- HASAN KILIÇ BAŞVURUSU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikte olduğu ileri sürülen canlı bomba saldırısı sonucu meydana gelen yaralanma olayından kaynaklanan zararların tazmini istemiyle açılan davada olayın idarenin kusuruyla meydana geldiğine ilişkin iddiaların değerlendirilmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/7/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığı'na gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Bazı sivil toplum kuruluşlarınca gerekli yasal izinler alınarak 10/10/2015 Cumartesi günü 12.00-16.00 saatleri arasında Ankara'da barış, emek ve demokrasi konulu bir miting yapılması kararlaştırılmıştır. Planlamaya göre Ankara Tren Garı'nda toplanılacak ve Talatpaşa Bulvarı, Opera Meydanı ile Atatürk Bulvarı'nı takiben Sıhhıye Meydanı'na yürünecektir.
8. Ankara Tren Garı önünde 10/10/2015 tarihinde toplanan kalabalığın hazırlıkları sürerken saat 10.04 sıralarında peş peşe iki patlama meydana gelmiş ve yaşanan bu elim olay nedeniyle pek çok kişi ölmüş, aralarında başvurucunun da bulunduğu birçok kişi yaralanmıştır. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen 11/8/2017 tarihli engelli sağlık kurulu raporuna (rapor) göre sağ ayağında ve dizinde yara izi, vücudunda ise şarapnel parçaları bulunan başvurucunun sağ kulağında çok hafif derecede, sol kulağında ise ileri derecede işitme kaybı bulunmaktadır. Ayrıca sağ ayağında kalıcı hasar bulunan başvurucunun engellilik oranı %19'dur.
9. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) olay hakkında yürüttüğü soruşturmada saldırının DEAŞ terör örgütüne üye olan iki canlı bomba tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmiştir.
A. İçişleri Bakanlığının Yaptırdığı Ön İncelemeyle İlgili Süreç
10. İçişleri Bakanlığı, başka hususlar yanında yeterli güvenlik önlemlerinin alınıp alınmadığı konusunda iki mülkiye başmüfettişi ile iki polis başmüfettişine ön inceleme yaptırmıştır.
11. Ön inceleme sonunda hazırlanan raporda başlıca şu tespitler yer almıştır:
i. Bombalı saldırıyı gerçekleştiren kişilerin Gaziantep'ten çıkışları ile eylemin gerçekleşmesi arasında yaklaşık on iki saat vardır. Saldırganlar Ankara'ya gelmelerinden 50 dakika sonra tren garına ulaşmış ve 6,5 dakika sonra da saldırıyı gerçekleştirmiştir.
ii. 29/1/2015 tarihinde yürürlüğe giren Ankara Emniyet Müdürlüğü Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Önleme ve Müdahale Planı'nda toplantı ve gösteri yürüyüşleri için faraziyelerin, alınacak önlemlerin ve hareket tarzının nasıl olacağı ayrıntılı olarak belirlenmiş; toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanlara dışarıdan herhangi bir saldırının olabileceği ihtimalinin de gözönüne alınması gerektiği belirtilmiştir. Bahse konu plana göre Güvenlik Şube Müdürlüğünün toplantı öncesinde yapacağı işlemler arasında toplantı ve gösteri yürüyüşü ile ilgili olarak elde edilen her türlü istihbari bilgiyi süratle değerlendirmek de vardır. Planda genel olarak alınacak tedbirleri planlama ve organize etme görevlerinin Güvenlik Şube Müdürlüğüne ait olduğu, İstihbarat ve Terörle Mücadele (TEM) Şube Müdürlüklerinin genel olarak toplantı ve gösteri yapılacağı günün kesinleşmesinden itibaren toplantı ve gösteri yürüyüşü ile ilgili olarak istihbarat toplama görevini yerine getirecekleri belirtilmiştir.
