Tehdit suçundan suça sürüklenen çocuk ...'nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/1-1. cümle, 31/3 ve 62. maddeleri gereğince 3 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair, Demre Asliye Ceza Mahkemesi'nin 14/11/2018 tarihli ve 2018/94 esas, 2018/422 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin, mercii Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi'nin 09/01/2019 tarihli ve 2019/39 değişik iş sayılı kararının, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 18/09/2019 gün ve 94660652-105-07-5361-2019-Kyb sayılı istemleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01/10/2019 gün ve 2019/93117 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daire'ye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:
Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 10/04/2018 tarihli ve 2014/15-487 esas, 2018/151 sayılı kararında belirtildiği üzere, temyiz ve istinaf kanun yollarından geçmeksizin kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların ülke sathında uygulama birliğine ulaşmak ve ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amacıyla olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceği nazara alınarak yapılan incelemede, suça sürüklenen çocuğun annesi olan ... tarafından katılanın üzerine araç sürüldükten sonra, aynı araçta bulunan suça sürüklenen çocuğun sarf ettiği anlaşılan, "anne bilerek sürdün biliyorum...keşke ayağını ezseydin, bence üzerine sürdüğümüzü fark etti, bence anladı anne ya" şeklindeki cümlelerin somut olaya göre eylem gerçekleştikten sonra söylenmiş olduğu ve müsnet tehdit suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Tehdit suçundan suça sürüklenen çocuk ...'nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/1-1. cümle, 31/3 ve 62. maddeleri gereğince 3 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair, Demre Asliye Ceza Mahkemesi'nin 14/11/2018 tarihli ve 2018/94 esas, 2018/422 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin, mercii Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi'nin 09/01/2019 tarihli ve 2019/39 değişik iş sayılı kararının, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 10/04/2018 tarihli ve 2014/15-487 esas, 2018/151 sayılı kararında belirtildiği üzere, temyiz ve istinaf kanun yollarından geçmeksizin kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların ülke sathında uygulama birliğine ulaşmak ve ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amacıyla olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceği nazara alınarak yapılan incelemede, suça sürüklenen çocuğun annesi olan Gönül Sarıca tarafından katılanın üzerine araç sürüldükten sonra, aynı araçta bulunan suça sürüklenen çocuğun sarf ettiği anlaşılan, "anne bilerek sürdün biliyorum...keşke ayağını ezseydin, bence üzerine sürdüğümüzü fark etti, bence anladı anne ya" şeklindeki cümlelerin somut olaya göre eylem gerçekleştikten sonra söylenmiş olduğu ve müsnet tehdit suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçeleriyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Tehdit suçunun yasal unsurlarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK'nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19/12/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun'un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden ve şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan, bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5728 sayılı Kanun'un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa'nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddenin altıncı fıkrasına, 25/07/2010 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanun'un 7. maddesiyle "sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez." cümlesi eklenmiş, yine maddenin sekizinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6545 sayılı Kanun'un 72. maddesiyle "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez" cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 5739, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK'nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa'nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b-Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
c-Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
d-Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
e-Sanık hakkında daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmemiş olması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının varlığı hâlinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması hâlinde mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.
Olağan kanun yollarından olan itiraz, CMK’nın 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup "İtiraz olunabilecek kararlar" başlıklı 267. maddesinde; "Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir" şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.
CMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.
CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarihli ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK'nın 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle, itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.
Türkiye Cumhuriyet Anayasası'nın 20. ve 22. maddelerinde, kişilerin özel yaşamlarının ve haberleşmenin gizliliği ilkeleri güvence altına alınmış, 38/6. maddesinde, kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği ifade edilmiş, öte yandan uluslararası metinlerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinde özel yaşamın gizliliği korunmuş, 6. maddesinde de adil yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarında, özel yaşamın gizliliği ilkesine aykırı olarak elde edilen hukuka aykırı delillerin anılan Sözleşme hükümlerine aykırılık teşkil edeceği kabul edilmiştir, (bkz. 6. madde yönünden 12.7.1988 tarihli Shenk-İsviçre kararı, prg. 30-48; Dr...., Adil Yargılanma Hakkı, 3.B. 2008, s. 291; 8.madde yönünden 26.4.1985 tarihli Malone-İngiltere ve 24.4.1990 tarihli Fransa-Kruslin/ Huoin kararı vd., Prof.Dr.Durmuş Tezcan-M.R.Erdem-O.Sancaktar, Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu 2004, s. 384 İç hukukumuzdaki düzenlemeye gelince, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 206/2-a ve 217/2. maddelerinde, yasa ve hukuka aykırı delillerin hükme esas alınamayacağı açıklanmıştır.
