Özet:
Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davanın reddine birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davacı-birleşen davalı asıl tarafından istinaf edilmesi üzerine, İlk Derece Mahkemesince yapılan inceleme sonunda verilen ek kararla istinaf talebinin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Ek kararın davacı-birleşen davalı asıl tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesince verilen ek kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf isteminin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı-birleşen davalı asıl tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı-birleşen davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar
verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. ASIL DAVA
Davacı-birleşen davada davalı asıl 08.12.2017 tarihli dava dilekçesinde; davalı ile 26.06.2004 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davalı eşi ile evlendikleri günden beri anlaşamadıklarını, sürekli tartıştıklarını, aralarında birbirlerine karşı sevgi ve saygının kalmadığını, defalarca yaşanan tartışmaların kendisine ve çocuklara zarar verdiğini, tartışmalar nedeniyle evden ayrılmak zorunda kaldığını, bu nedenle davalı ile on aydır ayrı yaşadıklarını, bu süreçte eşi tarafından çok sayıda hakaret ve tehdit içeren telefonlar aldığını, yaşananlar nedeniyle evliliğin sürmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek davalı ile boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
II. BİRLEŞEN DAVA
Davalı-birleşen davada davacı vekili 15.12.2017 tarihli birleşen dava dilekçesinde; tarafların 26.06.2004 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının olduğunu, ilk yıllarda mutlu giden evlilikte erkeğin kusurlu davranışları sebebiyle anlaşmazlıklar meydana geldiğini, karşı tarafın müvekkiline bağımsız konut temin etmediğini, eşine hakaret ettiğini, fiziksel şiddet uyguladığını, eve gelmemeye veya çok geç saatlerde gelmeye başladığını, sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına 1.000,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 1.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, ayrıca düğünde takılan 14 adet 22 ayar bilezik ve 40 adet çeyrek altından oluşan ziynetlerin aynen iadesine, mümkün olmadığı takdirde tespit edilecek bedelin müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARLARI
1. İlk Derece Mahkemesinin 27.12.2018 tarihli ve 2017/282 Esas, 2018/283
Karar sayılı kararı ile tarafların 2004 yılında evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, erkeğin eşine bağımsız konut temin etmediği, birlik görevlerini yerine getirmediği, eşi ve çocuklarının ekonomik ihtiyaçları ile ilgilenmediği, evin elektrik ve suyunun dahi kesildiği, evine geç geldiği, sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, başka bir kadınla birlikte yaşadığı, gerçekleşen olaylara göre boşanmaya tam kusurlu davranışlarıyla sebep olduğu gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına 500,00 TL tedbir-iştirak, kadın yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, ziynet eşyasına yönelik davanın kabulü ile 14 adet 22 ayar 12 gram bilezik ile 40 adet çeyrek altının davalıdan alınarak davacıya aynen iadesine, aynen iade mümkün olmadığı takdirde bir bileziğin değeri 1.692,00 TL, bir çeyrek altının değeri ise 245,00 TL olmak üzere toplam 33.488,00 TL’nin erkekten alınarak kadına ödenmesine karar verilmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin 20.02.2019 tarihli ve 2017/282 Esas, 2018/283 Karar sayılı ek kararı ile gerekçeli kararın davacı-birleşen davalı asıla 17.01.2019 tarihinde tebliğ edildiği, istinaf başvurusunun ise yasal süre geçtikten sonra 20.02.2019 tarihinde yapılmış olduğu gerekçesiyle istinaf isteminin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davalı asıl istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 18.03.2019 tarihli ve 2019/938 Esas, 2019/853 Karar sayılı kararı ile ilk derece mahkemesi kararında usule ve esasa ilişkin herhangi bir aykırılığın bulunmadığı, davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin dava dosyası içinde bulunduğu, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, bu nedenle inceleme konusu ek kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle ek karara yönelik istinaf isteminin usulden reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davalı asıl temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "...Taraflarca evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak karşılıklı boşanma davaları ikame edilmiş, ilk derece mahkemesince boşanmaya sebebiyet veren olaylarda, kadının kusursuz, erkeğin ise tam kusurlu olduğu kabul edilerek; erkeğin davasının reddine, kadının davasının kabulü ile boşanma davası ve fer’ilerine ilişkin hüküm kurulmuştur. İlk derece mahkemesinin bu kararına karşı davalı-karşı davacı erkek tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş, ilk derece mahkemesince 20.02.2019 tarihli ek karar ile erkeğin istinaf başvurusunun yasal süre geçtikten sonra yapıldığı gerekçesiyle süre yönünden istinaf talebin reddine karar verilmiş, ilk derece mahkemesinin ek kararı ile birlikte asıl kararına karşı davalı-karşı davacı erkek tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş, bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesince verilen kararda usul ve esasa ilişkin herhangi bir aykırılığın bulunmadığı gerekçesiyle davalı-karşı davacı erkeğin istinaf taleplerinin usulden reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı-karşı davacı erkek tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur.