iii. 10/10/2015 tarihinde Sıhhiye Meydanı'nda yapılmak istenen miting için güvenlik planlaması yapılmış, saat 08.00'den itibaren görev yapmak üzere Asayiş Harekât Merkezi oluşturulmuş ve toplantı öncesinde bomba aramasını da içeren alan aramaları yapılmıştır. Toplanma alanını da kapsayacak şekilde kişilerin üstlerinin ve araçlarının aranmasına imkân veren önleme araması kararı alınmıştır. Bununla birlikte toplanma alanı olan tren garı ve çevresinde arama noktaları oluşturularak kişilerin üstleri aranmamış, kişilerin üst aramasının miting yeri olan Sıhhiye Meydanı girişinde yapılması planlanmıştır.
iv. Düzenleme Kurulu Başkanı ve üyeleri ile Güvenlik Şube Müdürlüğü personelinin katılımı ile iki toplantı yapılmış, mitingin güvenliği ile ilgili olarak il emniyet müdürü ile bazı şube müdürleri arasında tutanağa bağlanmayan görüşmeler olmuş ancak mitingde görevlendirilen rütbeli personelin katılımı ile mitingin güvenliğinin sağlanmasının her yönüyle ele alındığı bir toplantı icra edilmemiştir.
v. Mitinge tahminen 10.000 kişinin katıldığı ve 2.044 personelin görevlendirildiği dikkate alındığında yıl içinde yapılan benzer mitinglere nazaran görevlendirilen personel sayısı yeterlidir.
vi. Miting için alınacak güvenlik tedbirlerini ve personelin hareket tarzını göstermek üzere Ankara Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğünün 8/10/2015 tarihli ve "Emniyet Tedbiri" konulu yazısı ilgili birimlere gönderilmiştir. Bahse konu yazıda alınacak güvenlik tedbirleri ve personelin hareket tarzı ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
vii. Patlama esnasında Ankara Tren Garı ve çevresinde toplam 129 emniyet personeli bulunmaktadır ancak toplanma alanı oldukça geniş bir alandır. Terör eyleminin gerçekleştiği sırada Ankara Tren Garı ve yakın çevresinde 76 personel bulunduğu dikkate alındığında güvenlik tedbirlerinin alınmasında toplanma yerine yoğunlaşılmadığı, ağırlığın miting alanı olan Sıhhiye Meydanı ve çevresine verildiği anlaşılmaktadır.
viii. 2015 yılı başından itibaren İstihbarat ve TEM Şube Müdürlüklerine değişik kaynaklardan birçok istihbarat bilgisi gelmiştir. Bu istihbarat bilgilerinin büyük çoğunluğu ya yer, zaman ve kişiye ilişkin somut bilgiler ihtiva etmemiş ya da teyide muhtaç niteliktedir ancak sözü edilen istihbarat bilgilerinin yine de güvenlik tedbirlerinin planlamasında dikkate alınması gerekir. 2015 yılında DEAŞ terör örgütü ile ilişkili istihbaratın fazlalığına rağmen Ankara Tren Garı önünde canlı bomba terör eylemini gerçekleştiren Y.E.A.nın da aralarında olduğu bazı şahısların canlı bomba eyleminde bulunabileceğine ve irtibatlı oldukları DEAŞ terör örgütünün Diyarbakır ve Suruç terör eylemlerinden sonra ülkemizde ses getirecek başka terör eylemi hazırlığı içinde olduğuna, halkın kalabalık olduğu yerlerde, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde birden fazla canlı bomba eylemi yapabileceğine yönelik istihbaratlar son derece önemlidir. Zira toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yoğun olarak yapıldığı illerin başında Ankara gelmektedir. Bu sebeple anılan nitelikteki bilgilerin toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin güvenliğini planlamakla sorumlu il emniyet müdürü, emniyet müdür yardımcısı, emniyet birimleri hatta vali ile paylaşılması gereklidir. Buna rağmen TEM Şube Müdürlüğü, emniyet tedbirlerinin gözden geçirilmesi veya sıklaştırılması amacıyla emniyet birimlerine çoğunlukla aynı içerikli yazılar göndermiştir.
