Dava Dilekçesinde Kullandığı İfadeler Nedeniyle Baronun Kınama Cezası Vermesi - İfade Özgürlüğünün İhlali
Anayasa Mahkemesi
Esas No : 2016/15118
Karar No : 2016/15118
Karar Tarihi : 2020-09-09





  • Ufuk Çorbacı Başvurusu

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, dava dilekçesinde kullandığı ifadeler nedeniyle baronun kınama cezası vermesinin başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/8/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir,

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, İstanbul Barosuna kayıtlı bir avukattır. Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan sıra cetveline itiraz davasında davacı C.Ö.nün vekilliğini üstlenen başvurucu, yargılama sırasında dinlenen tanık ifadelerine ilişkin bir beyan dilekçesi hazırlayarak dosyaya sunmuştur. Söz konusu beyan dilekçesinde tanık M.A.T.nin davalının oğlu ile ilişkisi olduğunu, davalı ile bu sebepten yakınlığı bulunması dolayısıyla tanıklığına itibar edilmemesi gerektiğini belirten başvurucu, dilekçesine tanık M.A.T.nin Facebook isimli sosyal medya hesabına ait arkadaş ve durum bilgisini içeren renkli ekran görüntüsünü de tanık ve taraf ilişkisini ispatlamak amacı ile eklenmiştir. Dilekçede M.A.T, ile ilgili kısımda yer alan ifadeler şu şekildedir:

"Diğer tanık [M.A.T]e gelince:

Bu kişinin O.K.'nın (davalının oğlunun) sevgilisi olduğu duyumlarını alıyoruz. Bu kişinin Facebook sayfasının ekran görüntüsünü renkli olarak ekle sunuyoruz. (EK 6)

[M.A.T]nin de hu sayfa görüntülerine dikkat edilecek olursa [O.K] arkadaşları arasındadır ve o da [O.K.]nin reklamını yapmaktadır. Ancak asıl arkadaşı olduğunu söylediği [S.U.] arkadaş isimleri arasında yoktur.

Sayın Mahkemeye 25.03.2011 tarihinde sunduğumuz Kadıköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 2008/423 Esas nolu dosyanın kararına dikkat edilecek olursa muvazaalı işleme adı karışan kişilerden biri [Ö.S.] 'isimli bir bayandır. Aldığımız duyumlara göre bu kişinin de [O.K.]in, [S.U.]dan önceki sevgilisidir.

Anlaşılacağı üzere diğer davalı [A.C.K.] muvazaalı işlerde oğlunun sevgililerini kullanmaktadır.

Önce [Ö.S.], sonra [S.U.] ve şimdi de.yönlendirilmiş tanık [M.A.T.]

Dikkat edilecek olursa tanığın yönlendirildiği ama kendi yalanını kendisinin ele verdiği görülmektedir.

Her şeyden önce borç verildiği ve karşılığında senet alındığı söylenen rakam 150.000.-TL dir. Tanığın söylediği rakam 200.000.-TL 'dir.

Tanık evin 2008-2009 yıllarında satıldığını söyledi. Halbuki satılıp da satım bedeli borç olarak verildiği iddia edilen evin en geç Ekim 2005 den önce satılması gerekmektedir. Çünkü 04.12.2007 tarihinde icra takibine konan senedin tanzim tarihi 20.10.2005'dir.

Sayın stajyer avukat mesleği öğrenmeden yanlı tanık olmayı öğrenmiş anlaşılan.

Tanık [M.A.T.], müvekkilim ile [K.] ailesinin borcun ödenmemesi için işbirliği yaptığını söylüyor yani sözde [K.] ailesi aleyhine tanıklık yapıyor ama Facebook sayfasında [O.K.]i başköşeye koyuyor. Takdiri yüce mahkemeye bırakıyoruz.

Ayrıca [M.A.T.] ortaklığın 2008-2009 yıllarında kurulduğu konusunda tahminde bulunmuştur.

Maalesef tanığın bu tahmini de tutmamıştır. Çünkü ortaklık Ocak 2006 da kurulmuş ve [A.C.K.)in (davalı) ihracat bedellerini kendi sayfasına aktarması sonucunda 2006 Eylül ayında da sona ermiştir.