Mahkemece gerekçeli karar davalı-karşı davacı erkeğin mernis adresine doğrudan Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre mernis adresinde kayıtlı mahalle muhtarına tebliğ edilmiştir. Usulüne uygun bir tebligatın amacı, kişiyi aleyhine açılan davadan haberdar etmek, dolayısıyla kendisini ilgilendiren yargılamadan tam olarak bilgi sahibi olmasını sağlamak, açıklamada bulunmak ve ispat hakkını kullanmasına imkan vermektir. Bu haliyle; davalının mernis adresine, öncelikle mernis kaydı düşülmeden normal tebligat çıkarılması, bu şekilde tebliğin gerçekleşmemesi halinde, mernis adresine Tebligat Kanunu 21/2. maddesine göre tebligatın çıkarılması gerekirken; muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine doğrudan doğruya 21/2. maddesine göre yapılan gerekçeli kararın tebliği usulsüzdür. Öyleyse davalı-karşı davacı erkeğin istinaf talebi süresindedir. Hal böyle olunca, davalı-karşı davacı erkeğin istinaf talebinin esastan incelenmesi gerektiği anlaşılmakla, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesinin istinaf talebinin süresinde olmadığından reddine ilişkin 20.02.2019 tarihli ek kararına yönelik istinaf başvurusunun usulden reddine dair kararının bozulmasına, davalı-karşı davacı erkeğin istinaf taleplerinin incelemesi amacıyla dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir,..."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten 01.03.2018 tarihli duruşma davetiyesinin erkeğin “*** Mahallesi *** Caddesi No:*** İç kapı No:*** Vezirköprü/Samsun‟ adresine tebliğe çıkarıldığı, söz konusu tebligatın bilgi alınan ve haberdar edilen komşu isminin belirtilmemesi nedeniyle geçersiz olduğu, aynı adrese 13.11.2018 tarihli duruşma davetiyesinin tebliğ edilmesi istenilmiş ise de muhatabın gösterilen adresten taşındığı gerekçesiyle tebligatın iade edildiği, bunun üzerine 18.12.2018 tarihli duruşma davetiyesinin erkeğin adres kayıt sisteminde yer alan ve bir önceki tebligatın iadesine karar verilen adresle aynı olan adrese bu kez mernis kaydı düşülerek tebliğe çıkarıldığı, davetiyenin Tebligat Kanunu’nun 21/2 nci maddesi uyarınca tebliğ edildiği, 27.12.2018 tarihli duruşma davetiyesi ile gerekçeli karar tebliğinin de aynı şekilde yapıldığı, hal böyle olunca erkeğin doğrudan yerleşim yeri adresine Kanun’un 21/2 nci maddesi uyarınca yapılan bir tebligat bulunmadığı, 13.11.2018 tarihli duruşma davetiyesinin iade edilmesinin ardından Kanun’un 21/2 nci maddesi uyarınca tebliğ şartlarının gerçekleşmiş olduğu, dolayısıyla takip eden bildirimler ile gerekçeli karar tebliğinin de bu şekilde sağlandığı, böylece erkek eşe gerekçeli kararın usule uygun şekilde 17.01.2019 tarihinde tebliğ edildiği, asılın yasal süre geçtikten sonra 20.02.2019 tarihinde istinaf başvurusunu yaptığı, ilk derece mahkemesinin aynı günlü ek kararı ile süreden ret kararı verildiği, bu ek karara yönelik istinaf başvurusunun reddedilmesinde isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı-birleşen davalı vekili gerekçeli kararın müvekkiline usulsüz tebliğ edildiğini ileri sürerek hükmün bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İlk Derece Mahkemesince verilen gerekçeli kararın davacı-birleşen davalıya usulüne uygun şekilde tebliğ edilip edilmediği, buradan varılacak sonuca göre davacı-birleşen davalı asılın sunmuş olduğu 20.02.2019 tarihli istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince incelenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1.7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun uyuşmazlık ile ilgili maddeleri şöyledir:
"...Bilinen adreste tebligat:
Madde 10 - Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.