ix. Gelen istihbarat bilgileri üzerine TEM ve İstihbarat Şube Müdürlükleri tarafından genellikle kişilerin Ankara ile bağlantıları araştırılmış, Suruç'ta meydana gelen patlama sonrasında birim müdürlerinin katılımı ile il emniyet müdürü başkanlığında bazı toplantılar gerçekleştirilmiştir. Terör eylemlerine karşı daha duyarlı olunması konusunda tamim hazırlanmış ve değişik önleyici tedbirler -bu tedbirlerin neler olduğu açıklanmamıştır- alınmıştır. Ayrıca TEM ve İstihbarat Şube Müdürlüklerinin koordine ettiği operasyonlar yapılarak bazı terör eylemleri önlenmiştir.
x. Patlamalardan sonra güvenlik güçleri, 112 Acil Çağrı Merkezini olaydan haberdar ederek olay yerine cankurtaran gönderilmesini sağlamıştır.
xi. Güvenlik güçleri olay yerinin güvenliğinin sağlanmasına, tren garı önünde yürümeye başlamış kortejin olay mahallinden uzaklaştırılmasına, tren garından Cumhuriyet Caddesi'ne doğru cankurtaranın giriş çıkış yapabileceği bir koridor açılmasına ve topluluğun dağılması için düzenleme komitesi ile görüşmeler ve topluluğa dönük anonslar yapılmasına ilişkin işler icra etmekteyken çeşitli noktalarda bazı grup ve kişiler tarafından güvenlik güçlerine yönelik saldırılar gerçekleştirilmiştir. Bu saldırılar nedeniyle güvenlik güçlerine mensup bazı kişiler yaralanmış, bazı kamu araçları da zarar görmüştür. Güvenlik güçleri, yapılan saldırılara rağmen topluluğun dağıtılmasında mümkün olduğunca zor kullanma yöntemlerine başvurmaktan kaçınmıştır.
xii. Cankurtaranların olay yerine giriş çıkış yapabilmesinin sağlanması için birçok telsiz görüşmesi yapılmıştır. Bu nedenle tren garı ve çevresi boşaltılmaya çalışılmış, alandan ayrılmak istemeyen ve direnç gösteren kişilerin uzaklaştırılması için ihtiyatlı bir biçimde güç kullanılmıştır.
xiii. Güvenlik güçlerine yönelik sözlü ve fiilî saldırılar su sıkmak, gaz bombası kullanmak ve bazı yerlerde havaya ateş etmek suretiyle önlenmeye çalışılmıştır. Atılan gaz el bombalarından birinden çıkan dumanlar ölü ve yaralıların bulunduğu alana da kısmen ulaşmıştır ancak söz konusu gaz bombası yaralılara atılmayıp güvenlik güçlerine yapılan saldırıları durdurmak için ilk patlamanın olduğu alana 97 m, ikinci patlamanın olduğu alana ise 55 m uzakta atılmıştır.
xiv. Adli Tıp Ankara Grup Başkanlığının 25/12/2015 tarihli yazısına göre bombalı saldırıda ölenlere yapılan otopsi işlemleri, ölümlerin patlayıcı madde infilakına bağlı vücuda mekanik cisim penetrasyonu ile karakterli iskelet sistemi kırıkları ile birlikte iç organ ve büyük damar yaralanmalarında gelişen iç ve dış kanamadan ileri geldiğini kesin olarak ortaya koymuştur.
12. Ön inceleme raporuna göre anılan tespitler ve ön incelemede toplanan bilgi ve belgeler çerçevesinde bazı kolluk amirleri hakkında soruşturma izni verilmesi gerekmektedir.
13. Ankara Valiliği (Valilik) 29/2/2016 tarihinde soruşturma izni verilmemesine karar vermiştir.
14. Cumhuriyet Başsavcılığı, Valilik kararında gösterilen hususlara işaret ederek 7/3/2016 tarihinde itiraz yolu kapalı olmak üzere dosyanın işlemden kaldırılmasına karar vermiştir.
