
Özet:
Taraflar arasındaki tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 29.03.2011-21.06.2015 tarihleri arasında davalı ... AŞ (...) Genel Müdürlüğüne bağlı ... kömür ocağında temizlik işlerinde çalıştığını, ... Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 2016/436-2016/624 Esas aralığındaki seri dava dosyalarında dava dışı şirketler ile davalı Şirket arasındaki ilişkinin muvazaaya dayandığının tespit edildiğini, davacının müdüriyet, misafirhane, lojman, yemekhane vs. yerlerde her türlü temizlik ve evrak işlerini yaptığını, özelleştirme sonrasında davacının, alt işveren şirket bünyesinde davalı Kurum ... tarafından yeni işverene devredildiği ve 5 ay daha çalıştırıldığını, davacının çalıştığı süre boyunca emir ve talimatları alt işverenden değil, davalı işveren yetkililerinden aldığını, hizmetin ifası sırasında kullanılan tüm araç ve gereçlerin de davalıya ait olduğunu, ayrıca işin yürütülmesine dair talimatların ve işçilerin işe alınması, çıkarılması, izin kullanma zamanlarının belirlenmesi ve benzeri hususlarda karar yetkisinin davalı Kurum yetkililerinde olduğunu, bu nedenle asıl işveren alt işveren ilişkisinden söz edilemeyeceğini ileri sürerek davacının işe girdiği tarihten itibaren davalı ... Genel Müdürlüğünün işçisi olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; açılan davanın husumet, derdestlik, hukuki yarar yokluğu, hak düşürücü süre ve zamanaşımı yönlerinden reddini talep ettiklerini, açılan davada müvekkili Teşekküle husumet yöneltilmesinin hukuken mümkün olmadığını, davacının 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu çerçevesinde müvekkili Teşekkülden hizmet alımı ihalesini alan firmaların işçisi olarak çalıştığını, davacının yapmış olduğu işin niteliği gereği elektrik üretimine doğrudan katkısının söz konusu olmadığını, davacının müvekkili Kurumun asıl işi olan elektrik üretim işinin bölünmesi suretiyle var edilen bir işte çalışmasının söz konusu olmadığını, davacının yapmış olduğu işin elektrik üretim işinden tamamen bağımsız bir işte çalıştığını, bu nedenle alt işverenlik sözleşmesinin düzenlenmesinde muvazaadan söz edilemeyeceğini savunarak davanın usul ve esas yönlerinden reddine karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davalı asıl işveren ile alt işveren arasında kurulan asıl işveren alt işveren ilişkisinin geçerli olduğu, davacının alt işveren bünyesinde çalıştığı, davalının alt işveren üzerindeki kanundan kaynaklanan denetim yükümlüğünün alt işverenlik ilişkisinin muvazaalı olduğunun delili olarak değerlendirilemeyeceği, asıl işi elektrik üretimi olan davalı işyerinde, davacının yaptığı işin, işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin olmakla beraber doğrudan üretim organizasyonu içerisinde yer almayan, üretimin zorunlu bir unsuru olmayan ancak asıl iş devam ettikçe devam eden ve asıl işe bağımlı olan iş olup Alt İşverenlik Yönetmeliği'nin 3 üncü maddesinde belirtilen yardımcı iş niteliğinde olduğu, diğer taraftan davacının, ... Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 2015/738 Esas sayılı dosyasında davalı Kurumun alt işverenleri bünyesinde çalıştığını beyan etmesi, Mahkemenin gerekçeli kararında da davacının asıl işverene bağlı alt işveren bünyesinde çalıştığının hüküm altına alınmasının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 29 uncu ve 114 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ı) ve (i) bentlerine aykırılık teşkil ettiği, davacının alt işveren bünyesinde çalıştığının Mahkeme kararıyla sabit olduğu gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili; 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2 nci maddesinin yedinci fıkrasında işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl işin bölünerek alt işverenlere verilemeyeceğinin belirtildiğini, bilirkişi raporunda davacının yaptığı işin teknolojik uzmanlık gerektiren bir iş olmadığı tespit edildiğinden davalı Kurum ile davacının işvereni olan alt işveren firma arasındaki hizmet alım sözleşmesinin muvazaaya dayandığının tartışmasız olduğunu, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, davacının çalıştığı süre boyunca işyerinde emir ve talimatları alt işverenden değil davalı işveren yetkililerinden aldığını, davacının çalıştığı alt işveren firmaların ihalesi yapılırken davalının, işçi temini amacı güttüğünü, davalı Kurum personelinin sendikal haklardan yararlanmış olmasına rağmen davacı ve benzeri işçilerin bu haklardan yararlandırılmadığını, davalı ... ile ... Termik Santralinde iş yapan, işçi çalıştıran alt işveren firmalar arasındaki ilişkinin muvazaaya dayandığının kesinleşmiş yargı kararları ile sabit olduğunu belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının davalı iş yerinde idari binaların temizliği, çay servisi, evrak getir götür işlerle beraber temizlik görevlisi olarak çalıştığının anlaşıldığı, yüklenici firmanın işçisi ile davalı arasındaki ilişkinin asıl işveren alt işveren hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, İlk Derece Mahkemesince asıl işveren alt işveren ilişkisinin usulüne uygun şekilde kurulduğunun kabulünde usul ve kanuna aykırılık bulunmadığı, ... Asliye Hukuk (İş) Mahkemesine ait 2015/738 Esas sayılı dava dosyasında, davacının davalı ... aleyhine yıllık izin ücreti ile kıdem ve ihbar tazminatları talebiyle dava açtığı, yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulü ile "4857 sayılı iş kanunun 2/6 son maddesi uyarınca davalının asıl işverenliği kabul edilerek davacının işçilik alacaklarından sorumluluğuna" karar verildiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesinin 2017/42 Esas ve 2017/40 Karar sayılı kararı ile davalının husumet istinafının kesin olarak reddine karar verildiğinin görüldüğü, artık davalı ile alt iş veren şirketler arasındaki ilişkinin muvazaaya dayandığını iddia etmenin 6100 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesine aykırılık teşkil edeceği, o dava dosyasındaki tarafların hukuki durumlarıyla ilgili tespitlerin de eldeki bu dava için kesin delil niteliği taşıyacağı gerekçeleriyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü nedenlerle temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacının asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayandığının tespiti isteminde güncel hukuki yararının bulunup bulunmadığına ilişkindir.