Öte yandan, önceden yürürlükte bulunan ve ceza yargılamasını düzenleyen 1412 sayılı CMUK'nın 18.11.1992 tarihli ve 3842 sayılı Kanun ile değişik 254/2. maddesinde de, "soruşturma ve kovuşturma organlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri delillerin hükme esas alınamayacağı” belirtilmiştir. Anılan Kanun döneminde özel kişilerin elde ettiği deliller hakkında Anayasa Mahkemesinin 22.6.2001 tarihli ve 1999/2 esas, SPK 2001/2 sayılı kararında ise şu saptamalar yapılmıştır: " CMUK'nın 254/2. maddesinde yasaklanan deliller hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerdir. Hukuka aykırılıktan kasıt ise, tüm pozitif hukuk kuralları ile birlikte hukukun kabul edilmiş evrensel ilkelerine aykırılıktır. Bu anlamıyla yasadışılıktan daha geniş bir içeriğe sahiptir. Anayasal haklara ağır bir müdahale söz konusu ise, özel kişiler tarafından hukuka aykırı bir şekilde elde edilen delillerin de delil yasakları kapsamına girmesi gerekir. Çünkü delil yasaklarının asıl amacı, temel insan hak ve özgürlüklerini korumaktır. Buna aksi bir görüşü savunmak, özel kişilere bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ihlal etme imkanı verir ki, bu bir hukuk devletinde kabul edilemez. İnsan hakları çiğnenerek elde edilen delillerin mahkemeler tarafından dikkate alınması CMUK 254/2 hükmü nedeniyle mümkün değildir.
Özel konuşmaları kaydedilen kişilerin en temel hakları ihlal edilmiştir. Çünkü Anayasanın 20. maddesinde özel hayatın gizliliğine dokunulamaz, 22. maddesinde ise haberleşmenin gizliliği esastır kuralı yer almaktadır. Bu yol bir kez açılacak olursa, hukuk devletinin temel kurallarından birisi olan ve varlığını Anayasanın 2. maddesindeki ‘hukuk devleti ilkesinden alan delil yasaklarına ilişkin kanun maddesi tüm etkisini yitirecektir. Usul hukukumuzdaki ilkelerden olan "dürüst işlem ilkesi" de bu şekilde elde edilen bir delilin kullanılmasına olanak vermez. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil/dürüst yargılanma hakkı, kişilerin hukuk devletinin kuralları çerçevesinde yargılanmalarını öngörür. Bu kurala aykırılık, işlemin adil olmasını ve dürüst işlem ilkesini ihlal edecektir.”
Açıklanan kanuni düzenlemeler ve yargısal içtihatlar karşısında, kişilerin yalnızca hukuka ve yöntemine uygun biçimde kaydedilen ses ve görüntü kayıtlarının delil niteliği bulunmaktadır. Buna karşın bir kişinin yaptığı görüşmenin gizlice kaydedilmesi hukuka aykırı olduğundan, delil olarak değerlendirilmesi olanaklı değildir. Ancak Dairemizce benimsenen YCGK'nın 21.05.2013 tarih ve 2012/5 esas 2013/248 sayılı kararında da belirtildiği üzere, kişinin kendisine karşı işlenmekte olan bir suçla ilgili olarak, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda karşı tarafla yaptığı konuşmaları kayda alması halinin hukuka uygun olduğunun kabulü zorunludur. Aksi takdirde kanıtların kaybolması ve bir daha elde edilememesi söz konusudur.
TCK'nın 106. maddesi, "Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. " biçimindedir.
