Belirsiz Alacak Davası - Kısmi Dava - İşçilik Alacakları
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 2016/1107
Karar No : 2020/16
Karar Tarihi : 2020-01-14





MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 5. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

Davacı vekili 28.05.2012 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin ayda net 860,00TL ücret ve ortalama 800,00TL bahşiş ile davalıya ait iş yerinde şef garson olarak çalıştığını, iki öğün yemek verildiğini, fazla çalışma ücretlerinin ödenmemesi ve gerçek ücreti yerine asgari ücretten primlerinin yatırılması nedeniyle iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ile fazla çalışma ücreti ve ücret alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

Davalı vekili 19.06.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının ücretinin asgari ücret olduğunu, alacağının bulunmadığını, haklı fesih nedeni olmaksızın iş yerinden ayrıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararı:

İzmir 5. İş Mahkemesinin 30.12.2013 tarihli ve 2012/238 E., 2013/844 K. sayılı kararı ile; fazla çalışma ve ücret alacaklarının ödenmemesi nedeniyle davacı işçi tarafından yapılan feshin haklı nedene dayandığından kıdem tazminatına hak kazandığı, ücret alacağının bulunduğu, fazla çalışma alacağı yönünden ise ıslaha karşı davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı savunması gözetilerek hesaplanan bilirkişi raporu dikkate alınmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

İzmir 5. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince 13.05.2015 tarihli ve 2015/4495 E., 2015/8666 K. sayılı kararı ile; davalının tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddine karar verilerek “…Somut olayda davacı 28.05.2012 tarihli dava dilekçesinde her ne kadar davasını belirsiz alacak davası olarak isimlendirmemiş ise de gerek “konu” başlığında gerekse “sonuç ve istem ” başlığında “alacak miktarlarının tam ve kesin olarak bilinmemesi nedeni ile tahkikat ile alacak miktarlarının tespit edilmesinden sonra müddeabihin artırılması hakkımız saklı kalmak üzere” ifadesini kullanmak suretiyle davayı belirsiz alacak davası olarak nitelendirmiştir. Bu nedenle dava konusu alacakların tamamına ilişkin zamanaşımı süresi dava açılması ile birlikte kesilir. Bunun anlamı ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı savunmasında bulunulamaz. Mahkemece bu husus gözetilmeksizin ıslaha karşı yapılan zamanaşımı savunması dikkate alınmak suretiyle hesaplama yapılması ve hüküm altına alınan alacaklara işletilecek faizin alacağın tamamı yönünden dava tarihinden itibaren işletilmesi gerekirken, dava ve ıslah tarihi ayrımı yapılarak hüküm altına alınmış olması hatalı olup bozma nedenidir…” gerekçesiyle bozulmuştur.

Direnme Kararı:

İzmir 5. İş Mahkemesinin 02.12.2015 tarihli ve 2015/602 E., 2015/614 K. sayılı kararı ile davacı tarafın dava dilekçesinde açıkça belirsiz alacak davası olarak davasını isimlendirmediği, yerleşik Yargıtay içtihatlarında belirlendiği üzere fazla çalışma ücreti belirsiz alacak davasına konu olabilecek iken, kıdem tazminatı ve ücret alacağı taleplerinin belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği, davacı vekilinin cüzi bir miktar talep ederek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle tüm alacak kalemleri yönünden kısmi dava açtığının kabulünün gerektiği, aksi hâlde belirsiz alacak davası olarak açılamayacak talepler yönünden ayrı bir usulün uygulanacağı, iş davalarının çoğunlukla dava yığılması hâlinde birden çok ihtilafın çözülmesi ve birden çok alacak kalemi talep edilmesi şeklinde açıldığı, her alacak kalemi için belirsiz alacak ya da kısmi dava olarak ayrı ayrı değerlendirme yapmanın davaların içinden çıkılmaz hâle geleceği, yargılamanın her alacak kalemine göre farklı usul uygulanarak değerlendirilmesinin davayı sürüncemede bırakacağı, bu nedenle baskın olan talebin belirlenip tüm alacak kalemleri için aynı usul uygulanmasının yargılamanın süratli ve ekonomik yapılmasına katkı sağlayacağı, dava dilekçesinde belirsiz alacak davası anlamı çıkartılacak ifadeler var ise de, alacak kalemleri için ayrı ayrı dava türünün belirlenmediği, tüm alacak kalemleri için kısmi eda davası olarak değerlendirme yapılmasının daha sağlıklı olacağı, aksi hâlde belirsiz alacak davası olarak açılması mümkün olmayan kıdem tazminatı ve ücret alacağı taleplerinin usulden reddi cihetine gidilmesi gerekeceği, tüm bu tespitler doğrultusunda ve dava dilekçesindeki ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davanın tüm alacak kalemleri yönünden kısmi eda davası olarak kabulünün usul yasasına uygun olacağı, buna bağlı olarak yerleşik Yargıtay içtihatları doğrultusunda bedel artırımı taleplerini içerir ıslah dilekçesinin ayrı bir dava olarak kabulü gerektiğinden ıslaha karşı yapılan zamanaşımı defi doğrultusunda ıslahla artırılan bedeller yönünden zamanaşımı değerlendirilmesi yapılmasının yerinde olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davanın belirsiz alacak davası mı yahut kısmi dava olarak mı açıldığı, burada varılacak sonuca göre mahkemece ıslaha karşı zamanaşımı savunmasının dikkate alınmasının gerekip gerekmediği hüküm altına alınan alacaklara dava tarihinden mi yahut dava ve ıslah tarihi ayrımı yapılarak mı faiz işletilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

