Özet:
- Sahte araç satışında noter tarafından anlaşılabilecek olguların varlığı halinde noterin sorumluluğu söz konusudur.
- Somut olayda; Özel Daire bozma ilamında belirtildiği üzere, dosya arasındaki bilgi ve belgelerden, Adli Tıp Kurumu Adli Belge İnceleme Şube Müdürlüğünün raporunda, sahte oldukları anlaşılan belgelerin sahtecilik işlemlerinin ilk bakışta dikkati çekmeyebileceği ancak, ilgililerince yapılacak kontrollerde anlaşılabilir nitelikte olduğunun belirtilmiş olması;
- Jandarma Kriminal raporunda ise, fenni muayene ilişik kesme belgesinde bulunması gereken şasi no ve silindir hacmi hanelerinin doldurulmadığı, motorlu araç trafik tescil belgesinde hologram ve soğuk mühür izinin orijinalinden farklılıklar gösterdiğinin belirtilmiş olması karşısında ve her iki bilirkişi raporundaki ifadeler birlikte değerlendirildiğinde;
- Davalının kusursuz sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde illiyet bağının tamamen kesilmediği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan, belgelerdeki eksiklikleri davacının da görebileceği gözetilerek zarar belirlenmeli ve belirlenecek zarardan müterafik kusur da değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, davanın tümden reddi doğru bulunmamış ve kararın bozulması gerekmiştir.
Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 19.04.2011 tarih ve 2007/39 E., 2011/108 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 04.07.2012 tarih, 2011/8636 E., 2012/11605 K. sayılı ilam ile;
"...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine, özellikle davaya konu olayın niteliği itibariyle davacının kişilik haklarının zarar gördüğü kabul edilemeyeceğinden manevi tazminat isteminin reddine ilişkin bölüme yönelik temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davacının maddi tazminata yönelik temyiz itirazlarına gelince:
Dava, sahte belgelerle yapılan araç satışı nedeniyle uğranılan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm; davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, kendini malik olarak tanıtan dava dışı Ertuğrul Ünal adlı şahıstan, davalı Notere ait Noterlikte düzenlenen araç satış sözleşmesi ile 07 GC 166 plakalı aracı satın aldığını, aracın çalıntı olduğunun ortaya çıkması nedeniyle zarara uğradığını belirterek; satış bedeli, noter masrafları ve manevi tazminat istemlerinde bulunmuştur.
Davalı, kanun ve yönetmelikte belirtilen belgeler incelendikten sonra satış ve devir işlemlerinin gerçekleştirildiğini, yapılan işlemlerde bir kusurunun bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; vergi dairesi tarafından tanzim edilmiş gibi gösterilen ilişik kesme belgesinde, aracın şasi ve silindir hacminin yer almadığı anlaşılmış ise de; yaptırılan bilirkişi incelemeleri ile satışa esas alınan tescil belgeleri, ilişik kesme belgesi ve sürücü belgesinin sahte olarak tanzim edildiği, mahkemeye kanaat veren ve hükme esas alınan Jandarma Kriminal raporunda aldatma kabiliyetlerinin bulunduğunun tespit edildiği belirtilerek, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden; Adli Tıp Kurumu Adli Belge İnceleme Şube Müdürlüğünün raporunda; sahte oldukları anlaşılan belgelerin sahtecilik işlemlerinin ilk bakışta dikkati çekmeyebileceği ancak, ilgililerince yapılacak kontrollerde anlaşılabilir nitelikte olduğunun belirtildiği, Jandarma Kriminal raporunda ise; fenni muayene ilişik kesme belgesinde bulunması gereken şasi no ve silindir hacmi hanelerinin doldurulmadığı, motorlu araç trafik tescil belgesinde hologram ve soğuk mühür izinin orijinalinden farklılıklar gösterdiği belirtilmiştir. Her iki bilirkişi raporundaki ifadeler birlikte değerlendirildiğinde; davalının kusursuz sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde illiyet bağının tamamen kesilmediği anlaşılmaktadır. Belgelerdeki eksiklikleri davacının da görebileceği gözetilerek, belirlenecek zarar kapsamından müterafik kusur da değerlendirilerek uygun bir indirim yapılması gerekirken, davanın tümden reddi doğru bulunmamış ve kararın bozulması gerekmiştir..."