Sayın mahkemedeki dosyada bulunan 2007/187 Esas sayılı icra dosyasındaki mahkeme kararında görüleceği üzere 2006 yılı Eylül ayında ihtilafa düşüldüğü ve fiili ortaklığın son bulduğu görülmektedir.

Tanık [M.A.T.] birde kanaat belirtmektedir. Sözde müvekkilim diğer davalı [A.C.K.| ile işbirliği yaparak borçtan kurtulmaya çalışıyorlar diye kanaat belirtmektedir.

Her şeyden önce tanık kanaat belirlemez. Kanaat belirtmesi yanlı olarak tanıklık yaptığının delilidir. Borçtan kurtulmaya çalışan bir kişi diğer tarafın taşınmazım cebri icra ile satmak için bu kadar çaba sarf eder mi?"

9. M.A.T. dilekçede kendisi ile ilgili olarak kullanılan ifadeler sebebi ile başvurucudan İstanbul Barosu Başkanlığı ve Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde şikâyetçi olmuştur. Şikâyet sonucunda başvurucu hakkında hem ceza hem de disiplin soruşturması başlatılmıştır.

10. Başvurucu hakkında hakaret suçundan Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinde ceza davası açılmıştır. Mahkeme başvurucunun beyan dilekçesinde yer verdiği ifadeleri katliam aşağılamak veya küçültmek amacı ile değil, tanık olarak dinlenen kanlanın taraflı beyanlarını ortaya koymak amacı ile kaleme aldığını belirterek başvurucunun beraatine oyçokluğu ile karar vermiştir.

11. İstanbul Barosunca yapılan disiplin soruşturması sonucunda ise başvurucunun avukat sıfatı ile yazmış olduğu dilekçede yer verdiği "Davalı[A.C.K.J. oğlunun sevgililerini kullanmaktadır. bunlardan biri de şimdi yönlendirilmiş tanık [M.A.K.] dir" ve "Sayın stajyer avukat, mesleği öğrenmeden yanlı tanık olmayı öğrenmiş anlaşılan" şeklindeki ifadeler savunmayı aşan hakaret cümlesi olarak değerlendirilerek başvurucuya kınama cezası verilmesine karar verilmiştir, Söz konusu kararın kaldırılması talebi ile başvurucu tarafından Türkiye Barolar Birliğine (TBB) itirazda bulunulmuş ise de TBB tarafından başvurucunun itirazının reddine karar verilmiştir.

12. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali talebi ile TBB aleyhine Ankara 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Başvurucunun hukukla ve yasalarla ilgisiz açıklamalardan ve karşı tarafın özel hayatı ile ilgili, savunma hakkının sınırını aşan ifadelerden bir avukat olarak kaçınması gerektiğini vurgulayan Mahkeme, başvurucunun disiplin cezasının konusunu teşkil eden ifadeleri sebebi ile savunma hakkının sınırını aştığını değerlendirerek davanın reddine karar vermiştir.

13. Başvurucu tarafından Mahkeme kararına itiraz edilmesi üzerine karar itiraz mercii olan Ankara Bölge İdare Mahkemesince (4. Kurul) incelenmiştir. 4. Kurul 24/12/2015 tarihli kararı ile başvurucu tarafından yapılan itirazı kabul ederek ilk derece mahkemesinin kararını bozmuş ise de karar düzeltme incelemesi sonucunda 1/6/2016 tarihli karar ile ilk derece mahkemesinin kararının onanmasına kesin olarak karar vermiştir.

14. Bu karar başvurucuya 2/8/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 31/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun ilgili kısımları şöyledir:

Madde 34 - (Değişik: 2/5/2001 - 4667/21 md.)

Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığını yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.

Madde 134 - (Değişik: 2/5/2001 - 4667/65 md.)

Avukatlık onuruna, düzen ve gelenekleri ile meslek kurallarına uymayan eylem ve davranışlarda bulunanlarla, meslekî çalışmada görevlerini yapmayan veya görevinin gerektirdiği dürüstlüğe uygun şekilde davranmayanlar hakkında bu Kanunda yazılı disiplin cezaları uygulanır.

