Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-davalı erkek tarafından kusur belirlemesi, nafaka ve velayet yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları kabul edilerek her iki tarafın karşılıklı boşanma davalarının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de mahkemece davacı-davalı erkeğe kusur olarak yüklenilen “güven sarsıcı davranış” vakıasına davalı-davacı kadın tarafından dayanılmamıştır. Dayanılmayan bu vakıa davacı- davalı erkeğe kusur olarak yüklenilemez.
Yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davacı-davalı erkeğin davalı-davacı kadına “sen delisin, akıl hastasısın, hastaneye yatman lazım" dediği, buna karşılık davalı-davacı kadının ise; temyiz edilmeyerek kusur olarak kesinleşen "davacı-davalı erkeğe hakaret ve küfür ettiği, sen erkek misin, salak” dediği anlaşılmaktadır. Tarafların gerçekleşen bu kusurlu davranışlarına göre boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-davacı kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden tarafların eşit kusurlu kabulü doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.
2- Yukarıda (1.) bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda davalı-davacı kadın ağır kusurludur. Ağır kusurlu eş yararına yoksulluk nafakası (TMK m. 175) hükmedilemez. O halde kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.
3-Mahkemece; ortak çocuklar 26.10.2011 doğumlu Ilgın’ın velayeti, "Küçüğün yaşı nedeniyle anne bakım ve şefkatine muhtaç olduğu gerekçesiyle davalı- davacı anneye bırakılmıştır.
Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır. Çocuğun bu konulardaki üstün yararını belirlerken; çocuk yetişkin biri olmuş olsaydı, kendisini ilgilendiren bir olayda, kendi yararı için ne gibi bir karar verebilecekti ise, çocuk için karar verme makamındaki kişinin de aynı yönde vermesi gerekecektir. Yani çocuğun farazi düşüncesi esas alınacaktır. Velayet kamu düzenine ilişkin olup, re'sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir.
4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5. maddesi gereğince Aile Mahkemesi bünyesinde bulunan pskiolog, pedegog ve sosyal çalışmacıdan oluşan uzmanlardan, taraflar ve çocukla görüşmek suretiyle inceleme ve rapor istenip, tarafların barınma, gelir, sosyal ve psikolojik durumuna göre çocuğun sağlıklı gelişimi için velayeti üstlenmeye engel bir durumun bulunup bulunmadığı araştırıldıktan sonra, velayet hakkında bir karar verilmesi gerekir. Mahkemece velayet kendisine bırakılan anne ile davacı-davalı baba hakkında sosyal inceleme raporu alınmamıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında; velayetin kamu düzenine ilişkin olduğu hususu da gözetilerek, tarafların yaşam koşullarını ve çocukla ilişkilerini değerlendirir şekilde uzman raporu alınması ile tüm deliller birlikte değerlendirilerek çocuğun üstün yararının, velayetlerinin ebeveynlerden hangisine bırakılmasında olduğnun saptanması ve gerçekleşecek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 1., 2, ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 06.06.2018 (Çrş.)