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü.
Dava; sahte belgelerle yapılan araç satışı nedeniyle uğranılan maddi zararın, işlemi yapan davalı noterden tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin Manisa 3. Noterliği tarafından tanzim edilen 20/01/2006 tarih ve 641 yevmiye numaralı araç satım sözleşmesi ile 07 GC 166 plakalı vasıtayı 3. kişiden satın aldığını, bilahare satışa konu aracın çalıntı olduğunun ortaya çıktığını, aracı Dazkırı Emniyetine teslim ettiğini, böylece satışın yapıldığı tarihte Manisa 3. Noteri olan davalının gözetim ve denetim yükümlülüğünü yerine getirmediğinden zarara uğradığını, noterlerin, Noterlik Kanunu'nun 162. maddesi uyarınca kusursuz olarak da sorumlu bulunduklarını ileri sürerek, 20.500 TL satım bedeli, 448.49 TL noterlik masrafı ve 5.000 TL munzam zarar ve manevi tazminat olmak üzere toplam 25.948,49 TL'nin satış tarihi olan 20/01/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı noterden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı noter vekili, davaya bakmaya Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğunu, haksız fiile dayalı davada zamanaşımı süresinin dolduğunu, Karayolları Trafik Kanunu ve Yönetmeliğinde belirtilen belgeler incelendikten sonra satış ve diğer işlemlerin gerçekleştirildiğini, ceza soruşturmasında müvekkili hakkında kovuşturma izni verilmediğini, noterlerin, Noterlik Kanunu'nun 162. maddesinde düzenlenen kusursuz sorumluluğunun noter adına yapılan işlemleri kapsamadığını, kusurlu ve kusursuz sorumluluk hallerinin oluşmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
İhbar olunan Axa Oyak Sigorta A.Ş vekili, müvekkil şirketin, Noterler Birliğine üye noterler için hukuki mali mesuliyet poliçesi düzenlendiğini, zararı varsa bu zararın üçüncü şahıslarca düzenlenmiş sahte evraktan dolayı oluştuğunu, üçüncü kişinin fiilinin zararla noter çalışanı arasındaki illiyet bağını kestiğini, dolayısıyla noterin sorumluluğunu ortadan kaldırdığını belirterek davanın reddini, ayrıca ihbar olunan konumunda olduklarından haklarında hüküm tesis edilmemesini talep etmiştir.
Yerel mahkemece; davanın, noterde sahte belgelerle çalıntı otomobil satış işleminden kaynaklanan zararın tahsili isteminden ibaret olduğu, Manisa 3. Noteri olan davalı tarafından 20/01/2006 tarihinde, 641 yevmiye ile, alıcı davacıya ait nüfus hüviyet cüzdanı, satıcı dava dışı Ertuğrul Ünal'a ait sürücü belgesi, ilişik kesme belgesi ve trafik tescil belgelerine dayalı olarak davacıya yapılan devirle ilgili araç satış sözleşmesi tanzim edildiği, bilahare satış sözleşmesine konu aracın çalıntı olduğunun, satışa esas alınan belgelerin ise sahte olduğunun ortaya çıktığı hususlarının tartışmasız bulunduğu, satış sözleşmesinde satıcı olarak gösterilen ve sürücü belgesi olarak sunulan Ertuğrul Ünal hakkında yapılan soruşturma sonunda, davalı noterlikçe yapılan satış sözleşmesi işlemi sırasında Ertuğrul Ünal'ın kimlik bilgilerinin kullanıldığı, Ertuğrul Ünal'ın böyle bir sözleşmeye katılmadığı, Ertuğrul Ünal adına tanzim edilen belgelerin sahte olduğu gerekçesiyle, Ertuğrul Ünal hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, Vergi Dairesi tarafından tanzim edilmiş gibi gösterilen ilişik kesme belgesinde aracın şasi ve silindir hacminin yer almadığı, satışa esas alınan tescil belgeleri, ilişik kesme belgesi ve sürücü belgesinin sahte olarak tanzim edildiği, aldatma kabiliyetlerinin bulunduğu mahkemece kanaat veren ve hükme esas alınan, Jandarma Bölge Kriminal raporu ile belirlendiği, işlem tarihi itibariyle, mevcut alt yapı ve teknolojik donanıma göre davalı noterin belirtilen belgeleri esas almak suretiyle satış sözleşmesi tanzim etmesinde bir usulsüzlük bulunmadığı, başka bir deyimle davalı noterin bu belgelerin dışında araştırabileceği bir durum olmadığı, 1512 Sayılı Noterlik Kanunu'nun 162. maddesi doğrultusunda noterler, bir işin yapılmasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumluluklarının bulunduğu, noterlerin kusursuz sorumluluğu kabul edilmiş ise de; zarar ile noterin eylemi arasında uygun illiyet bağı kesildiği takdirde işlemi yapan noterin sorumlu olmayacağı, iğfal kabiliyeti olan, sahte belge düzenleyen üçüncü kişinin ağır kusuru nedeniyle bu illiyet bağının kesilmiş olacağı, olayda davalı noterce tanzim edilen satış sözleşmesine esas alınan belgelerin iğfal kabiliyetine haiz olacak şekilde sahte olarak üçüncü kişi tarafından tanzim edildiği ortaya çıktığından, satış işlemini yapan davalının bir sorumluluğu bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Verilen karar yukarıda belirtilen nedenlerle bozulmuştur.