B. Tam Yargı Davasıyla İlgili Süreç
15. Başvurucu; vekili aracılığıyla İçişleri Bakanlığına verdiği 8/12/2015 tarihli dilekçesinde miting öncesinde asgari güvenlik önlemlerinin alınmadığını, saldırıda yaralanan kişilere acil sağlık hizmetlerinin yeterince sağlanmadığını hatta bu hizmeti yerine getiren kişilere güvenlik güçlerinin gazla müdahalede bulunduğunu ve bu müdahale nedeniyle cankurtaranların olay yerine geç ulaştığını iddia ederek İçişleri Bakanlığından 1.000.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
16. İçişleri Bakanlığı başvuruya cevap vermemiştir.
17. Başvurucu 5/4/20216 tarihinde, İçişleri Bakanlığına yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesine ilişkin işlemin iptal edilerek lehine 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle Ankara 6. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmıştır. Sözü edilen davada bir vekil tarafından temsil edilen başvurucu, basında yer alan bazı haberleri de esas alarak özetle şu iddialarda bulunmuştur:
i. Güvenlik güçlerine mitinge katılması beklenen kişi sayısı 100.000 olarak bildirilmiş ve buna göre mitingin güvenliğinin planlanması istenmiştir ancak güvenlik güçleri, canlı bomba saldırısı olabileceğe dair istihbarat bilgilerine rağmen mitinge katılacak kişilerin güvenliğini sağlamak için yeterli önlem almamış ve istihbarat bilgilerini mitingi düzenleyen kişilerle paylaşmamıştır.
ii. 08.30-16.00 saatleri arasında yapılması planlanmasına rağmen Valilik, mitingin yapılacağı zaman dilimini saat 12.00-16.00 olarak değiştirmiştir.
iii. Miting için toplanma alanı olan tren garında ve yürüyüş güzergâhında herhangi bir tedbir alınmamıştır. Tren garı çevresinde toplanan kişilerin üzeri -olağan uygulamaya aykırı olarak- aranmamıştır. Patlamalar nedeniyle güvenlik güçlerine mensup herhangi birinin yaralanmaması olay yerinde hiçbir polis bulunmadığının kanıtıdır.
iv. Mitinge katılmak için şehir dışından gelen kişileri taşıyan otobüsler olağan uygulamaya aykırı olarak kimlik kontrolü ve arama için durdurulmamıştır.
v. Olay günü askerî personel canlı bomba konusunda uyarılmıştır.
vi. Kardeşiyle yaptığı telefon görüşmesinde son kez görüştüklerini söyleyen Y.E.A., canlı bomba olarak güvenlik güçlerince aranan ve istihbarat birimlerinin takibindeki bir kişidir.
vii. Olaydan iki yıl önce Başbakanlık İletişim Merkezine canlı bombalardan biri hakkında ihbar yapılmıştır.
viii. DEAŞ adına canlı bomba saldırısı yapacakların isimlerini içeren liste bir siyasi parti tarafından Başbakan'a gönderilmiştir.
ix. Cumhuriyet Başsavcılığının olay hakkında yürüttüğü soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Y.Ş.nin beyanlarına göre canlı bombaları taşıyan araç trafik polislerince yolda durdurulmuştur. Güvenlik sorgusuna ve yapılan aramaya rağmen canlı bombalar Ankara'ya ulaşabilmiştir.
x. Cumhuriyet Başsavcılığı 27/10/2015 tarihinde, DEAŞ üyesi oldukları iddiasıyla yirmi yedi kişi hakkında kamu davası açmıştır. İddianameye göre Ankara'dan DEAŞ'a katılımlar hakkında 2014 yılında bir soruşturma başlatılmış ve bu soruşturma kapsamında aralarında saldırının planlayıcısı olarak aranan İ.B.nin de bulunduğu şüphelilerin iletişimleri dinlenip kayda alınmıştır.
xi. Güvenlik güçleri, olaydan sonra ölenlerin, yaralananların ve yaralılara yardım edenlerin üzerine gaz bombası atmış; cankurtaranların olay yerine ulaşmasını ve ilk yardım çalışmalarını fiilen engellemiştir. Güvenlik güçlerinin müdahalesinin başvurucunun yaralanmasına etkisi, ilerleyen aşamalarda tespit edilebilecektir.
xii. Saldırının gerçekleşmesinden sonra haklarında ön inceleme yapılan bazı kolluk amirleri görevden uzaklaştırılmıştır.
xiii. Saldırının gerçekleşmesinde siyasal gelişmeler de etkili olmuştur.