(Ek fıkra: 11/1/2011-6099/3 md. ) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.
Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartıyla her yerde tebligat yapılması caizdir.
Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina:
Madde 21 - (Değişik : 6/6/1985 - 3220/7 md. )
Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih» tebliğ tarihi sayılır.
(Ek fıkra: 11/1/2011-6099/5 md. ) Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup. muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
(Ek: 19/3/2003-4829/5 md. ) Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar.
Yönetmelik:
Madde 60 - (Değişik: 11/1/2011-6099/12 md. )
Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar İçişleri, Maliye ve Ulaştırma bakanlıklarının görüşü alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığı taralından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."
2. Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerinin ilgili maddeleri şöyledir:
" Bilinen adreste tebligat
Madde 16- (1 ) Tebligat, Öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır.
(2 ) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Ayrıca başkaca adres araştırması yapılmaz. 79 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılan tebligat zarfında, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir.
Muhatabın adreste bulunmaması, ölmesi veya adresinden sürekli olarak ayrılması halinde yapılacak işlem
Madde 30- (1 ) Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir.
(2 ) Muhatap ölmüşse veya gösterilen adresten sürekli olarak ayrılmış ve yeni adresi de tebliğ memurunca tespit edilememişse tebligat evrakı, tebligatı çıkaran mercie geri gönderilir.
(3 ) Yeni adres, tebliğ memuru tarafından tespit edilmişse bu adres, tebliğ mazbatasındaki mahsus yerine ve tebliğ evrakındaki adresin bulunduğu tarafa yazılır.
(4 ) Yeni adres, tebliğ memurunun tevzi bölgesi dâhilinde bulunduğu takdirde tebligat o adrese yapılır. Yeni adres, aynı PTT merkezinin diğer bir tevzi bölgesinde veya başka bir PTT merkezinin mıntıkası içinde bulunursa, tebliğ evrakı yeni adreste tebliğinin temini için memur tarafından bağlı olduğu merkeze iade olunur.
(5 ) 15 inci maddede yer alan hususlar göz önünde bulundurulduğunda tebligatın, tebliğ evrakında belirtilen tarihten önce yapılamayacağının anlaşılması veya yeni adresin yabancı bir ülkeye ait olması durumunda PTT merkezi tebliğ evrakını tebligatı çıkaran mercie geri gönderir."
3. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanun’un 50 inci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Adres bildiriminde kişilerin yazılı beyanı esas alınır. Bildirim şahsen veya güvenli elektronik imza ile yapılır."
2. Değerlendirme
1. Bilindiği üzere mahkemelerin her türlü tebliğ işlemleri, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine göre yapılır.Tebliğ, kelime anlamıyla kısaca, bildirim, yazılı bildirme anlamına gelir. Tebligat ise hukuksal bir işlemin ilgili kimsenin bilgisine sunulması için yetkili makamın, yasanın öngördüğü esas ve usule uygun bir biçimde, elektronik ortam dâhil yazı ile veya ilân yoluyla yaptığı belgeleme işlemi demektir (Ejder Yılmaz, Tacar Çağlar, Tebligat Hukuku, Ankara, Altıncı Baskı, 2013, s.39 ).
2. Hemen belirtilmelidir ki, tebligat ile ilgili Kanun ve Yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olmakla, gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak Kanun ve Yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisi de daima göz önünde tutulmalıdır.
3. Kanun ve Yönetmeliğin amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi (tebligatın bilgilendirme fonksiyonu) ve bu hususların belgeye (tebligatın belgelendirme fonksiyonu) bağlanmasıdır. Hâl böyle olunca, Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim Kanun’un ve Yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır.
4. Tebligat Kanunu kural olarak adreste tebligat esasını kabul etmiştir. Adres, bir kişinin oturduğu veya çalıştığı yeri göstermeye yarayan bilgilerin tamamı olarak tanımlanabilir. Kanun’un 10 uncu maddesi muhataba tebligatın nerede yapılacağı konusundaki kuralı ve istisnasını göstermektedir. Kural; tebliğin, muhatabın bilinen en son adresine bizzat kendisine yapılmasıdır.