Mahkemece; önceki gerekçeler tekrar edilerek kararda direnilmiştir.
Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Bozma ve direnme kararlarının kapsamına göre Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Davalı noterin kusursuz sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde illiyet bağının kesilip kesilmediği; buradan varılacak sonuca göre davacı lehine hükmedilecek tazminatta kusur indirimi yapılıp yapılmayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Somut olayda; uyuşmazlığa etkili ayrıntıları kısaca incelemekte yarar bulunmaktadır.
Davacı, kendini malik olarak tanıtan dava dışı Ertuğrul Ünal adlı şahıstan, davalı notere ait noterlikte düzenlenen araç satış sözleşmesi ile araç satın aldığını, aracın çalıntı olduğunun ortaya çıkması nedeni ile uğradığı zararın tazminini istemiştir.
Davalı noter; kanun ve yönetmelikte belirtilen belgeler incelendikten sonra satış işleminin yapıldığını, yapılan işlemlerde kusurunun bulunmadığını savunmuştur.
Vergi Dairesi tarafından tanzim edilmiş gibi gösterilen ilişik kesme belgesinde, aracın şasi ve silindir hacminin yer almadığı, satışa esas alınan tescil belgeleri ilişik kesme belgesi ve sürücü belgesinin sahte olarak tanzim edildiği, Jandarma Kriminal Laboratuarından alınan raporda satışa esas belgelerin aldatma kabiliyetine haiz olduğu, 06/09/2010 tarihinde Adli Tıptan alınan raporda "dosya kapsamında sahte oldukları belirtilen belgelerin sahtecilik işlemlerinin ilk bakışta dikkat çekmeyebileceği, ancak, ilgililerce yapılacak tetkik ve kontrollerde anlaşılabilir nitelikte olduğu görülmekle birlikte iğfal kabiliyetini haiz olup olmadığı hususunun olayın gelişimi, belgenin mevcut durumu, ibraz ve kabul koşulları, ilgili mevzuat ve tüm adli soruşturma kapsamı birlikte değerlendirilerek mahkemece yorumlanmasının uygun olacağı sonucuna varıldığını" bildirmiştir. Davacı hakkında suç eşyasını satın almak eyleminden yapılan soruşturma sonucunda açılan kamu davasında davacının üzerine yüklenen suçun kasten işlenmediği, dolayısıyla suçun manevi unsurunun gerçekleşmediği gerekçesiyle, davacının beraatına karar verilmiştir. Davalı hakkında yapılan soruşturma sonucunda Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 07/09/2006 tarihli olurlarıyla 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun 153. maddesi uyarınca kovuşturma izni verilmesine gerek duyulmamıştır.
Dava, özü itibari ile Noterlik Kanunu'nun 162. maddesine dayalı noterin sorumluluğuna ilişkin maddi tazminat davasıdır.
İşin esasına geçilmeden önce konuyu düzenleyen hukuki mevzuatın irdelenmesinde fayda görülmüştür.
