Özet:
Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mengen Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
Davacı vekili; müvekkili ile dava dışı ... Tur. San. Tic. Ltd. Şti. arasında nakliyat emtia sigorta sözleşmesi yapıldığını, sözleşme gereğince nakliye rizikolarına karşı sigortalanan mandalina emtiasının davalıya ait vasıta ile taşınmakta iken 05.10.2010 tarihinde meydana gelen tek taraflı kaza neticesinde tamamen zayi olduğunu, bu nedenle sigortalısına 23.700TL ödeme yapıldığını, oluşan zarardan davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek 23.700TL’nin ödeme tarihi olan 08.04.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
Davalı, usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.
Mahkeme Kararı:
1. Mengen Asliye Mahkemesinin 21.06.2012 tarihli ve 2011/279 E., 2012/142 K. sayılı kararı ile; davalı yönetimindeki aracın davalının tam kusurlu hareketi ile kaza yaptığı, araçta bulunan mandalina emtiasının tamamen zayi olduğu ve bu nedenle davalının oluşan zarardan sorumlu olması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile 23.700TL'nin dava tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.09.2013 tarihli ve 2012/17052 E., 2013/15218 K. sayılı kararı ile; “…1- Dava, nakliyat sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca vekil ile takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması gerekmekte olup, asile yapılan tebligat geçersizdir. Somut olayda, 05.06.2012 tarihli bilirkişi raporu, davalı taraf vekiline değil, davalı asil ...'a tebliğ edilmiştir. Bu durumda, bilirkişi raporunun vekile tebliğinin sağlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
3. Mengen Asliye Mahkemesinin 13.03.2014 tarihli ve 2014/14 E., 2014/89 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak, Yargıtay bozma kararının usulî eksikliğe ilişkin olduğu, söz konusu usulî eksikliğin bilirkişi raporu davalı vekiline tebliğ edilerek giderildiği, esas yönünden inceleme ve bozma yapılmadığından eksper raporunda ve ibranamede belirtilen miktar üzerinden davanın kısmen kabulü gerektiği gerekçesiyle 23.699,60TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.11.2014 tarihli ve 2014/11313 E., 2014/18393 K. sayılı kararı ile; “…Dava, nakliyat emtia sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece Dairemiz bozma ilamına uyularak, yazılı gerekçe ile karar verilmiş ise de; bozma ilamında 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca vekil ile takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılmasının gerektiği, asile yapılan tebligatın geçersiz olduğu, somut olayda 05.06.2012 tarihli bilirkişi raporunun davalı taraf vekiline değil, davalı asil ...'a tebliğ edildiği, bu durumda, bilirkişi raporunun vekile tebliğinin sağlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu durumda mahkemece yapılması gereken bilirkişi raporunun davalı vekiline tebliğinin sağlanması ve davalı vekili tarafından rapora itiraz edilmesi hâlinde gerektiğinde aynı heyetten ek rapor alınması veya başka bir bilirkişi heyetinden yeni bir rapor alınması ve bu bilirkişi raporunun dosyada mevcut tüm deliller ile birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi iken, Dairemiz bozma ilamına yanlış anlam verilerek, bozmanın usuli eksikliğe ilişkin olduğu gerekçesi ile 05.06.2012 tarihli bilirkişi raporunun davalı vekiline tebliği ile yetinilmiş, dolayısıyla uyulan bozma ilamının gereği yerine getirilmemiştir. Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklandığı şekilde davalı vekilinin rapora vaki ciddi itirazlarını karşılayacak şekilde aynı heyetten ek rapor alınması veya başka bir bilirkişi heyetinden yeni bir rapor alınması, bu bilirkişi raporunun dosyada mevcut tüm deliller ile birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
Mengen Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.05.2015 tarihli ve 2015/45 E., 2015/78 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak, Yargıtay bozma kararından sonra kusur tespitine dair bilirkişi raporunun davalı vekiline tebliğ edildiği, ancak davalı vekilinin rapora karşı kusur oranına ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığı, itirazın bozma öncesinde ileri sürülmeyen mandalina emtiasının fiyatına ilişkin olduğu, yargılamada hiç savunulmayan yeni ve farklı hususların sonradan ileri sürülmesinin usule aykırı olduğu, zira usul kuralları gereğince tarafların iddia ve savunmalarını belirtilen sürelerde bildirmek zorunda oldukları, mahkemede ileri sürülme imkânı olan bir hususun burada ileri sürülmeyip daha sonra temyizde ileri sürülmesinin mümkün olmadığı, davalı vekilinin bu talebinin usule aykırı olduğu gibi davacı yönünden oluşan usulî müktesep hakkın da ihlali sonucunu doğuracağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının cevap dilekçesi vermemiş olması karşısında kusur oranını tespit eden bilirkişi raporuna, raporun içeriği haricinde itiraz edilerek yeni vakıaların ileri sürülmesinin iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında kalıp kalmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı vekilinin itirazlarını karşılayacak şekilde aynı heyetten ek rapor veya başka bir bilirkişi heyetinden yeni bir rapor alınmasının gerekip gerekmediği hususunda toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle süresinde cevap dilekçesi verilmemesinin hukukî sonuçları ile iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı hakkında genel olarak bilgi verilmesinde yarar bulunmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) davaların en az giderle sonuçlandırılması ve yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla delillerin bildirileceği zaman düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler aynı zamanda taraflara, karşı tarafın gösterdiği delillerden haberdar olmak suretiyle sunulan delillere karşı delil, iddia veya savunma bildirebilme imkânı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır.
