Davacı, 21.01.2002 tarihinde uğradığı silahlı saldırı neticesinde sakatlandığını, ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/544 esas sayılı dava dosyasıyla açtığı tazminat davasında davalıyı avukatı olarak atadığını, ancak vekilinin bu davayı açarken haksız eylem tarihinden itibaren faiz talep etmediğini, dayanak davada 23.04.2012 tarihinde alınan bilirkişi raporu sonucunda davanın 65.066,70 TL olarak ve bu alacağın faiziyle tahsili şeklinde ıslah edildiğini, ancak davalı vekilinin iki ayrı ıslah talebine itiraz ettiğini, ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesince 65.066,70 TL maddi ve 15.000,00 TL manevi tazminatın faizsiz bir şekilde kabulüne karar verildiğini, faize ilişkin temyiz talabinin de reddedildiğini, olay tarihi olan 22.01.2002 tarihinden bugüne kadar maddi ve manevi tazminatı faizsiz alması nedeniyle çok büyük kaybının olduğunu, faiz talebine ilişkin olarak açtığı ek dava ile zararını gidermek istediğini, ancak bu talebinin de zamanaşımı nedeniyle reddedildiğini ileri sürerek; olay tarihi 22.01.2002 tarihi itibariyle yapılacak faiz hesabı alacağından şimdilik 50.000,00 TL faiz alacağının dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 27.09.2017 tarihli dilekçe ile talebini 214.479,14 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı, davacının talebinin zaman aşımına uğradığını, davaya dayanak dosyaya 06.12.2010 tarihinde istifa dilekçesini sunduğunu, kendisinin oluşan zarardan bir sorumluluğunun olmadığını, dava dilekçesinde faiz talep edilmemesinin hak kaybı sonucunu doğurmayacağını, sonradan açılacak bir dava ile talep edebileceğini, burda sorumluluğun dosyadan istifa ettikten sonra davaya devam eden vekilde olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
İlk derece Mahkemesince, davanın reddine ilişkin verilen karar davacının istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesi’nin 13.02.2017 tarihli kararı ile olayda vekilin özenli davranma ve hesap verme yükümlülüğüne aykırı davranarak kusurlu olduğu, bu durumda davalı ve davacının meydana gelen zararın oluşmasındaki kusurlarının uzman bilirkişi heyetinden alınacak rapor ile belirlenerek ve davalının sorumluluk miktarı saptanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, bunun üzerine ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davacının 27.09.2017 tarihli ıslah talebi kabul edilerek davanın kabulüne, 214.479,14TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, bu karara yönelik davalı istinaf talebinde bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince bu kez; bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin kuralın istinaf için de geçerli olduğu, geçersiz ıslaha göre karar verilemeyeceği, ancak davacının 01.09.2015 tarihli bilirkişi raporunu kabul etmesi nedeniyle bu bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerektiği belirtilerek, davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, davacının ıslah talebinin reddine, davanın kısmen kabulü ile 49.186,08 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin kararı süresi içinde taraflarca temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
1-Dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesiyle yapılan inceleme sonucunda, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, Bölge Adliye Mahkemesi kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, tarafların tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı faiz alacağı haklarının davalı avukatın kusurlu hizmeti nedeniyle zarara uğradığını ileri sürerek zararının davalıdan tahsili için eldeki davayı açmıştır.
Dosyanın incelenmesinde; ilk derece mahkemesince davanın reddine ilişkin verilen karara yönelik davacının istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, tarafların kusur durumlarının belirlenmesi için bilirkişi rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiştir. İlk derece mahkemesi yargılamaya devam ederek bilirkişi raporu almış, bu bilirkişi raporu doğrultusunda davacı 27.09.2017 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 214.479,14TL’ye yüksetmiş, ilk derece mahkemesi de davacının ıslahla artırdığı miktarı dikkate alarak davanın kabulüne karar vermiştir. Bu karara yönelik davalı istinaf talebinde bulunmuş, Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nın 177. ve 357. maddelerindeki düzenlemelerin bozmadan sonra ıslah yapılamaz şeklindeki yüksek yargı kararlarına göre yerinde olduğu, bu konuda Yargıtay kararlarının, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı için geçersiz ıslaha göre karar verilemez doğrultusunda yerleştiği, HMK’nın 357. maddesi ile aynı yasağın istinaf konusunda da kabul edildiği, ancak davacının ilk derece mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karara yönelik istinaf dilekçesinde 01.09.2015 tarihli bilirkişi raporuna göre karar verilmesi gerektiğini belirtmek suretiyle dava değerini ilk rapordaki 49.186,08TL olarak hasrettiği kabul edilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın 49.186,08TL üzerinden kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki; 04.02.1948 tarih 10/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün olmadığına ilişkin içtihadı birleştime kararı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun son olarak 06/05/2016 tarih 2015/1 Esas ve 2016/1 sayılı kararında da bozma sonrası ıslah yapılamayacağı ve 1948 tarihli içtihadı birleştirme kararının değiştirilmesinin gerekmediği belirtilerek ilke olarak bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı kabul edilmiştir. Açıklanan içtihadı birleştime kararı Yargıtay dairelerince verilen bozma kararlarına yönelik olup, Bölge Adliye Mahkemesince verilen ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ilişkin karar bir bozma kararı olmadığından içtihadı birleştirme kararının burada uygulanma olanağı bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesi kararının kaldırılarak mahkemesine gönderilmesine ilişkin verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararı, tahkikatın bitirilmediği, eksik tahkikat yapıldığının kabulü niteliğindedir. Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesinin kararının kaldırıldıktan sonra ilk derece mahkemesinde yargılama devam ederken davacı davasını ıslah etmiş olup, Bölge Adliye Mahkemesi yargılaması sırasında yapılan bir ıslah olmadığından HMK’nın 357. maddesindeki düzenlemenin olayda şartları oluşmamıştır. Ancak davacı ilk derece mahkemesince davanın reddine ilişkin karara yönelik sunduğu 23.12.2016 tarihli istinaf dilekçesinde bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep ettiğinden bu beyan davalı yönünden usulü kazanılmış hak oluşturmuş olup, bu haliye Bölge Adliye Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmesi yerindedir. Hal böyle olunca, Bölge Adliye Mahkemesince, açıklanan gerekçeyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin kuralın istinaf için de geçerli olduğuna yönelik gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Ne var ki, yapılan bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 6100 sayılı HMK’nun 370/2. maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle tarafların tüm temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bent uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi kararındaki gerekçenin değiştirilerek hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, 2.037,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan 35,90 TL harcın davacıya, 853,88 TL harcın davalıya iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 11/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.