Noterlik Kanunu'nun 1. maddesi gereğince; noterliğin bir kamu hizmeti niteliğinde bulunduğu, hukuki güvenliği sağlamak ve anlaşmazlıkları önlemek için işlemleri belgelendiren bir kurum olduğu belirtilmiştir. Görevi belge ve işlemlere resmiyet kazandırmak olan noterlerin yaptıkları işlemler dolayısıyla meydana gelecek zararlardan ötürü sorumlu tutulması bir zorunluluk olarak kendini göstermektedir. Noterlerin yaptıkları hizmet dolayısıyla sorumlulukları ilk olarak, mülga 3456 sayılı Noterlik Kanunu'nun 64. maddesi hükmü ile düzenlenmiştir. Halen yürürlükte bulunan 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nda ise, 162. maddede noterlerin hukuki sorumlulukları hüküm altına alınmıştır. Bu iki hüküm arasında çok büyük farklılıklar bulunmamaktadır. Noterlik Kanunu'nun 162. maddesinde kusurdan söz edilmemiştir. Bu sebeple noterlerin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. (Nart Serdar, Noterlerin Hukuki Sorumluluğu, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt.11 Özel s. 2009, s.425-452, Düzgün Aslan Ülgen, Noterlerin Mesleki Sorumluluk Sigortası s. 492, 494- Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C.XVII, Y. 2013, s. 1-2)
Buradaki sorumluluğun 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 66. (818 sayılı Borçlar Kanunu 55) maddesindeki sorumluluğun ağırlaştırılmış şekli olduğu olduğu sonucuna varılmaktadır.
Noterliğin bir kamu hizmeti olduğunu belirten kural, aynı zamanda noterin görev ve yetkilerini de düzenlemektedir. Bu derece önemli görev ve işlevleri nedeniyle sorumluluklarının da buna paralel biçimde düzenlenmesi gerekmiştir. Bundan dolayı noterin yapacağı işler son derece sıkı kural ve şekil şartlarına bağlanmıştır. Öte yandan; bir güven kurumu olan ve yaptıkları işlerde uzman olan noter, devlet adına bir takım kamusal yetkileri de kullanmak suretiyle; belgeleri ve beyanları resmileştiren ve aksinin kanıtlanmasını güçleştiren hatta neredeyse imkansız hale getiren, hukuki sonuçlar doğuracak belgelerin düzenlenmesi yetkisiyle donatılmıştır. Noterlik Kanunu'nun 82. ve İcra İflas Kanunu'nun 38. maddeleri gereğince; noterlerin düzenlemiş oldukları belgelere ispat gücü ve icra edilebilirlik açısından, özel ve ayrıcalıklı bir konum verilmiştir. Bu kadar önemli bir işin yapılmasıyla yetkili kılınan noterlerin sorumluluklarının da düzenlemeye paralel olması gerekir. Noterlerin uzmanlığına inanan ve güvenen iş sahipleri, yapılan iş ve işlemlerin tam ve sağlıklı olduğu konusunda kuşku duymamalıdırlar. Bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar doğmuşsa noterin bundan sorumlu olması doğaldır. (Tanrıver Süha, Noterlik Hukukuna İlişkin İncelemeler, 1993-2011, s. 53, 61, 82,85).
Noterlik Kanunu'nun 162. maddesinde kusurdan hiç bahsedilmemiştir. Bu anlamda "Noterlik Kanunu'nun gerekçesinde "… kusurlu eylemleriyle…" deyimi kullanılmış, ancak Millet Meclisi Geçici Komisyonu'nda değişiklik yapılarak sözü geçen deyim metinden çıkarılmış ve "Borçlar Kanunu'ndaki sisteme uygunluk sağlanması" gerekçe olarak gösterilmiştir." (MMTD, C. 18, Dönem 3, S. Sayısı. 130, Noterlik Kanunu Gerekçesi, s. 14- Düzgün Aslan Ülgen, Noterlerin Mesleki Sorumluluk Sigortası, s. 495, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C.XVII, Y. 2013, s. 1-2)
Noterlik bir güven kurumudur. Buna paralel olarak noterlerin, ağır bir sorumluluğa tabi tutulması, kendilerine yüklenen işlerin önemi ve yanlış yapılmasından dolayı büyük zararların doğması tehlikesinin bulunması ve noterlik işlemlerinin sağlamlığı hususunda iş sahiplerine garanti verme gerekliliği düşüncesine dayanmaktadır.