İncelenen dosyada;
Suça sürüklenen çocuk ...'nın, annesi ...'nın sevk ve idaresinde bulunan araçla seyir halinde iken, katılan ...'nun duyacağı şekilde, annesine "..arabayı üstüne sür, keşke ayağını ezseydin.." şeklinde sözlerle tehditte bulunduğu iddiasıyla, suça sürüklenen çocuğun, TCK'nın 106/1-1, 31/3. maddeleri kapsamında yargılanıp cezalandırılması talebiyle, 09/02/2018 tarihli iddianame ile kamu davası açıldığı, ... hakkında ise yaralamaya teşebbüs suçu iddiası kapsamında, kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiği, soruşturma evresinde katılan ...'nin, suça sürüklenen çocukla yapmış olduğunu iddia ettiği görüşme kaydına dair bir adet Cd'yi savcılık makamına sunduğu, bahsi geçen Cd'nin 05.12.2017 tarihli kolluk tutanağı ile çözümünün yapıldığı, içeriğinde iki bayan şahsın görüşmelerinin yer aldığı, 1. Bayan olarak isimlendirilen şahsın "demin arabayı üstüme sür diye diyen sendin demi, ayağımı ezseydin keşke diyen" dediği, 2. Bayan olarak isimlendirilen şahsın da "evet bendim" şeklinde cevap verdiği, konuşmaların devam ettiği, son kısımda, görüşmeyi ses kaydına aldığını söyleyen 1. Bayana, 2. Bayanın "tamam git" dediği, kovuşturma evresinde suça sürüklenen çocuk müdafiince, ses kaydının hukuka aykırı olarak alındığının öne sürüldüğü, yargılama neticesinde Demre Asliye Ceza Mahkemesi'nin 14/11/2018 tarihli ve 2018/94 esas, 2018/422 sayılı kararıyla, suça sürüklenen çocuğun, "... annesinin sevk ve idaresindeki araçla seyir halinde iken, müştekinin duyacağı şekilde annesi ...'ya '...arabayı üstüne sür, keşke ayağını ezseydin...' şeklinde cümleler sarfettiği...." gerekçesiyle sevk maddeleri uyarınca cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedildiği, hükme esas olan deliller arasında ses kaydının da gösterildiği, suça sürüklenen çocuk müdafii ve Cumhuriyet savcısınca karara esastan itiraz edildiği, mercii Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi'nin 09/01/2019 tarihli ve 2019/39 değişik iş sayılı kesin nitelikteki kararıyla, esastan da inceleme yapılarak itirazın reddedildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
Öncelikle, katılan tarafından alınan ses kaydının, hukuka uygun delil kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Somut olayda; suça sürüklenen çocuğun annesi...'ün, iddiaya göre katılan ...'nin üzerine araç sürmesinden sonra, suça sürüklenen çocuk ve annesi arasında, katılanın da duyacağı şekilde iddiaya konu görüşmenin gerçekleştiği, bu görüşmenin ardından katılanın, kendi ifade içeriğine göre, suça sürüklenen çocuk ve ailesinin evine gittiği, burada suça sürüklenen çocukla yaptığı görüşmeyi kayda aldığı anlaşılmıştır. İddia edilen görüşmenin, yine iddia edilen katılanın üzerine araç sürme hadisesinden sonra gerçekleşmiş olması ve katılanın 07.09.2017 tarihli savcılık ifadesinde "...bunun ardından evlerine giderek... tanığım olmadığı için ses kaydı aldım..." şeklindeki beyanı karşısında, alınan ses kaydının, tesadüfen yapılan bir arama üzerine ya da tesadüfi bir karşılaşmada, başka şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir hal içerisinde değil, bir planlama dahilinde yapıldığı, bu nedenle bahsi geçen kaydın yasak kanıt niteliğinde olduğu gözetilmeden, bu yasak delile de dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulduğu belirlenmiştir.
Bir an için, sözü edilen ses kaydının yasak delil niteliğinde olmadığı farz edilerek somut olay irdelendiğinde; her ne kadar iddianame anlatımı ve Mahkeme kabulünde, suça sürüklenen çocuğun, iddiaya konu sözleri, araç seyir halde iken söylediği belirtilse de, tüm dosya kapsamından, söz konusu sözlerin, iddia edilen olaydan sonra sarf edildiği ve ileride gerçekleştirilmesi muhtemel bir kötülüğe yönelik bulunmadığından, tehdit suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, tehdit suçundan suça sürüklenen çocuk ...'nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/1-1. cümle, 31/3 ve 62. maddeleri gereğince 3 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair, Demre Asliye Ceza Mahkemesi'nin 14/11/2018 tarihli ve 2018/94 esas, 2018/422 sayılı kararında ve bu karara karşı yapılan itirazın kabulü gerekirken reddine ilişkin, mercii Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi'nin 09/01/2019 tarihli ve 2019/39 değişik iş sayılı kesin nitelikli kararında isabet bulunmamaktadır.
IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Kanun yararına bozma istemine ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarnamede yer alan bozma nedeni yerinde görüldüğünden, mercii Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi'nin 09/01/2019 tarihli ve 2019/39 değişik iş sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, anılan Kanunun 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 08/01/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.