Madde 135 - Disiplin cezalan şunlardır:

1. (Değişik: 22/1/1986 - 3256/23 md.) Uyarma: avukatın mesleğinin icrasında daha dikkatli davranması gerektiğinin kendisine bildirilmesidir.

2. Kınama: meslekinde ve davranışında kusurlu sayıldığının avukata bildirilmesidir.

…”

17. TBB’nin 8-9 Ocak 1971 tarihli IV. Genel Kurulunda kabul edilen ve 26 Ocak 1971 tarihli TBB Bülteni’nde yayımlanarak yürürlüğe giren TBB Meslek Kuralları'nın ilgili kısmı şöyledir:

"5. Avukat, yazarken de, konuşurken de düşüncelerini olgun ve objektif bir biçimde açıklamalıdır. Mesleki çalışmasında avukat, hukukla ve yasalarla ilgisiz açıklamalardan kaçınmalıdır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 9/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu. İstanbul Barosuna bağlı avukat olarak görev yaptığını belirtmektedir. Başvuru konusu dilekçenin sunulduğu davada tanık M.A.T.nin davalının sevgilisi olduğunu müvekkili olan davacıdan öğrendiğini, M.A.T. ile davalı arasındaki yakınlığı ortaya koyarak M.A.T.nin tanıklığına itibar edilmemesi amacı ile bu bilgiye dilekçesinde yer verdiğini belirten başvurucu, dilekçede kullandığı ifadeler nedeniyle hakkında adli ve idari soruşturma başlatıldığını ifade etmiştir.

20. Hakkında yapılan ceza soruşturması sonucunda dava açıldığını dile getiren başvurucu; davanın görüldüğü Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan ceza yargılaması sonucunda beraatine karar verildiğini, disiplin soruşturmasının ise kınama cezası ile sonuçlandığını belirterek hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali için açmış olduğu davanın beraat kararı dikkate alınmaksızın reddedilmesinin ifade özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder(Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu bağlamda başvurucunun diğer tüm iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

23. Başvurucu, davacı vekili sıfatı ile yazmış olduğu bir dilekçede yargılamada dinlenen bir tanık için kullanmış olduğu ifadeler dolayısıyla kınama cezası ile cezalandırılmıştır. Bu şekilde başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

24. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

25. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

26. TBB Meslek Kuralları'nın "Genel Kurallar" kenar başlıklı 3. ve 4. maddesi ile 1136 sayılı Kanun'un 34., 134. ve 135. maddelerinin kanunilik koşulunu karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

27. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararının başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

(1) Genel İlkeler

(a) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması

28. Anayasa Mahkemesinin daha önce bu konuda detaylı olarak açıklama yaptığı kararlar için bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 44, 47, 48. 51, 57; Mehmet Ati Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 68-72; AYM. E.2018/69, K.2018/47. 31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18;W Çölaşan, B. No: 2014/6128,7/7/2015, § 51; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378,5/7/2017, §§58, 59, 61,66, 68: Meral Özata Özgürol B. No: 2015/2326.26/12/2018, §§ 33-36 .

29. Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal İhtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

(b) Bireyin Şeref ve İtibarının Korunmasında Devletin Pozitif Yükümlülüğü

30. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını Önlemekle yükümlüdür (Nilgün Madaran. B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, B.No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).

31. Devletin bireyin şeref ve itibarının korunmasında pozitif yükümlülüklerine ilişkin geniş anlatım için bkz. Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51; Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235, 10/3/2016. § 94.

(c) Hak Arama Hürriyeti

32. Anayasa'nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasında, kişilerin hak arama özgürlükleri güvence altına alınmıştır. Hak arama özgürlüğü toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri olmanın yanında bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme ve haksızlığı giderme yoludur. İnsan varlığını soyut ve somut değerleriyle koruyup geliştirmek amacıyla hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama, bu konuda tüm yollardan yararlanma hakkını içeren hak arama özgürlüğü hukuk devletinin ve çağdaş demokrasinin vazgeçilmez koşullarından biridir(AYM, E.2014/86, K.2015/109, 25/11/2015, § 91; Ali Abbas Yalman, B. No: 2015/11456, 19/4/2018, § 28; S.A., B. No: 2015/19664, 7/2/2019, § 37).