Doktrinde; "Noterlerin hukuki sorumluluğunun, nitelik itibarıyla ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu olduğu ifade edilmektedir." (Tanrıver Süha, a.g.e.1993-2011, s.79)
Bilindiği üzere; Borçlar Kanunu ve Medeni Kanun'da öngörülen "olağan sebep sorumluluğu" objektif bir özen gösterme ödevinin yerine getirilmesine dayanır. Bunların çoğunda bu özen ödevinin yerine getirildiğini veya özen ödevi yerine getirilseydi dahi, yine de zararın ortaya çıkacağı kanıtlamak suretiyle sorumluluktan kurtulmak kabildir.
Doktrinde Tandoğan, noterlerin hukuki sorumluluğu hakkında; "İşlenen yolsuzluklar istihdam ettiği memurlar tarafından yapılmış olsa bile noterlerin işlerinin yapılmamasından veya hatalı veya eksik yapılmasından dolayı zarar gören alakalılara karşı mali mes'uliyetleri vardır." Müşahede olunduğu üzere bu hükümde, notere müstahdeminin ika ettiği zarar dolayısıyla kurtuluş beyyinesi getirmek imkanı tanınmamaktadır; bu bakımdan noterin mes'uliyeti Borçlar Kanunu md. 55'e nisbetle daha ağırdır. Noterlerin böyle bir ağır mes'uliyete tabi tutulması, onlara tevdi edilen muamelenin yanlış yapılmasında büyük zararlar doğması tehlikesinin bulunması ve noterlerin muamelelerinin sağlamlığı hususunda iş sahiplerine teminat bahşetmenin gerekmesi mülahazasıyla haklı gösterilebilir; kaldı ki, noterlerin veya müstahdemlerinin fiillerinden doğan zarardan Devletin mes'ul olmayacağı da kabul edilmektedir. 3456 sayılı K. md. 64. noterin müstahdemlerinin fiillerinden mes'ul tutulması için bunların kusurunu da şart kılmamıştır; ancak zararın noterliğe ait işlerin yapılmamasından veya hatalı veya eksik yapılmasından husule gelmesi gerekmektedir. 1512 sayılı K.md 162 f. I, noterin yardımcılarının eylemlerinden sorumlu tutulması için bunların kusurunu da şart kılmamıştır. Şeklinde görüşünü belirtmiştir. (Tandoğan Haluk- Türk Mes'uliyet Hukuku-Akit Dışı ve Akdi Mesuliyet, Ankara 1961- s.132, Kusura Dayanmayan Sözleşme dışı Sorumluluk Hukuku, Ankara 1981 s. 85)
Bu sorumluluğun niteliği ve somut olay yönünden değerlendirilmesine geçilmezden evvel kusursuz sorumluluğa ilişkin temel ilkeler üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır.
Kusursuz sorumlulukta; sorumluluğun şartları sorumluluğu düzenleyen hükümlerin her birinde ayrı ayrı belirtilmiştir. (Borçlar Kanunu'nun genel sorumluluk hükümleri dışında). Her birinde sorumluluğun kapsamı bu husustaki şartları belirleyen hükmün (normun) koruma amacıyla sınırlıdır. Bu sınırın dışında kalan zararların tazmini hüküm (norm) kapsamı dışında kalır. Diğer bir ifadeyle kanunun koruma amacı ile zarar arasında bağ bulunmalıdır. Bunu sorumluluğa yol açan olayla zarar arasındaki nedensellik bağı ile karıştırmamak gerekir. Kusursuz sorumluluğu gerektiren şartların varlığını ispat zarar görene düşer. Davacının ispat yükünü yerine getirdiği kabul edilen hallerde davalı sorumluluktan kurtulmasını sağlayacak bir sebebin varlığını iddia ederse bu iddiasını ispat etmelidir. Bu hususta kanun özen yükümlülüğüne dayanan sorumluluklarda "gerekli özeni gösterseydi dahi zararın yinede meydana geleceğini" ispat eden davalının sorumlu olmayacağını kabul etmektedir. Böyle bir kurtuluş imkanı tanınmamış olan hallerde dahi zararın bir mücbir sebepten, mağdurun veya bir üçüncü şahsın ağır kusurundan ileri geldiğinin ispatı genellikle davalıyı sorumluluktan kurtarır. (Oğuzman Kemal - Öz M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 10. Bası, Cilt 2, s. 136-137)