6100 sayılı Kanun'un 107. maddesinde yer alan,

"1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.

Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.

Madde gerekçesinde; "Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (...m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.

Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;

Davacının kendisinden beklenememesi,

Bunun olanaksız olması,

Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.

Zira zamanaşımı, süresi belirsiz alacak davası açılması ile tüm alacak için kesildiğinden, davacının belirleyemediği alacağının zamanaşımına uğraması söz konusu olmayacaktır (Pekcanıtez, H.:Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 26-31).

Kısmi dava ise, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez (Kuru, B.: -İstinaf Sistemine Göre Yazılmış- Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 219). Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir (HGK’nın 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez, H./Atalay, M./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 12. bası, s. 320; Kuru, B./Arslan, R./Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku, 22. bası, s. 286).

1086 sayılı HUMK’da açıkça kısmi dava düzenlenmediği hâlde, söz konusu Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı. Kısmi dava ise 6100 sayılı HMK’da ayrıntılı olarak düzenlenmiştir (m. 109). Anılan maddenin birinci fıkrasında; talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği; ikinci fıkrasında ise talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte ikinci fıkra 01.04.2015 tarihli ve 6644 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılarak alacağın taraflar arasında tartışmasız ve belirli olup olmadığına bakılmaksızın kısmi dava açılması olanağı sağlanmıştır.

Yukarıda da izah edildiği üzere, belirsiz alacak davasında zamanaşımı, davanın açılmasıyla birlikte alacağın tümü için kesilirken, kısmi davada sadece dava edilen alacak yönünden kesilir.

Diğer taraftan, belirsiz alacak davasında, davalı daha önceden temerrüde düşürülmediyse faiz başlangıcı alacağın tamamı için dava tarihi iken, kısmi davada, dava edilen alacak miktarı için dava tarihinden, ıslah yolu ile davaya dâhil olunan kısım için ise ıslah tarihinden itibaren faiz işleyecektir.

Bu noktada, kısaca taleple bağlılık ilkesine de değinmek gerekmektedir. Taleple bağlılık ilkesi, 6100 sayılı Kanunun 26. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un “Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26. maddesinde;

“(1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.

(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.” düzenlemesi yer almaktadır.

Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular ışığında yasal düzenlemeler ışığında iddianın ileri sürülüş biçimi açısından somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili, dava dilekçesinde alacağının tam ve kesin olarak bilinemediğini, davanın belirsiz alacak davası olduğunu belirterek işçilik alacaklarının tahsilini talep etmiştir. Ayrıca yargılama sırasında alınan bilirkişi raporuna göre alacak miktarının artırılması talepli dilekçesinde “belirsiz alacak davasındaki” taleplerini artırdığını belirterek davasının belirsiz alacak davası olduğunu açıkça beyan etmiştir.

Bu durumda, davacı vekilinin talebinin açıkça belirsiz alacak davası olduğu hâlde mahkemece, taleple bağlılık ilkesine aykırılık teşkil edecek şekilde davanın kısmi dava olduğu kabul edilerek, fazla çalışma ve ücret alacaklarının faiz başlangıç tarihleri ile zamanaşımının kısmi davaya göre değerlendirmesi suretiyle verilen direnme kararı usul ve yasaya aykırıdır.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 17.06.2015 tarihli 2015/22-1052 E., 2015/1612 K. sayılı kararında da aynı sonuca varılmıştır.

Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 14.01.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.