18. Delil olarak canlı bomba saldırısını gerçekleştiren kişiler hakkında yürütülen ceza soruşturmasına istinat eden başvurucu; İdare Mahkemesinden DEAŞ saldırılarına ilişkin uyarı yazılarının ilgili yerlerden getirtilmesini, DEAŞ ile ilgili istihbarat bilgilerinin temini için Millî İstihbarat Teşkilatı ile yazışma yapılmasını, Şanlıurfa'nın Suruç ilçesindeki canlı bomba saldırısını gerçekleştiren A.A. hakkında terör örgütü üyeliği nedeniyle daha önce yürütülmüş soruşturma dosyasının celbini, Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığıyla yazışma yapılarak DEAŞ faaliyetleri hakkında yürütülen soruşturma dosyalarının istenmesini, olay nedeniyle yürütülen disiplin soruşturmalarına ilişkin dosyaların İçişleri Bakanlığından getirtilmesini, bir siyasi partinin mitingine ve binalarına yapılan saldırılar ile Suruç'ta gerçekleşen saldırılar hakkında yürütülen soruşturmalar hakkında Bakanlıktan bilgi istenmesini, askerî personelin saldırı öncesinde canlı bomba konusunda uyarılıp uyarılmadığı hususunda Millî Savunma Bakanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığıyla yazışma yapılmasını, mitinge katılan kişilerin güvenliğinin sağlanması için miting öncesinde yapılan planlamalara, alınan fiilî tedbirlere, kararlara ve istihbarat bilgilerine, miting için şehir dışından gelenleri taşıyan otobüslerin aranıp aranmadığına ilişkin tüm bilgi ve belgelerin (yazışmalar, görüntü kayıtları, fotoğraflar, telsiz ve telefon görüşmelerine ilişkin kayıtlar) Valilik ile Ankara Emniyet Müdürlüğünden temin edilmesini istemiştir.
19. İçişleri Bakanlığı öz itibarıyla yaşanan olay hakkında yapılmış bir ihbarın bulunmadığını, idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan bir güvenlik açığı olmadığını, idarenin üzerine düşen dikkat ve özeni gösterdiğini, olayın bir terör saldırısı olduğunu, patlamaların miting alanı dışında ve miting için kararlaştırılan zaman diliminden önce yaşandığını, Anayasa'nın devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerin yetkililer üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamayacağını, uyuşmazlığın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun çerçevesinde çözülmesi gerektiğini, 5233 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra idarenin terör olaylarından kaynaklanan zararlar dolayısıyla sosyal risk ilkesi çerçevesinde dahi sorumlu tutulamayacağını ve manevi zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında olmadığını savunmuştur.
20. Olay günü saat 08.00'den itibaren alınan tedbirlere, görevlendirmelere, taleplere, istişarelere, trafik düzenlemelerine,toplantı ve gösteri yürüyüşünde yapılması gereken tüm iş ve işlemlere ilişkin bilgi ve belgeler İçişleri Bakanlığı tarafından İdare Mahkemesine gönderilmiştir.
21. Başvurucu yukarıda bahsi geçen ön inceleme raporunun bir örneğini içeren CD'yi 2/8/2016 tarihinde İdare Mahkemesine sunmuştur.
22. İdare Mahkemesi yürüttüğü yargılama sonunda olayın bir terör eylemi olduğunu ve idari hizmetin işleyişine ilişkin kusur bulunmadığını belirterek sosyal risk ilkesi çerçevesinde başvurucuya dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte 25.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:
“...
...[O]layın bir terör eylemi olduğunun anlaşılması (İdarenin hizmetin işleyişine ilişkin kusurunun bulunmadığının tespit edilmesi) karşısında, terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup, 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanmayan ilgilinin ileri sürdüğü manevi zarara bağlı tazminat talebine ilişkin uyuşmazlığın, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Kanunun öngördüğü usullere tabi olarak manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemenin yapılması gerekmektedir.