Haksız fiil sorumluluğu için, kural olarak failin kusuruna ihtiyaç vardır. Fakat bu kural, adaleti ve toplumsal düşünceleri her zaman tatmin etmemektedir. Sorumluluk, için mutlaka kusurun aranması bazı hallerde modern tekniğin ve makineleşmenin icaplarına yabancı düşmektedir. Bu sebeple hukukun, esas prensibi olan kusur sorumluluğu yer yer zayıflamış hatta bazı hallerde tamamen ortadan kalkarak yerini kusursuz sorumluluğa terk etmiştir. Tarihsel gelişim süreci içerisinde kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa kadar uzayan bir yol izlenmiştir. Sorumluluk hukukunda; kusura dayanan sorumluluk için genel bir kural bulunduğu halde, kusura dayanmayan sorumluluk halleri sınırlı bir şekilde düzenlenmiştir. Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür. Tazminat yükümlülüğünü kusura dayandırmak önceleri adalete uygun ve yeterli görülmekteyken, zarar olasılıklarını çoğaltan büyük sanayinin gelişmesi, üretim ve taşıt araçlarının makineleşmesi, yeni enerji kaynaklarının bulunması, halkın büyük şehirlerde yoğunlaşması ile modern hayatta zarar olasılıklarının çoğalması, böylece teknik ilerleme ve ona bağlı tehlikelerin artması ile birlikte zarar görenlere etkili bir koruma sağlamaya elverişsiz ve dolayısıyla adaleti sağlama bakımından da yetersiz kalmasıyla genel kuraldan ayrılarak bir kimse kusurlu olmasa dahi kendisinin verdiği zarar nedeniyle tazmin sorumluluğu yani kusursuz sorumluluk yoluna gidilmiştir. Teknik ilerlemeler ve ona bağlı olan tehlikelerin artması karşısında, kusura dayanan subjektif sorumluluk artık, yalnız başına, zarar görenlere etkili bir koruma sağlamaya elverişsiz ve dolaysıyla adaleti gerçekleştirmek bakımından yetersiz görünmektedir. Kusur yoksa sorumlulukta ortaya çıkmaz görüşü artık geçerliliğini kaybetmiştir. Objektif ihtimam vazifesinin ihlali mülahazası gereğince; bir şeye veya şahıs hakkında kendisine kanuni bir ihtimam vazifesi yükletilen kimse, bu vazifeyi kusuru olmaksızın yerine getirmese dahi, bu yüzden doğan zarardan mesul olmalıdır. Kusura dayanmayan sorumlulukta; sorumluluğu doğuran olay, zarar ve zararla söz konusu olay arasında bir illiyet bağı bulunması sorumluluğu doğurmak için yeterlidir. (Tandoğan Haluk, Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku Ankara 1981 s. 3-10; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Tekinay Borçlar Hukuku, Cilt I, Beşinci Bası, İstanbul 1985 s. 671)
Öğretide kusursuz sorumluluk halleri olağan sebep sorumluluğu, tehlike sorumluluğu olmak üzere ikili ayrıma tabi tutulduğu gibi hakkaniyet sorumluluğu, nezaret ve ihtimam gösterme yükümlülüğünden doğan sorumluluk, tehlike sorumluluğu şeklinde üçlü ayrıma gidildiği de görülmektedir. Öte yandan objektif sorumluluk üst başlığı altında kusursuz sorumluluk halleri olarak da düzenlemeler bulunmaktadır. Tehlike sorumluluğu terminolojide ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu, ağırlaştırılmış objektif sorumluluk olarak yer alır. Diğer sorumluluk türlerinden farklı olarak bu türde kurtuluş beyyinesi getirme imkanı bulunmamaktadır. Ancak, uygun illiyet bağını kesen sebepler sorumluyu sorumluluktan kurtarır. (Oğuzman M. Kemal, Öz M. Turgut- a.g.e. Cilt. 2, s. 135)
