/2018 tarihli cevabi yazısı ile anılan düzenleyici işlemi öğrenmiş ise de yukarıda yer verilen ilgili mevzuat hükmü uyarınca ancak ilgilinin hukukunda değişiklikler meydana getiren, kesin ve yürütülebilir nitelikte olan işlemlerin idari yargıda dava konusu edilebileceği, bu bağlamda söz konusu cevabi yazının kesin ve yürütülebilir işlem niteliğinde olmadığı, bildirim niteliğinde olduğu dikkate alındığında ortada düzenleyici işlemin uygulanması yönünde idarece tesis edilmiş bir uygulama işlemi bulunmadığı sonucuna varıldığından 09/05/2018 tarihinde açılan davanın söz konusu Tebliğin iptaline ilişkin kısmının süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine olanak bulunmamaktadır.
Davanın, 14/06/2017 tarih ve 25781815 sayılı kararın KDV alacağının mahsuben iadesine ilişkin kısmı ve bu karar doğrultusunda mahsubunun yapılmasına ilişkin bildirim işlemi ile KDV alacağının geç ödenmesi nedeniyle uğranılan zararın tespitiyle tazminine ilişkin kısmı yönünden ise;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda "derdestlik" müessesesi düzenlenmemiş ve Kanunun 31. maddesinde, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve onun yerine kabul edilen Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun derdestlik ile ilgili maddelerine atıfta bulunulmamış olmakla birlikte, tarafları ve konusu aynı olan bir davanın daha önce aynı veya başka bir mahkemede açıldığı ve görülmekte olduğunun saptanması halinde, usul hukukunun temel kavramlarından olan derdestlik müessesesinin temelinde yatan, ilk davanın aynısı olan ikinci davanın açılmasında davacının hukuki yararı bulunmadığı olgusundan hareketle, ikinci davanın derdestlik nedeniyle incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Dosyanın UYAP kayıtlarıyla birlikte incelenmesinden; fazladan ödenen vergilerin iadesi istemiyle yapılan başvuru üzerine idarece tesis edilen 14/06/2017 tarih ve 25781815 sayılı işlemin Kocaeli 2. Vergi Mahkemesinin 18/02/2018 tarih ve E:2017/564, K:2018/15*6 sayılı dosyasında dava konusu edildiği ve Mahkemece davanın kısmen reddi, kısmen de iptali yolunda karar verildiği, işlemin KDV alacağının mahsuben iadesine ilişkin kısmının iptali yolundaki mahkeme kararına yönelik istinaf başvurusunun reddine dair İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Beşinci Dava Dairesi kararının, Dairemizin E:2019/2944 sayılı dosyasında derdest olduğu anlaşılmakta olup, davacı tarafından 14/06/2017 tarihli kararın KDV alacağının mahsuben iadesine ilişkin kısmının iptali istemiyle açılan işbu davanın derdestlik nedeniyle incelenmeksizin reddi gerekmektedir.
Öte yandan, KDV alacağının mahsubunun yapılmasına ilişkin bildirim işleminin de kesin ve yürütülebilir işlem olmaması nedeniyle esasının incelenmesi imkanı bulunmamaktadır.
Dava dilekçesinin sonuç kısmında davacı tarafından, KDV alacağının geç ödenmesi nedeniyle uğranılan zararın tespitiyle birlikte tazmini de istenilmekte olup, idari yargıda tespit davası şeklinde dava türü olmadığından bu haliyle dava dilekçesinin yukarıda yer verilen mevzuat hükmüne uygun olarak düzenlenmediği sonucuna ulaşılmıştır.
Karar Sonucu:
Açıklanan nedenlerle;
1. 21/04/2014 tarihli ve 28889 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Gümrük Genel Tebliği'nin 31. maddesinin 5. fıkrasının iptali yönünden davanın süreaşımı nedeniyle reddine,
2. 14/06/2016 tarih ve E.25781815 sayılı işlemin, KDV alacağının mahsuben iadesine ilişkin kısmı yönünden derdestlik nedeniyle, KDV alacağının mahsubunun yapılmasına ilişkin bildirim işleminin kesin ve yürütülebilir nitelikte olmaması, geç ödeme nedeniyle uğranılan zararın tespiti ve tazmini istemleri yönünden bu istemle dava açılamayacağından incelenmeksizin reddine,
3. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam 267,60 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 2.475,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
5. Posta gideri avansından artan 32,00 TL tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay Vergi Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 04.10.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.