...
Bu durumda, davacının olay yerinde bacağından yaralandığı, bacağına saplanan şarapnelin ameliyatla alındığı, şarapnelin kemiği parçaladığı, bacağına vida takıldığı, patlama nedeniyle kulağında duyum azlığı oluştuğu, uzun süre hastanede tedavi gördüğü, dosya içerisindeki bilgi ve belgelere göre 3 aylık sağlık raporu aldığı ve yaşanan olayların etkisi nedeniyle davacının ağır elem ve üzüntü içerisinde kaldığı anlaşıldığından, olay nedeniyle duyulan acı, üzüntü ve ruhsal sıkıntının giderilmesi için çekilen manevi üzüntü ve ızdıraba karşılık olarak 25.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesinin uygun olacağı sonucuna varılmıştır.
...”
23. Hem başvurucu hem de İçişleri Bakanlığı, İdare Mahkemesince verilen karar aleyhine istinaf başvurusunda bulunmuştur.
24. Başvurucu; istinaf istemine ilişkin dilekçesinde ön inceleme raporundaki tespit ve değerlendirmelerden de söz ederek olayda idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu, güvenlik güçlerinin patlamalardan sonraki müdahalelerinin saldırının sonuçlarını ağırlaştırdığını, yaşadığı travmaların devam ettiğini, hükmedilen manevi tazminatın yetersiz olduğunu, hükmedilen tazminata idareye başvuru yaptığı tarihten itibaren faiz işletilmesi gerektiğini iddia etmiştir.
25. İçişleri Bakanlığı istinaf istemine ilişkin dilekçesinde daha önceki savunmalarını tekrar edip husumetin Valiliğe yöneltilmediğini, saldırıyı gerçekleştiren kişiler hakkında açılan ceza davasının sonucunun beklenmesi gerektiğini, saldırının beklenen bir durum olmadığını ve emsal davalarda hükmedilen manevi tazminatlara nazaran hükmedilen tazminatın fahiş olduğunu öne sürmüştür.
26. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi (Daire) başvurucunun ve İçişleri Bakanlığının istinaf istemlerini reddederek usul ve yasaya uygun bulduğunu belirttiği İdare Mahkemesi kararını 23/5/2018 tarihinde onamıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 27/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu; devletin kusuru nedeniyle önleyemediği terör saldırısı sonucu yaralandığını, kusur sorumluluğuna istinaden dava açtığını ancak İçişleri Bakanlığınca yaptırılan ön inceleme kapsamında hazırlanan ön inceleme raporu dikkate alınmadan ve olayda hizmet kusurunun neden bulunmadığı açıklanmadan karar verildiğini, istinaf isteminin Daire tarafından gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini belirterek adil yargılanma, yaşam ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
a. Uygulanabilirlik ve İddiaların Nitelendirilmesi Yönünden
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğine yönelik şikâyetlerinin özü, yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine yöneliktir. Bu nedenle başvurucunun bütün iddiaları aslında yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. O hâlde başvuruda incelenmesi gereken ilk husus başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenip incelenemeyeceği meselesidir.
30. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20).
31. Ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuru da somut olayın koşulları dikkate alınarak -mağdura karşı gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin amacı gibi- yaşam hakkı kapsamında incelenebilir (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 109). Bu değerlendirme yapılırken eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliği olup olmadığı ve maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçlarının değerlendirilmesi gerekir (Yasin Ağca, § 110).
32. Başvuruya konu olay, miting için toplanan kalabalığın bulunduğu bir yerde üzerindeki patlayıcı maddeleri patlatan iki kişinin saldırısı sonucu gerçekleşmiş ve öldürücü niteliği konusunda şüphe bulunmayan bu saldırı nedeniyle pek çok kişi ölmüş, aralarında başvurucunun da bulunduğu birçok kişi de yaralanmıştır. Bu sebeple başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
33. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.”
34. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
b. İncelemenin Kapsamı Yönünden
35. Başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılması sonrasında incelemenin kapsamı belirlenmelidir.
36. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
37. Anılan pozitif yükümlülükler kapsamında devlet, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51). Sözü edilen koruma ödevini yerine getirilebilmesi için devletin:
i. Yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal ve idari çerçeve oluşturması (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149),
ii. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda, görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler alması (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53),
iii. Önceden belirlenebilir bir veya daha fazla bireyin yaşamına yönelik bir tehdit söz konusu olmasa bile kişilerin yaşamını korumak için genel güvenlik tedbirleri alması gerekir (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, B. No: 2013/1280, 28/5/2014, § 59).
38. Bununla birlikte özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında sözü edilen pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53) ve yaşam hakkının gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsamında alınacak tedbirlerin belirlenmesi idari ve yargısal makamların takdirinde olan bir husustur. Hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması adına pek çok yöntem benimsenebilir ve mevzuatta düzenlenmiş herhangi bir tedbirin yerine getirilmesinde başarısız olunsa bile pozitif yükümlülükler diğer bir tedbirle yerine getirilebilir (Bilal Turan ve diğerleri (2), B. No: 2013/2075, 4/12/2013, § 59).
39. Başvurucu, yaşam hakkının usul boyutu yanında devletin kusuru nedeniyle gerçekleşen terör saldırısı sonucu yaralandığından yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ne var ki bu iddia hakkında değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikteki kanıt, Anayasa Mahkemesinin elinde bulunmamaktadır. Bu nedenle yaşam hakkı kapsamında yapılacak inceleme yaşam hakkının usul boyutuyla sınırlı olacaktır.
c. Kabul Edilebilirlik
40. İdare Mahkemesi yürüttüğü yargılama sonunda başvurucuya dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 25.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiş ve bu karar Daire tarafından onanmıştır. Bu nedenle -yaşam hakkının maddi boyutu yönünden inceleme yapılamayacak olsa da- başvurucunun mağdur sıfatının ortadan kalkıp kalkmadığının değerlendirilmesi gerekir.
41. Sözü edilen değerlendirme öncesinde belirtilmesi gerekir ki Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerini dikkate alarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelemektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevini (öldürmeme yükümlülüğü) içerirken pozitif yükümlülük hem her türlü tehlikeye karşı bireylerin yaşam hakkını korumayı (yaşamı koruma yükümlülüğü) hem de olayın niteliğine -yaşam hakkının kasten ihlal edilip edilmediğine- bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalar yürüterek olayı soruşturma ve gerektiğinde ihlale uygun karşılık gelen yeterli yaptırımlara karar verme (usul yükümlülüğü) yükümlülüğünü içermektedir (Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, § 58). Bu sebeple devletin bir ölümden kusursuz sorumluluk ilkeleri gereğince sorumlu olunduğuna ilişkin iddianın yaşam hakkı kapsamında incelenmesi mümkün değildir.
42. Somut olayda olduğu gibi yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği hâllerde -bazı istisnaları bulunsa da- idari makamlar veya derece mahkemeleri tarafından ödenmesine karar verilen tazminatın başvurucuların mağdur sıfatını ortadan kaldırabilmesi için yaşam hakkının ihlalinin idari makamlar veya derece mahkemelerince açıkça veya en azından öz itibarıyla tespit edilmesi ve tazminat olarak ödenmesine karar verilen meblağın Anayasa Mahkemesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinde hükmettiği meblağlarla uyumlu olması gerekir.
43. İdare Mahkemesi yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği yönünde bir tespitte bulunmamış, idarenin kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca olaydan sorumlu olduğunu kabul etmiştir. Bu sebeple başvurucunun mağdur sıfatının ortadan kalkmadığı açıktır. Ayrıca başvuruda herhangi bir kabul edilemezlik nedeni tespit edilmemiştir.
44. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
45. Yaşam hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarında makul derecede ivedilik ve özen şartının yerine getirilmesi, dolayısıyla derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede bir inceleme yapıp yapmadıklarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Perihan Uçar, B. No: 2013/5860, 1/12/2015, § 52).
