Özet:
- Somut olayda müştekinin Varlık Yönetim A.Ş.’ler ve Hukuk Bürolarınca, Şirket ve Avukattan bir süredir “borcunuzu ödemezseniz evinize haciz gelecek” diye mesaj geldiğini belirterek şikâyetçi olması üzerine herhangi bir soruşturma yapılmadan, söz konusu mesajlarda suç unsuru bulunmaması gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de,
- İncelenen dosyada, müştekinin şikayet beyanında şirket ve hukuk bürolarına ait olduğu belirtilen telefon numarasından kendisine sürekli mesaj gönderildiğini iddia etmesi karşısında, HTS kayıtları getirtilip incelenerek gelen mesajların ve aramaların sıklığı araştırılmadan, sırf huzur ve sükunu bozmaya yönelik kastın olup olmadığı ile suçun oluşması için gerekli olan ısrar unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılmadan, eksik soruşturma ile alacağın tahsiline yönelik mesajlarında suç unsuru bulunmaması gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiği görülmektedir.
- Bu nedenle itiraz merciince soruşturmanın eksik yapılmış olduğu gözetilerek, itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır.
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan şüpheliler Hukuk Bürosu yetkilileri haklarında yapılan soruşturma evresi sonunda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 21/03/2018 tarihli ve 2018/54201 soruşturma, 2018/45996 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 11/05/2018 tarihli ve 2018/4484 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
İstem yazısında: “5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet Savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet Savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet Savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında,
Somut olayda müştekinin ... Varlık Yönetim A.Ş., ... Varlık Yönetim A.Ş., ... Varlık Yönetim A.Ş., ... Hukuk Ofisi, ... Hukuk Bürosu, ... Tic. Ltd. Şti. ve Avukat ...’dan bir süredir “borcunuzu ödemezseniz evinize haciz gelecek” diye mesaj geldiğini belirterek şikâyetçi olması üzerine herhangi bir soruşturma yapılmadan, söz konusu mesajlarda suç unsuru bulunmaması gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, mesaj gelen ve gönderilen numaraların HTS kayıtlarının alınması, şüphelilerin belirlenmesi, ne kadar sıklıkla mesaj geldiğinin tespit edilmesi ve sonucuna göre, şüphelilerin kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu açısından hukukî durumlarının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal Değerlendirme;
CMK'nın 160. maddesinin 1. fıkrasında, "Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar." 2. fıkrasında, "Cumhuriyet Savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür." 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler." 172. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet Savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.” hükümleri düzenlenmiştir.
Aynı Kanun'un 6545 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonraki “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” başlıklı 173. maddesinde ise;
“(3) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, O Yer Cumhuriyet Başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet Savcısına gönderir. Cumhuriyet Savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) Sulh Ceza Hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.” hükümleri yer almaktadır.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.
Bir fiilin işlendiği haberinin alınması üzerine, suçu takibe yetkili makamlar tarafından derhal hazırlık soruşturmasına başlanmasını ifade eden ilkeye "araştırma mecburiyeti ilkesi"; hazırlık soruşturmasının neticesinde fiilin takibini gerektirecek hususlarda fiilin ve failin belli olması, yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunması, başka bir ifade ile, şüphelerin ciddi olduğunun tespit edilmesi ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması durumunda, yetkili makam tarafından kamu davasının açılmasını ifade eden ilkeye ise "kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi" denilmektedir.
Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 13. maddesi uyarınca da, temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kimselere etkili bir başvuru yapma hakkı tanınması zorunlu olup, anılan hükmün uygulanmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında, (Örn: Vilko E. - Finlandiya kararı 2007; Sürmeli - Almanya kararı 2006) etkili başvuru yolunun hem teoride, hem pratikte erişilebilir, yeterli ve etkili olması gerektiği belirtilmektedir.
İncelenen dosyada, müştekinin şikayet beyanında şirket ve hukuk bürolarına ait olduğu belirtilen telefon numarasından kendisine sürekli mesaj gönderildiğini iddia etmesi karşısında, HTS kayıtları getirtilip incelenerek gelen mesajların ve aramaların sıklığı araştırılmadan, sırf huzur ve sükunu bozmaya yönelik kastın olup olmadığı ile suçun oluşması için gerekli olan ısrar unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılmadan, eksik soruşturma ile alacağın tahsiline yönelik mesajlarında suç unsuru bulunmaması gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiği görülmektedir.
Bu nedenle itiraz merciince soruşturmanın eksik yapılmış olduğu gözetilerek, itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır.
Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,
1- İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 11/05/2018 tarihli ve 2018/4484 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2- Aynı Kanun maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 16/01/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.