1-Dosyadaki yazılara, mahkemece bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ait temyiz itirazlarının incelenmesi artık mümkün bulunmamasına göre davalı erkeğin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davalı erkek, temyiz dilekçesinde davacı kadın ile fiili ayrılık sürecinde biraraya gelmemiş olmalarına karşın, kadının çocuk sahibi olduğunu ve çocuğun evlilik birliği içinde doğmuş olması nedeniyle davalı erkeğin nüfusuna kaydedildiğini belirterek nüfus kayıt örneğini sunmuştur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Tazminat ve nafakanın ödenme biçimi" başlıklı 176. maddesinin üçüncü fıkrasında; irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafakanın, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi, ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkacağı, alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması, ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılacağı hükmü yer almıştır. Ortada yoksulluk nafakasının kaldırılması koşulları varken yoksulluk nafakasına hükmetmek yasanın amacına uygun değildir. Yine aynı şekilde başka bir erkekle birlikte yaşayan kadın yararına tedbir nafakasına hükmedilemez.
Bu itibarla, davacı kadının başka bir erkekle fiilen birlikte yaşayıp yaşamadığının araştırılarak araştırma sonucuna göre tedbir ve yoksulluk nafakası talebi yönünden karar verilmek üzere, ilgili bölge adliye mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
3-Velayet düzenlenirken göz önünde bulundurulması gereken temel ilke, “Çocuğun üstün yararı"dır (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m.3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m.l; TMK m. 339/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m.4/b). Çocuğun üstün yararı belirlenirken onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Velayet düzenlemesi kamu düzenine ilişkin olup, re'sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle, yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin dahi önünde bulundurulması gerekir. Tarafların davayı kabulü de tek başına hukuki sonuç doğurmaz.
Dosya kapsamındaki 10/05/2016 ve 12/05/20l6 tarihli uzman raporlarında tarafların ortak çocuklarından İbrahim, Ali ve ...'nın baba ile birlikte yaşadıkları anlaşılmaktadır. 10/05/2016 tarihli uzman raporunda, davacı annenin çocuklara bakamayacağını, ailesinin durumunun kötü olduğunu ve tarafların doğacak çocuğuna dahi nasıl bakacağını bilmediğini söyleyerek çocukların velayetini istemediği belirtilmiştir.
Tarafların ortak çocuklarından...,... ve ...'nın uzun süreden beri baba ile birlikte yaşadıkları ortama alışmaları, annenin uzmana çocuklara bakamayacağını ve velayetlerini almak istemediğini belirtmesi ve dosya kapsamında babanın velayet görevini gereği gibi yerine getiremediği yönünde bir delil bulunmaması hususları göz önüne alındığında, velayetlerinin davacı anneye verilmesi yerinde değildir ve çocukların yüksek yararına aykırıdır. Bu itibarla; İbrahim, Ali ve ...'nın velayetinin davacı anneye verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (2.) ve (3.) bentlerde gösterilen sebeplerle ilgili bölge adliye mahkemesi kararının BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerin ise yukarıda (1.) bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, bozma sebebine göre iştirak nafakasına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 24.10.2019 (Prş.)