Noterlik Kanunu'nun 162. maddesinde noterin kendi yaptığı işten ve çalışanının yaptığı işten dolayı sorumluluğu düzenlenmiş ve aynı hukuki rejime tabi kılınmıştır. Bu sorumluluk adam çalıştıranın sorumluluğuna benzemez. Zira adam çalıştıranın sorumluluğunda kurtuluş kanıtı getirme imkanı sağlanmış iken, bu sorumlulukta kurtuluş kanıtı getirme imkanı tanınmamıştır. Bu yönü itibariyle ağırlaştırılmış özen yükümlülüğünün ihlalinden kaynaklanan sorumluluk olduğu sonucuna varılmaktadır. Noter özene ilişkin genel kurtuluş kanıtı getirebilir. Noterlik Kanunu'nun 162. maddesinde kurtuluş kanıtı getirme imkanı tanınmamıştır. Noter gerekli özeni gösterdiğini iddia ederek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Ancak gerekli özeni göstermiş olsa bile, zararın doğmasına engel olamayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. Bu husus nedensellik bağının kesilmesidir. Bunun ispatı da davalı notere aittir. Doktrinde; ağırlıklı görüş maddedeki bu düzenlemenin noterlerin hukuki sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu hatta ağırlaştırılmış, başka bir ifadeyle ağırlaştırılmış özen sorumluluğu olduğu şeklindedir.
Yargıtay uygulamasında da; noterlerin hukuki sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu genel bir ilke ve prensip olarak benimsenmiştir. Ancak, bu sorumluluktan mutlak kusursuz sorumluluk olarak benimsendiği sonucu da çıkarılmamalıdır. Her iki görüşe göre de; noterin hukuki sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için ortada; noterin veya noter çalışanının bir eyleminin bulunması ve bu eylemden dolayı bir zararın doğması, bu zararla birlikte eylem ile zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Bu şartlardan birisinin gerçekleşmemesi halinde noterin hukuki sorumluluğunun doğmayacağı kabul edilmektedir.
Noterin bir kamu hizmeti ifa ettiği de dikkate alınarak sorumluluğun belirlenmesinde normal bir insanın göstereceği özenli davranış değil, aynı işi üstlenen noterlik mesleğinde çalışan bir kişinin göstermesi gereken objektif davranış esas alınacaktır. Buradaki tazminat yükümlülüğü; sorumlu kişinin somut olaydaki bireysel davranışından ziyade daha çok onun toplum ve ekonomi içindeki durumu ile kanunun ona yüklediği ihtimam ve özen görevine bağlanmaktadır. Böylece toplum içinde bazı iş ve meslekler ile bazı gruplara ve kategorilere daha ağır bir sorumluluk yükletilmektedir. Noterlerin kusursuz sorumluğundan kastedilen, zarar görenin kusuru kanıtlamak zorunda olmamasıdır. Sorumluluk hukukunun önemli öğelerinden biri de zarar ile eylem arasında illiyet bağının bulunmasıdır. Ancak illiyet bağının kesildiği durumlarda kusursuz sorumlu olan kişi zarardan sorumlu tutulmayacaktır. Teoride ve uygulamada mücbir sebep, zarar görenin tam veya üçüncü kişinin ağır kusuru ile illiyet bağı kesilir, bu üç olgudan birinin bulunması halinde kusursuz sorumlu kimse de sorumluluktan kurtulacaktır. Noterlerin yaptığı işlemler bakımından söz konusu işlemin gereği gibi yani özen yükümlülüğüne uygun şekilde yerine getirmiş olsaydı zarar oluşmayacaktı denilebiliyorsa noter sorumlu olacaktır. Örneğin; noter işlemi yaparken gözle görülebilecek bir sahteliğe rağmen işlemi devam ettirmişse ve bu işlemden bir zarar doğmuşsa noter doğal olarak sorumlu olacaktır.