İlgili Hukuk
6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
6100 sayılı Kanun'un 106 ncı maddesi, 114 üncü maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi ile 115 inci maddesi, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.10.2019 tarihli ve 2017/8-1854 Esas, 2019/1096 Karar sayılı ilâmında tespit davalarında hukuki yarara ilişkin ilkeler şu şekilde açıklanmıştır:
"...
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (..., E.: Davada Menfaat, ... ..., ... 2009, s. VII).
Hukuk Genel Kurulunun 24.06.1992 tarihli ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 tarihli ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
Öte yandan, bu hukuksal yararın, "hukuki ve meşru", "doğrudan ve kişisel", "doğmuş ve güncel" olması gerekir (..., s. 135).
(...) Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada hâlen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (..., H./..., O./ ..., M.: Medeni Usul Hukuku, ... 2011, s. 297).
(...)Tespit davasında; ... davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkâr ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır (..., R./ ..., E./ ... ..., S.: Medeni Usul Hukuku , ... 2017, s.287).
Bu doğrultuda, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden birisi ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur (... / .../ ... ..., s. 296-297).
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.05.2013 tarihli ve 2013/22-561 E., 2013/733 K. ile 01.02.2012 tarihli ve 2011/10-642 E., 2012/38 K. sayılı kararı sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir."
Değerlendirme
Mahkemeden istenilen hukuki korunmaya göre davalar ... davaları, tespit davaları ve inşai davalar olarak ayrılmaktadır. ... davalarında, bir şeyin yapılması, bir şeyin verilmesi veya bir şey yapılmaması istenmekte iken; inşai (yenilik doğuran) davalar ile de var olan bir hukuki durumun değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir hukuki durumun yaratılması istenir. İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukuki durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar. Tespit davaları ise, bir hakkın veya bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının yahut bir belgenin sahte olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır. Tespit davası kendine özgü davalardan olup dava sonucunda verilen kararının icra ve infaz kabiliyeti yoktur.
Tespit davalarında davacının amacı, bir hak veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veyahut içeriğinin belirlenmesi olup hak veya hukuki ilişkinin varlığı yahut yokluğu tespit davası açılabilmesi için yalnız başına yeterli değildir. Bundan başka, tespit davasının dinlenebilmesi için konusunu oluşturan hak veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının Mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının korunmaya değer güncel bir hukuki yararının bulunması gerekir.
Tespit davasının konusunun hak veya hukuki ilişki olması ve davacının tespit davası açmakta güncel hukuki yararının bulunması dava şartıdır. Açılan tespit davasında, bu iki şartın birlikte bulunup bulunmadığı, diğer dava şartlarında olduğu gibi davanın her aşamasında Mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekmekte olup bu şartların bulunmaması hâlinde Mahkemece esas hakkında incelemeye girmeden, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekmektedir.
Tespit davaları, ... davalarının öncüsüdür; bu nedenle ... davası açılmasının mümkün olduğu hâllerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi hâkim tarafından da resen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti hâlinde davanın 6100 sayılı Kanun'un 115 inci maddesine göre dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta; davacı dava dilekçesinde, davalı Kurum ile dava dışı alt işverenler arasındaki hizmet alım sözleşmesinin işçi temini amacıyla yapıldığını, ilişkinin muvazaalı olduğunu ileri sürerek işe girdiği tarihten itibaren davalı ... Genel Müdürlüğünün işçisi olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Dava tarihinden önce iş sözleşmesi sona eren davacının ... davası açma olanağı varken tespit davası açmasında güncel hukuki yararının bulunmadığı dikkate alındığında, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile işin esasına girilerek davanın esastan reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
11.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.