İSTEMİN ÖZETİ : Avukat olan davacı tarafından, 15.01.2019 tarihinde müdafilik görevini yapmak için Sakarya İI Emniyet Müdürlüğü'ne geldiği sırada bina girişinde polis memuru tarafından, yanında müvekkilinin hamile olan eşi bulunduğu esnada, çantasının aranması ve avukatlık kimliğinin fotoğrafının çekilmesi olayı ile ilgili olarak, avukat olduğunu bildirip avukatlık kimliği gösterilmesine rağmen polis memurunun arama yapmakta ısrar ettiği, polis memuruna söz konusu aramanın hukuki olmadığı ve Avukatlık Kanunu'nun 58. maddesi hatırlatılmasına rağmen çantasının aranmadan içeri girmesine müsaade edilemeyeceğinin belirtildiği, haksız aramaya istinaden tutanak tutmak istediği, fakat polis memuru tarafından avukatlık kimliğinin şahsi amaçla kullandığı cep telefonuyla çekildiği ve çantasının arandığı, avukatın ağır cezayı gerektiren suçüstü hali dışında çantasının, aracının, ofisinin kanunda belirtilen özel husus haricinde aranamayacağı, söz konusu aramanın TCK. 120. maddesi kapsamında haksız arama suçu teşkil ettiği, polis memurunun avukatlık kimliğinin fotoğrafını kişisel telefonuyla çekmesinin TCK 135. maddesi kapsamında kişisel verilerin kaydedilmesi suçunun nitelikli hali olduğu, haksız aramanın avukatlık meslek onurunu zedeleyici bir hakaret olduğu, meslek onurunun zedelendiği, bir daha böyle bir hak ihlali yaşanmaması için de caydırıcılık unsuru olmasından ötürü manevi tazminata hükmedilmesinin gerekli olduğu, idarenin suçun yeniden oluşmasından ne kadar sorumluluğu varsa hukuk insanları olarak avukatların yargıçların ve savcıların da aynı derece sorumluluklarının olduğu, bu davanın kabulü ile idarenin kendi sorumluluğunu hatırlayacağı, suçu işleyen memurun yanlışı anlayacak olduğu, o karakolda bir daha bu suçun işlenmesinin önüne geçilmiş olacağı ileri sürülerek 10.000,00 TL manevi tazminatın tazminine karar verilmesi istemiyle açılan davada; adaletin tam tecellisi olarak önem ve öncelik kazanan manevi tazminatın sadece kişinin şeref ve haysiyeti gibi manevi değerlerin değil, yaşam, beden tümlüğü. sağlık gibi kişilik haklarına dahil olan bedensel değerlerin ihlali halinde de ilgilinin duyduğu elem ve üzüntünün kısmen giderilmesini sağlayan manevi bir tatmin aracı olduğu, demokratik hukuk devletinin işlemesinde, yargılamanın ve hak arama özgürlüğünün sağlanmasında temel unsurlardan olan ve bu hususların gerçekleşmesinde emeği geçen avukatlık mesleğinin mensubu olan davacının, müvekkilinin eşinin önünde eşya aramasına maruz kalmasının meslek onurunu zedelediği, meydana gelen üzüntüsünün karşılanabilmesi maksadıyla sebepsiz zenginleşmeye yol açmayacak miktarda; günün ekonomik koşullan, davacının sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, gerçekleşme biçimi, psikolojik etkisi, yıpranma durumu gibi hususlar göz önünde bulundurularak davacının maruz kaldığı acı, alem ve üzüntünün bir nebze hafifletilebilmesi amacıyla 10.000.00 manevi tazminatın davalı idare tarafından davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne. 10.000,00-TL'sının davalı idare tarafından davacıya ödenmesine ilişkin Sakarya 2. İdare Mahkemesi Hakimliği'nce verilen 25/11/2019 tarih ve E:2019/421, K:2019/817 sayılı kararın, davalı idare tarafından; 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ve İlgili mevzuata göre polisin tehlikenin önlenmesi amacıyla arama ve kimlik sorma yetkisinin olduğu, önleme araması yapılabileceği, kamu hizmetine özgülenmiş binalara giriş çıkışın belirli kurallara tabi tutulabileceği, manevi zararın tazminine hükmedilirken ilgililerin sosyal ve ekonomik durumu dikkate alınarak olay nedeniyle duyduğu elem ve ızdırabın kısmen giderilmesini ifade edecek bir miktarın belirlenmesi, hükmedilen miktarın zenginleşmeye yol açmaması gerektiği iddialarıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesi uyarınca istinaf yoluyla incelenerek kaldırılması istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ : Davacı tarafından verilen cevap dilekçesinde, avukatların yakalama, soruşturma ve yargılanma usullerinin özel bir kanun ile düzenlendiği ve özel kanun hükümlerinin uygulanması gerektiği, polis memurunun usulu ve kanunu gözetmeden arama yaptığı, mahkeme kararının yasaya ve usule uygun olduğu belirtilerek davalı idarenin istinaf başvurusunun reddi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdare Dava Dairesince dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun "İstinaf” başlıklı 45. maddesinin 2. fıkrasında; istinafın temyizin şekil ve usullerine tabi olduğu belirtilmiş, anılan maddenin 3. fıkrasında ise, bölge idare mahkemesinin, yaptığı inceleme sonunda ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulursa istinaf başvurusunun reddine karar vereceği, kararda maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise. gerekli düzeltmeyi yaparak aynı karan vereceği hükme bağlanmıştır.
Aynı kanunun "Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar” başlıklı 49. maddesinin 2. fıkrasında ise; "görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, hukuka aykırı karar verilmesi, usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksiklikler bulunması" bozma nedenleri olarak belirlenmiş bulunmaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden; istinaf yoluyla kaldırılması istenilen İdare Mahkemesi kararında kanunda sayılan kaldırma nedenlerinin bulunmadığı anlaşıldığından ve dilekçede ileri sürülen iddialar da sözkonusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediğinden başvurunun reddine, aşağıda dökümü gösterilen kanun yolu aşamasına ait yargılama giderlerinin istinaf yoluna başvuran üzerinde bırakılmasına, başvuru sırasında tahsil edilen tebligat avansından artan kısmın mahkemesince ilgilisine resen iadesine, kararın taraflara tebliği amacıyla dosyanın mahkemesine gönderilmesine, temyiz yolu kapalı olmak üzere kesin olarak, 03/07/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.