Uygulamada; noterler aleyhine, en çok otomobil ve taşınmaz alım satımlarında meydana gelen zararlar bakımından dava açılmaktadır. Bu davalarda; aracın haksız zilyetleri tarafından kullanılan sahte kimlik, vekaletname veya araç trafik tescil belgelerinin sahteliğinin noterlerce ve çalışanları tarafından belirlenip belirlenmediği hususları araştırma konusu olabilmektedir. Tüm bu durumlarda noterin veya çalışanının kimlik veya belge üzerinde yeterli incelemeyi yapıp yapmadığı, dolayısıyla özen yükümlülüğüne uygun davranıp davranmadığı araştırılmaktadır. Noterin ilgililerin hukuki menfaatlerini korumak için araştırma ve aydınlatma görevi vardır. Noterlik Kanunu'nun 72. maddesine göre; noter, iş yaptıracak kimselerin kimlik, adres ve yeteneğini ve gerçek isteklerinin tamamını öğrenmekle yükümlüdür. Bu cümleden olarak noterin veya çalışanının her zaman belgenin sahte olup olmadığını anlamasını ve tetkik etmesini yani grafolojik bir inceleme yapması beklenemez. Ancak; belgenin veya kimliğin ilk bakışta sahte olup olmadığı veya kimlikte şekli anlamda var olması gereken bir bilginin olmaması yahut olmaması gereken bir ibarenin bulunması noter veya çalışan tarafından dikkat edilmesi gereken hususlardandır. Bu gibi hallerde noterin veya çalışanının gerekli özeni göstermesi beklenir. Aksine davranış özen yükümlülüğünün ihlalidir.
Yargıtay uygulamasına göre; belgenin sahteliği hususundaki en önemli kıstas belgenin veya kimliğin aldatma yeteneğine (iğfal) sahip olup olmamasıdır. Yargıtay bir çok kararında; aldatma (iğfal) yeteneği bulunan belgelerin kullanılmasını üçüncü kişinin ağır kusuru olarak nitelendirmiş ve noterin sorumluluğu bakımından illiyet bağını kestiğini kabul etmiştir. Zarar doğuran işlem veya eylemde aldatma (iğfal) kabiliyetine sahip bir kimlik veya belgesinin kullanılması halinde noterin sorumluluğunun doğmayacağının kabul edilmesi gerekir. Ancak detaylı bir incelemeyle ortaya çıkacak sahteliğin fark edilmesi noter veya çalışanından beklenemeyecek bir durumdur. Ayrıca Yargıtay bazı kararlarında; nüfus cüzdanındaki seri ve T.C kimlik numarasının bulunmaması, numaranın on bir haneli olmaması, eksik veya fazla olması, doğum yerinin ilçe veya merkez ilçe olarak yazılmaması, soğuk damganın veya motorlu araç tescil belgesinde mühür bulunmaması, tescil belgesindeki bilgilerin kullanılan kimlik ile veya motor sicil numarası veya şasi numarasının birbirine uymaması gibi hallerini "somut sorumluluk nedenleri" olarak kabul edilmiş, noterlerin ve çalışanlarının yapmış oldukları işlemlerde, sorumluluk sebeplerini, her somut olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirmiştir.
Somut olayda; Özel Daire bozma ilamında belirtildiği üzere, dosya arasındaki bilgi ve belgelerden, Adli Tıp Kurumu Adli Belge İnceleme Şube Müdürlüğünün raporunda, sahte oldukları anlaşılan belgelerin sahtecilik işlemlerinin ilk bakışta dikkati çekmeyebileceği ancak, ilgililerince yapılacak kontrollerde anlaşılabilir nitelikte olduğunun belirtilmiş olması; Jandarma Kriminal raporunda ise, fenni muayene ilişik kesme belgesinde bulunması gereken şasi no ve silindir hacmi hanelerinin doldurulmadığı, motorlu araç trafik tescil belgesinde hologram ve soğuk mühür izinin orijinalinden farklılıklar gösterdiğinin belirtilmiş olması karşısında ve her iki bilirkişi raporundaki ifadeler birlikte değerlendirildiğinde; davalının kusursuz sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde illiyet bağının tamamen kesilmediği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan, belgelerdeki eksiklikleri davacının da görebileceği gözetilerek zarar belirlenmeli ve belirlenecek zarardan müterafik kusur da değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, davanın tümden reddi doğru bulunmamış ve kararın bozulması gerekmiştir.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alındığında; mahkemece tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, dosyadaki tutanak ve kanıtlara göre bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen "geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440. maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren (15) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.12.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.
(www.corpus.com.tr)