HMK’nin “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119/1-e-f maddesine göre; davacı, dava dilekçesinde, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini açıkça göstermek zorundadır. Ayrıca davacının genel ifadelerle delillerini belirtmesi yeterli olmayıp hangi delillere dayandığı da dilekçeden anlaşılmalıdır. Delillerin bildirilmesine ilişkin bu düzenleme, somutlaştırma yükümlülüğünün de bir gereğidir (Pekcanıtez, Hakan: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku C. II, İstanbul, 2017, s. 1139).
HMK’nin “Belgelerin birlikte verilmesi” başlıklı 121/1 maddesine göre; dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabî olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur. Ayrıca, aynı Kanun’un “Cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 129/1-d-e maddesine göre; cevap dilekçesinde, davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri ile savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin bildirilmesi gerekir. Bu husus da davalının savunmasını somutlaştırma yükümlülüğünün gereğidir. Davalı da davacı gibi savunmasının dayanağı olan bütün vakıaları hangi delillerle ispat edeceğini cevap dilekçesine ekleyerek mahkemeye vermeli ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların teminini sağlayıcı açıklamalarda bulunmalıdır (Pekcanıtez, s.1237-1239).
HMK’nin “Dava dilekçesinin tebliği” başlıklı 122. maddesine göre; dava dilekçesi mahkeme tarafından davalıya tebliğ edilir ve davalının iki hafta içinde davaya cevap verebileceği tebliğ zarfında gösterilir. Aynı Kanun’un “Cevap dilekçesini verme süresi” başlıklı 127. maddesine göre ise cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir.
HMK’nin “Süresinde cevap dilekçesi verilmemesinin sonucu” başlıklı 128. maddesine göre; süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır. Cevap vermemek davalının bilerek cevap vermemesi biçiminde olabileceği gibi, cevap süresinin kaçırılması suretiyle de olabilir. Davayı inkâr etmiş sayılan davalı, daha sonra ikinci cevap dilekçesi veremez. Zira ikinci cevap dilekçesi cevaba cevap dilekçesine karşı verilir. Cevap dilekçesi vermemiş olan davalının sadece inkâr ile yetinmiş olduğu varsayılır ve ön inceleme ile tahkikat aşamasında sadece inkâr çerçevesinde savunma yapabilir ve bu yönde ispat faaliyetinde bulunarak delil gösterebilir (Pekcanıtez, s. 1206). Öte yandan davalının süresinde cevap dilekçesi vermemesi sonucunda davacının da artık cevaba cevap dilekçesi veremeyeceğinin tabii bulunması karşısında, HMK’nin 136. maddesine göre dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasının tamamlanması nedeniyle ön inceleme aşamasına geçilecek ve kanundan kaynaklı istisnai hâller dışında görülmekte olan davaya ilişkin taraflar açısından iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı başlamış olacaktır.
HMK’nin “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141/1 maddesi 28.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki hâliyle; “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmaksızın uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında bu yasağın uygulanmaması ile daha uyuşmazlığın en başında, karşı tarafın açıklamasını, iddia ve savunmasını tam olarak görmeden, sağlıklı ve tam bir iddia ve savunma örgüsü kurmanın mümkün ve gerçekçi olmadığı gözetilerek; tarafların dilekçelerinde rahat, doğru ve sağlıklı bir iddia ve savunma bütünü oluşturmalarını sağlamak olduğu gibi, maddi ve hukukî nitelendirmeleri uyuşmazlığı çözecek doğrulukta ortaya koymaları amaçlanmaktadır. Şüphesiz ki bu imkân, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile söz konusudur. Bu iki dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Ayrıca HMK'nin 141/2 maddesinde, iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir.
Bununla birlikte süresinde cevap vermediği için davayı inkâr etmiş sayılan davalının mevcut vakıanın içeriğine dâhil olan bir husus ileri sürmesi veya açıklaması yeni vakıa ileri sürüldüğü anlamına gelmez. Bu itibarla süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalının, davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıaların doğru olmadığını (inkârı) ispat için karşı delil göstermesi mümkündür. Ancak davalı, davayı inkârının karşı delilini göstermek bahanesi ile yeni vakıalar ileri sürerse, bununla savunmasını genişletmiş olur. Bu hâlde mahkeme, davacının iddiasının doğru olmadığını ispat için davalının göstereceği delilleri inceleyip, davacının delilleri ile birlikte değerlendirerek varacağı sonuca göre hüküm vermelidir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü C. II, İstanbul, 2001, s. 1848).