5. Tebligat Hukuku açısından adres kavramı 7201 sayılı Kanun’un 9 uncu maddesinin birinci fıkrasından anlaşılacağı üzere geniş olup, ikametgâh (yerleşim yeri ), işyeri ve mesken kavramlarını kapsar. Tebligat muhatabın bilinen bu adreslerinden herhangi birisinde yapılabilir. Tebligatın yapılacağı yer bakımından ikametgâh, mesken ve işyeri adresleri arasında bir fark yoktur (Timuçin Muşul, Tebligat Hukuku, Ankara, Yedinci Baskı, 2018, s.181-182).
6. Tebligat Kanunu’nun 10 uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca tebligat, tebliğ yapılacak muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. Yönetmeliğin 16 ncı maddesinin birinci fıkrasına göre bilinen en son adresin tespitinde tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır.
7. Adres Kayıt Sistemi, Türk Vatandaşları ve Türkiye’de yaşayan yerleşik yabancıların yerleşim yeri ve diğer adres bilgilerinin elektronik ortamda merkezi bir yapı içerisinde güncel olarak tutulmasını ve adres konusundaki dağınıklığa son verilmesini sağlayan bir projedir. 5490 sayılı Kanun’un 50 inci maddesinin birinci fıkrasına göre adres bildiriminde kişilerin yazılı beyanı esas alınır.
8. Bilindiği üzere; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu uyuşmazlığın muhatabın bilinen en son adresine çıkartılan tebligatın iade edilmesi ve adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bu adresten farklı olması hâlinde; adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine "Mernis adresi" şerhi verilerek Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca doğrudan tebligat çıkartılmasının yeterli olup olmadığı öncelikle bu adrese normal bir tebligat çıkartılmasının gerekip gerekmediğine ilişkin olan 20.11.2020 tarihli ve 2019/2 Esas, 2020/3 Karar sayılı kararında, muhatabın bilinen en son adresine çıkartılan tebligatın iade edilmesi ve adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bu adresten farklı olması hâlinde: adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine "adres kayıt sistemindeki adrestir" şerhi verilerek Tebligat Kanunu’nun 21 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca doğrudan tebligat çıkartılmasının yeterli olduğuna, öncelikle bu adrese normal bir tebligat çıkartılmasının gerekmediğine karar verilmiştir.
9. Tebligat Kanunu’nun Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina başlıklı 21 inci maddesine, 19.01.2011 tarihli ve 6099 sayılı Kanun ile eklenen ikinci fıkrasında "Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi. tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır" düzenlemesi yer almaktadır.
10. Yönetmeliğin 16 ncı maddesinin ikinci fıkrası da "Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır, ayrıca başkaca adres araştırması yapılmaz. Yönetmeliğin 79 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılan tebligat zarfında, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir" hükmünü içermektedir.
11. Tebligat Kanunu’nun 21 inci maddesinin ikinci fıkrası ile ilgili değişikliğe ilişkin 6099 sayılı Kanun gerekçesinde; 10 uncu maddede yapılan değişiklikle birlikte, bilinen en son adrese çıkartılan tebligattan sonuç alınamazsa, adres kayıt sistemindeki adresin esas alınacağı, başkaca araştırma yapılmadan tebligatın o adrese yapılacağı, muhatabın adresinin adres kayıt sisteminde görülmek ve kaydedilmekle birlikte, kendisi o adreste hiç bulunmaz ya da sürekli şekilde o adresten ayrılmış olursa tebliğ memurunun evrakı iade etmemesi ve 21 inci maddeye göre tebliğ işlemlerini yapmasının gerektiği, adres kayıt sistemindeki adresin, nihaî adres olarak kabul edildiği, adres kayıt sistemine çıkartılacak tebliğ evrakında, tebliğin adres kayıt sistemindeki adrese çıkartıldığının açıkça belirtilerek, tebliğ memurunun yapacağı tebligatın bu çerçevede bir tebligat olduğunu bilerek hareket edeceği, böyle bir durumda muhatabın adres kayıt sistemindeki adresinde oturmamış olduğu veya sürekli olarak ayrıldığı tespit edildiğinde, tebliğ memurunun tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim ederek tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştıracağı, ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihin tebliğ tarihi sayılacağı, bu fıkrayla muhatabın gerçek adresini ilgili mercilere bildirmemesi durumunda adres araştırması yapma zorunluluğunun ortadan kaldırıldığı açıklanmıştır.