46. Öte yandan söz konusu özen şartının yerine getirilmesi, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
47. Başvurucu; İçişleri Bakanlığına yaptığı 7/12/2015 tarihli başvuruda miting öncesinde asgari güvenlik önlemlerinin alınmadığını, saldırıda yaralanan kişilere acil sağlık hizmetlerinin yeterince sağlanmadığını hatta bu hizmeti yerine getiren kişilere güvenlik güçlerinin gazlı müdahalede bulunduğunu, bu müdahale nedeniyle cankurtaranların olay yerine geç ulaştığını, bir başka ifadeyle kendisi de dâhil mitinge katılan kişilerin yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığını ileri sürmüştür.
48. Yaptığı başvuru zımnen reddedilen başvurucu, açtığı tam yargı davasında da davalı idarenin yaşamı koruyucu önlemleri almadığına ilişkin birçok iddiada bulunmuştur. Başvurucu ayrıca söz konusu iddialar yönünden elinde bulunmayan bazı delillerin toplanmasını talep etmiş ve ön inceleme raporunun bir örneğini İdare Mahkemesine sunmuştur.
49. İdare Mahkemesi, olayın bir terör eylemi olduğunu ve idari hizmetin işleyişine ilişkin olarak kusurun bulunmadığının tespit edildiğini -parantez içinde de olsa- belirterek sosyal risk ilkesi çerçevesinde başvurucuya dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte 25.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiş ancak anılan sonuca nasıl vardığı konusunda herhangi bir gerekçe sunmamıştır. Ayrıca İdare Mahkemesince verilen karardan, başvurucunun toplanmasını istediği delillerin toplanıp toplanmadığı ve başvurucu tarafından sunulanlar da dâhil delillerin İdare Mahkemesince değerlendirilip değerlendirilmediği anlaşılamamıştır.
50. Başvurucu, ön inceleme raporundaki tespit ve değerlendirmelerden hareketle olayda davalı idarenin yaşamı koruyucu önlemler almadığına ve güvenlik güçlerinin patlamalardan sonraki müdahalelerinin saldırının sonuçlarını ağırlaştırdığına yönelik iddialarını istinaf isteminde de dile getirmiş ancak Daire, başvurucunun iddiaları yönünde açık bir değerlendirme yapmadan usul ve yasaya uygun bulduğunu belirttiği İdare Mahkemesi kararını onamıştır.
51. Başvurucunun açtığı tam yargı davasında idarenin yaşam hakkını koruyucu tedbirler almamasına yani olayda yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine dayandığı gözetildiğinde uyuşmazlığın çözümü için gerekli delillerin toplanması ve başvurucunun anılan iddialarının karşılanması gerektiği açıktır. Bu nedenle derece mahkemelerinin Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği dikkat ve özende inceleme yapmadıkları sonucuna varılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal iddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
53. Başvurucu; lehine hükmedilen tazminat miktarının manevi tatmin ve onarımı sağlamaktan uzak olduğunu, ayrıca tazminata uygulanacak faizin idareye başvuru tarihinden itibaren işlemesi gerektiğini belirterek maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı ile hukuk devleti ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
54. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi nedeniyle başvurucunun anılan iddiaları yönünden ayrı bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
55. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
56. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
57. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.No:2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
58. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
59. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
60. İncelenen başvuruda başvurucunun yaşamını koruyucu önlemleri almayan idarenin, yaralanmasına neden olan olaydan kusuruna istinaden sorumlu olduğuna ilişkin iddiaları yönünden uyuşmazlığın çözümü için gerekli delillerin toplandığının İdare Mahkemesince verilen kararda ortaya koyulamaması, mevcut delillerin anılan kararda değerlendirilmemesi ve başvurucunun zikredilen iddialarının derece mahkemelerince verilen kararlarda karşılanmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
61. Bu durumda yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 6. İdare Mahkemesine (E.2016/1565, K.2017/1491) gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
62. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır (benzer değerlendirme için bkz. Fatma Turan, B. No: 2014/7804, 10/6/2020, § 96).
63. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin Ankara 6. İdare Mahkemesine (E.2016/1565, K.2017/1491) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
27/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.