Hemen belirtilmesi gerekir ki, savunmayı genişletme ve değiştirme yasağına öncelikle def’iler ve ona ilişkin vakıalar dâhildir. Zira def’i taraflarca ileri sürülmedikçe mahkemece dikkate alınamaz. Buna karşılık itirazlar bakımından bir ayrım yapmak gerekir. Çünkü hâkim itirazları dosya kapsamına dâhil olduğu, dosyadan anlaşıldığı kadarıyla dikkate almak zorundadır. Dava dosyasına girmiş ve dava malzemeleri arasında bulunan itirazların daha sonra ileri sürülmesi savunmanın genişletilmesi değildir. Dava dosyasından anlaşılamayan itiraz sebeplerinin ve bunlara ilişkin vakıaların ileri sürülmesi ise savunmanın genişletilmesi olarak kabul edilecektir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava dışı ... Tur. San. Tic. Ltd. Şti. ile davalı arasında 23.940 kg mandalina emtiasının taşınması için sözleşme yapıldığı, aynı zamanda bu taşıma nedeniyle davacı ile dava dışı ... Tur. San. Tic. Ltd. Şti. arasında nakliyat emtia sigorta poliçesi düzenlendiği, emtianın davalıya ait vasıta ile taşınmakta iken 05.10.2010 tarihinde meydana gelen tek taraflı kaza neticesinde tamamen zayii olduğu, bu nedenle davacı tarafından sigortalısına mandalina fiyatı 1TL’den hesaplanarak ve muafiyet oranı düşülerek 23.699,60TL ödendiği anlaşılmaktadır. Eldeki davada ise davacı tarafından sigortalısına ödenen tazminat, meydana gelen kazadan tamamen sorumlu olduğu ileri sürülen davalıdan talep edilmektedir.
Dava dilekçesi mahkemece davalıya usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen, davalı tarafından cevap dilekçesi verilmemiştir. Bu durumda yukarıda da bahsedildiği üzere davalı HMK’nin 128. maddesi gereğince davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılmalıdır. Dolayısıyla davacı vekili tarafından davalının tam kusurlu olduğu ve mandalinanın fiyatının 1TL olarak kabul edilmesi gerektiği yönünde ileri sürmüş olduğu vakıaların tamamı davalı tarafından inkâr edilmiştir. Başka bir deyişle cevap dilekçesi vermeyen davalının, davacının ileri sürdüğü vakıaları inkâr etmekle mandalinanın fiyatının 1TL olarak kabul edilemeyeceği ve kendisinin tam kusurlu olmadığı yönünde savunma yaptığı kabul edilmelidir. Süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalı davacının davasını zımnen kabul etmiş (veya davacının ileri sürdüğü vakıaları zımnen ikrar etmiş) sayılamayacağı için davacının, dava dilekçesinde bildirdiği vakıaları ispat etmesi gerekir; başka bir deyişle ispat yükü davacıya düşer.
Mahkemece, davalının cevap dilekçesi vermemekle aynı zamanda mandalinanın 1TL olmasını da inkâr ettiği hususu gözden kaçırılarak sadece kusur tespiti yönünden makine mühendislerinden oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınarak karar verilmiştir. Oysa davalının mandalinanın fiyatını da inkâr etmiş sayılacağı gözetilerek bu hususta da dosya kapsamında yer alan deliller değerlendirilerek inceleme ve araştırma yapılması gerekmektedir.
Ayrıca davalı, cevap dilekçesi vermemekle birlikte ön inceleme duruşmasından itibaren kendisini vekil ile temsil ettirmiştir. Özel Dairenin birinci bozmasından sonra kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporu davalı vekiline tebliğ edilmiş; bunun üzerine davalı vekili tarafından verilen bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde kusur oranına itiraz edilmeyerek sadece mandalinaların bozuk olduğu ve bu hususun gözetilerek bilirkişi raporu hazırlanması gerektiği ileri sürülmüştür. Ne var ki davalı vekili tarafından bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde ileri sürülen bu vakıa, yukarıda bahsedildiği üzere savunmanın genişletilmesi niteliğindedir. Bu nedenle HMK’nin 141/1 maddesi gereğince davalının bu savunması üzerinde durulması mümkün değildir.
Bu itibarla mahkemece, davalının mandalinaların bozuk olduğu yönündeki savunması dikkate alınmadan sadece cevap dilekçesi vermemekle mandalinanın fiyatını da inkâr ettiği de kabul edildiğinden içerisinde ziraat mühendisinin de bulunduğu bilirkişi heyetinden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
O hâlde direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440-III/1 maddesi gereğince miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 24.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.