12. Muhatabın bilinen en son adresi, ya kendi başvurusu veya ilgililerin bildirmesi yahut mevcut belgeler esas alınarak ya da soruşturma ile veya diğer herhangi bir şekilde belirlenmiş olabilir. Bilinen en son adresi tebliğ muhatabı diğer bir ifadeyle kendisine tebligat yapılacak kişi bildirmiş olabileceği gibi diğer ilgili kimseler de bildirebilir. Tebligatı çıkaracak merci de soruşturma yaparak, muhatabın bilinen en son adresini tespit edebilir. Tebligat Kanunu’nun 10 uncu maddesinin 2 nci ve 3 üncü fıkraları birlikte ele alındığında, bu konuda bir sıralamanın olduğu ve muhatabın söz konusu bilinme hâlinin oluşumunda öncelikli ve üstün bir konumda bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Eş deyişle muhataba iradesi hilafına, bir başka yerde/adreste, yine de muhataba ait olduğunun ve hatta muhatabın da bildirdiği yerden daha çok orada bulunduğunun tespit edilmiş olduğu gerekçesiyle tebligat yapılamaz. Zira anılan maddenin 3 üncü fıkrası, bilinenin dolayısıyla muhatapça bildirilenin/istenenin dışında, başka bir yerde/adreste yapılan her tebligatın sonuçlanmasını, yine ve ancak muhatabın kabulüne bağlamıştır. Kazai merciler bakımından bildirilen adresin aynı zamanda bilinen adres olup olmadığının denetlenmesi ve bilinen adresin dışında başkaca bir adresin bildirildiği durumlarda ise -denetime elverişli olduğu ölçüde- buna itibar edilmeyip öncelikle bilinen/muhatapça bildirilen adresin esas alınması gerektiği açıktır. Dolayısı ile bilinen en son adresin tespitinde muhatabın bildirdiği adres önceliklidir. Muhatap bilinen son adresini değiştirdiği ve yenisini bildirdiği takdirde bundan böyle bilinen son adres bu adres olacağı hususu tartışmasızdır.
13. Somut olayda; davacı asıl, açmış olduğu boşanma davasında, adresini *** Mahallesi *** blok Kat:*** Daire:*** Vezirköprü/Samsun olarak bildirmiş, İlk Derece Mahkemesince davacının bu adresine tensip zaptı ve ön inceleme duruşmasına ilişkin tebligatlar yapılmış, 01.03.2018 tarihli duruşmaya usulüne uygun düzenlenmiş bulunan vekâletname uyarınca davacı vekili katılmıştır. Vekil vasıtasıyla devam edilen davada, vekilin 18.10.2018 tarihli dilekçesi ile vekillikten istifa ettiği, Mahkemece bu istifa dilekçesinin asıla tebliğine karar verildiği, çıkarılan tebligatın 25.10.2018 tarihinde muhatabın gösterilen adresten taşınmış olması nedeni ile iade edildiği görülmüştür. Bunun üzerine Mahkemece; istifa dilekçesi ve 18.12.2018 tarihli duruşma davetiyesinin, erkeğin adres kayıt sisteminde yer alan mernis adresi ile iadesine karar verilen tebliğde yer alan adresin birbiri ile aynı olması nedeni ile *** Mahallesi *** Sitesi *** blok Kat:*** Daire:*** Vezirköprü/Samsun olan adrese mernis kaydı düşülerek tebliğe çıkarıldığı, davetiyenin Tebligat Kanunu’nun 21 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca tebliğ edildiği, aynı şeklide sözlü yargılama için tayin edilen 27.12.2018 tarihli duruşma davetiyesi ile gerekçeli kararın da aynı şekilde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
14. Ancak davacı asıl vekili ile birlikte 26.06.2018 tarihli duruşmaya katılmış ve mahkemeye adresini *** Mah. *** Cad. Vezirköprü/Samsun şeklinde bildirmiştir.
15. Tüm bu genel açıklamalar ışığında; davacı asılın dava dilekçesinde bildirmiş olduğu *** Mahallesi *** *** blok Kat:*** Daire:*** Vezirköprü/Samsun şeklindeki bilinen adresi, 26.06.2018 tarihli duruşmada bildirmiş olduğu *** Mah. *** Cad. Vezirköprü/Samsun adresi ile bilinen en son adres olma özelliğini kaybetmiştir. Bu durumda gerekçeli kararın davacı-birleşen davalıya usule uygun şekilde tebliğ edildiğinden söz edilmesi mümkün değildir. O halde Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak iş, davacı-birleşen davalı erkeğin istinaf isteminin süresinde olduğunun kabulü ile istinaf başvurusunun incelenmesinden ibarettir.
16. Öyle ise direnme kararının, açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalı-birleşen davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
01.02.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.