33. Hak arama özgürlüğü, bir temel hak niteliği taşımanın ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2015/61. K.2016/172, 2/11/2016, § 123; Ali Abbas Yalman, § 29; S.A,, § 38).

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

34. Somut olayda başvurucu; davacı vekili sıfatı ile yer aldığı bir yargılamada, tanık olarak dinlenen M.A.T.nin davalının oğlu ile olan yakınlığına ilişkin bir iddiayı ve bu durumun M.A.T.nin tanık olarak güvenilirliğine tesirine ilişkin değerlendirmelerini içeren bir dilekçe kaleme almış ve bu dilekçeyi mahkemeye sunmuştur. Dilekçede yer verilen ifadeler sebebiyle tanık M.A.T., başvurucunun iddia ve savunma sınırlarını aştığını belirterek başvurucu hakkında İstanbul Barosuna şikâyette bulunmuştur. Yapılan idari soruşturma sonucunda başvurucunun kınama cezası ile tecziyesine karar verilmiş, anılan karara karşı başvurucu tarafından açılan iptal davası da reddedilerek karar kesinleşmiştir. Başvuruya konu dilekçe, yargılama ile ilgili verilmiş olduğundan başvurunun Kak arama hürriyeti ışığında ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir.

35.  Şüphesiz ki maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı ile hak arama hürriyetiyle bağlantılı olarak ifade özgürlüğünün karşı karşıya geldiği durumlarda çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için;

i. Hak arama hürriyetinin kullanılmasını haklı gösterecek -oldukça zayıf veya dolaylı da olsa- emarelerin varlığı,

ii. Hak arama hürriyetinin sırf üçüncü kişilere zarar vermek amacıyla kullanılıp kullanılmadığı,

iii. Hak arama hürriyetinin kamu görevlilerine karşı, görevlerinin yerine getirilmesiyle ilgili konularda kullanılıp kullanılmadığı,

iv. Hak arama hürriyetinin kullanılması esnasında hedef alınan kişiye yönelik isnatların taraflar arasındaki uyuşmazlık konusuyla -oldukça zayıf veya dolaylı da olsa- ilgisinin bulunup bulunmadığı ve uyuşmazlığın çözümüne katkısının olup olmadığı,

v. Hak arama hürriyetinin kullanılması esnasında dile getirilen ifadeler ve bunların hedef alınan kişinin yaşamına etkileri (Ali Abbas Yalman. § 33; S.A.. § 41) gibi kriterlerin somut olaya uygulanması gerekmektedir.

36. İlk derece mahkemesinin kararı incelendiğinde disiplin cezasına konu edilen isnada ilişkin hiçbir hususun kararda tartışılmadığı görülmektedir. Mahkeme tarafından başvurucunun söz konusu dilekçede tanık M.A.T. için kullanmış olduğu ifadeleri ona zarar vermek için değil M.A.T. ile davalı arasındaki yakınlığı ortaya koymak suretiyle M.A.T.nin tanıklığına itibar edilmemesi amacıyla yer verdiğine ilişkin savunması da dikkate alınmamıştır. Yine bir tanık olan M.A.T.nin beyanlarının güvenilirliği açısından taraflarla olan yakınlığının sorgulanmasının yargılamanın sıhhati üzerindeki tesirine ilişkin olarak da gerekçeli kararda bir değerlendirme yapılmamıştır.

37. Bu açıklamalar ışığında ilk derece mahkemesinin başvurucunun disiplin cezası ile tecziyesinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.

38. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3.6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

40. Başvurucu ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

41. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK)). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).

42. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

43. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzüksün 79. maddesinin (I) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmekledir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

44. İncelenen başvuruda ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır,

45. Bu durumda ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 2. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir,

46. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C.  Kararın bir örneğinin İfade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 2. İdare Mahkemesine (E.2013/1538 K.2014/1161) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun manevi tazminat talebinin REDDİNE.

E. 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F.  Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden İtibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA, 

G. Kararın bir Örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,

9/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.